Abdurrahman Dilipak
Bölgemiz yeni bir çatışmanın eşiğinde mi?
Medvedev “ABD ile çatışmaya ramak kaldı (…) ABD ile çatışmanın eşiğindeyiz” diyordu. Şimdi buna İsrail eski Dışişleri Bakanı Tzipi Livni de eklendi. Livni, Mescid-i Aksa geriliminin ardından “İsrail›in bütün Müslüman dünyayı karşısına aldığını” söyledi.
İsrail, Barzani’nin referandum kararından da mutlu, PYD’nin bölgedeki faaliyetlerinden de. Bu arada; Irak Parlamentosu Barzani’nin referandum kararını onaylamadığını açıkladı.
Livni’ye göre İsrail “Müslüman dünyasıyla dini bir savaşın kıyısında”. Livni bu açıklamasını İsrail Ordu Radyosu’na yaptı ve “Filistinlilerle olan çatışmamız ile Ürdün ve diğer Sünni uluslarla yaptığımız işbirliğini, Müslümanları İsrail devletine karşı birleştirecek bir etkinliğe dönüştürmenin bir adım ötesindeyiz” dedi ve bu durumun oluşmasının engellemesi gerektiğini söyledi. İsrail yönetimi de bu açıklamadan sonra geri adım atmak zorunda kaldı. Ankara ise bu geri adımın doğru yönde ileri doğru atılmış bir adım olduğunu ama bunun yeterli olmayacağını söyledi.
Birleşmiş Milletler Orta Doğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov, BM Güvenlik Konseyinde, konuyla ilgili sunumunda İsrail ile Filistin arasında yaşanan gerilimin tırmandırılması durumunda, olayların boyutunun İsrail-Filistin çatışmasından çıkıp “dinler arası savaşa” dönüşebileceğine dikkat çekti ve “Oluşan girdabın iki tarafla birlikte Orta Doğu bölgesinin geri kalan ülkelerini de içine çekme riski bulunduğunu belirten Mladenov, “Gerilimin tırmanmaması için tarafların provokasyonlardan kaçınmaları, Güvenlik Konseyinin de son günlerde meydana gelen vahşeti kınaması gerektiğini” vurguladı.
Tam da Suudi Arabistan’ın geleceği konuşulurken Mekke ve Medine konusunun da konuşulduğu şu günlerde İsrail’in Kudüs’e yönelik politikası İslam dünyasında ciddi tepkilerin doğmasına sebep oldu. Arap Birliğinin bu konuyu gündemine almaması ve Arap ülkelerinin sessizliği, Katar’a karşı oluşturulan koalisyonun hassasiyetinin İsrail konusunda gösterilmemesi hedefteki ülkeler üzerinde de manevi bir baskı oluşturdu.
Ve yine zaten ABD ve batının İslam dünyası ile olan pamuk ipliğine bağlı ilişkilerin daha da gerilmemesi konusunda batıdan da tepkiler gecikmedi.
Aslında İsrail’in Gazze’ye saldırması bekleniyordu. Bu durum Mısır’ın üzerindeki baskıların artmasına sebeb olacaktı. İsrail kolay olanı seçti ama bu defa da bütün İslam dünyasını karşılarına aldılar.
İsrail Türkiye’yi hesaba katmamış olmalı idi.. ABD ve AB ile ilişkileri gerilen Ankara’nın Arap dünyası ile de ilişkilerinin de Katar dolayısı ile gerileceğini düşünen İsrail, Türkiye’nin yeni bir riske kapı aralamayacağını düşünmüş olabilir.
İlginçtir, tam da bu olaylar olurken, Türkiye’nin daha fazla gerilim çıkartmaması, ABD ve AB ilişkilerin düzeltilmesi yönünde taleplerin tavan yaptığı bir zamana denk geliyor.
Filistin konusunda en açık ve net tavrı Türkiye ve Arjantin devlet başkanları yaptı. Arap dünyasında Müslüman halk kendi yöneticilerini, tepkisiz kalmaları sebebi ile en ağır dille eleştirdiler. Batı zaten bir “Medeniyetler arası çatışma”nın kıyamet savaşına dönüşmesinden endişeli. Örgütledikleri terörü de yönetemedikleri için bu iş dönüp kendi başlarına bela olma noktasına geldi.. Bir yandan birileri “Tanrıyı kıyamete zorlarken”, birileri de kıyamet savaşını önlemek için iplerin daha fazla gerilmemesinden yana.
Kuzey Kore batının ürkekliğini bildiği için bir nükleer savaş tehdidinde bulunuyor..
Aslında dünyada din, mezhep, ideoloji, politik ve iktisadi sebeplere dayalı birçok çatışma alanı bulunuyor.. Orijin olarak 3 ilahi dinin, bugünkü mensupları arasında ciddi bir gerilim var. Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında sadece dini değil, iktisadi ve siyasi bir hesaplaşma söz konusu..
Hristiyanlar kendi içinde sorunlu, Yahudiler de öyle. Müslümanlar ise aynı şekilde, dini, mezhebi, ideolojik, politik olarak farklı kamplara bölünmüş durumdalar.
Mehdi ve Mesih tartışmaları 3 dinin mensupları arasında derin bir ihtilaf konusu. Mehdiyet aynı zamanda Sünni ve Şii gelenek mensuplarının da en temel ihtilaf konularının başında geliyor.
İslam dünyasında şeriat tartışmaları bitmeden, şimdi bir de “Cihad” konusu tartışılmaya başladı. Oysa cihad temelde hiç kimsenin meşru hak ve hukukuna yönelik bir tehdit değil, aksine bir teminattır. Kendi nefsinle mücadele “Cihad-ı Ekber” olarak bilinir mesela. İran devriminin ilk yıllarındaki kalkınma hamlesi “Cihad-ı sazendeği” olarak isimlendirilmişti. Kurtuluş savaşımız bir cihad’dır. Cihad temelde “kendini aşma, bütün imkânları ile seferber olmak, belli bir şeye odaklanarak harekete geçme” şeklinde tanımlanır.
Kuşkusuz kutsala tecavüzün karşısındaki direniş de “Cihad” olarak tanımlanacaktır.
ABD’nin Irak’ın işgalinde İran ordusu kendine “Mehdi’nin ordusu”, ABD ise “Mesih’in ordusu” ismini vermişti. Sonuçta Mesih ile Mehdi’yi savaştıran bir komploya dönüştü bu iş.
Bugün gerçekten dünya ciddi bir savaş tehdidinin eşiğinde bulunuyor. Dün “Bir damla kan, bir damla petrol” diyen bir akıl yeni bir dünya savaşının daha fitilini ateşleyebilir.
Batılı kâhinler dünyanın birkaç yıl içinde büyük bir değişime ve beraberinde çatışmaya şahit olacağı endişesini yaşıyorlar.
Batılıların İsrail’den beklediği, daha fazlasına sahip olmak değil, mevcudu garanti altına almak. Çünkü geçen günlerin gelecek günleri aratacağı endişesini taşıyorlar. İsrail ise İslam dünyasının bugün içinde bulunduğu dağınıklığı fırsat olarak değerlendirip İslam dünyasına nihai darbeyi indirerek Kudüs’e el koymak istiyorlar.
Türkiye için 2019-23 aralığı son derece önemli. Türkiye için önemli olan, bölge ve dünya için de önemlidir. Savaşla ya da barışla, bizi nasıl bir gelecek bekliyor bilmiyoruz. Nasıl olacak bilmem ama, önümüzdeki yıllarda büyük değişimlere gebe. Selam ve dua ile..
yeniakit