Abdurrahman Dilipak
Boykot meselesi
Bir süreden beri boykot meselesini tartışıyoruz..
Eyet boykot diye bir meselemiz olmalı bizim.. İçimizdeki siyonistleri de kapsamalı bu.. Bazı şeylere “Hayır” diyebilmeliyiz, La ilahe dediğimiz gibi, ama sonra doğru bir tercih de göstermeliyiz.. Tek başına, sadece boykot ederek bir yere varamayız. Ama boykot etmeden de olmaz.. Ülke, ürün, rejim bağlamında boykotlar yapılabilir.. Ama en sağlıklı boykot, fısk, ifsat edici nesnelere, şeylere karşı olmalıdır..
İsrail’e karşı çıkacaksınız da, İsrail’den daha fazla İsrailcileri ne yapacaksınız içimizdeki, ya da diğer İslam ülkelerindeki, dünyanın başka bölgelerindeki.. Bu soruya da bir cevap bulmamız gerek.. Bana kalırsa, mesela, Coca Cola, Pepsi de içmeyin, başka kola da. Hatta Gazoz da içmeyin. Paketlenmiş uzun ömürlü süt, ayran, meyve suyu da içmeyin.. Bunları babanız da üretse içmeyin. Tütün içmeyin mesela, Tamam Marlboro da içmeyin ama, kendi bahçenizde yetiştirseniz de tütün içmeyin.. O sağlıksız fastfoodlardan yemeyin..
Allah’ın adını anarak tüketemeyeceğiniz hiç bir şeyi tüketmeyin kısaca. “Besmele” çekmek sadece Allah’ın adını anmak değil, onun rızasının farkında olmak anlamındadır aynı zamanda..
Adam sakallı, elinde Filistin bayrağı ağzında Marlboro sigarası.. Etmeyin be kardeşler.. Mesela bayram namazına gelirken şeytan otunu, o necis şeyi üstünüze almayın.. Ben duasında cennette sigara isteyenleri bilirim. Şu Şeytan otundan kurtulalım artık..
Şark köşesi diye, Osmanlı işi diye Nargileyi pazarlıyorlar.. Şeytan çok kurnaz. Bizden ayrılmak istemiyor.. Gelin şu Şeytan otundan yakamızı bir kurtaralım artık.
Evet, kendi paramızla, İslam’a ve Müslümanlara savaş açanlara destek vermeyelim. Burada asıl sorun İsrail vatandaşı olmak, Musevi dininden, Yahudi etnisitesinden olmak değil. Asıl sorun Siyonist zulmüne ortak olmamak.. Yoksa orada bu zulme karşı çıkan İsrail vatandaşları da var.. Ya da Orada yaşayan, Kudüs’te yaşayan Filistinli kardeşlerimiz de var.. Bu anlamda genel bir boykot, Filistin’i, Kudüs’ü terketmek olacaktır..
Evet İsrail’le ticari ilişkilerimiz gelişiyor.. Oradaki Filistinli kardeşlerimizle gelişen ilişkiler de bu kategoride değerlendiriliyor.
Bir diğer sorun da, ABD’ye bir ihracat ya da ithalat yapacaksanız, bunu İsrail üzerinden yaparsanız kota sorunu çözülüyor. Navlun ve sigorta maliyetleri düşüyor, gümrük muafiyeti olduğu için vergileriniz düşüyor. Bu iş tam da, Delidumrul hikayesine benziyor. Köprüden geçenden 3 kuruş, geçmeyenden 5 kuruş alıyor. İsrail üzerinden ticaret yaparsanız, İsrail’deki bir şirkete komisyon ödüyorsunuz, doğrudan ihracat yapmak isterseniz, bu defa Amerika yönetimine ve bu işte size yardımcı olacak muhtemelen bir Yahudi şirketine çok daha fazla bir bedel ödemek zorunda kalıyorsunuz..
Amerika’dan bazı stratejik ürünler ithal etmek zorundasınız. Bunu İsrail üzerinden yaparsanız daha düşük maliyetle ve kongrenin izni dışında yapabiliyorsunuz..
Yahudi malı konusunda da kriterlerin çok iyi belirlenmesi gerek. Borsaya kota herhangi bir şirketin hisse senedi bu çevrelerce toplanmış olabilir.. Ya da Yahudi birileri, Türkiye’de Türk vatandaşları üzerinden bir şirket kurabilir, mal ve hizmet üretebilir. O zaman buna da dikkat etmek gerekiyor..
Kuveyt’le toprak konusunda aramızda mütekabiliyet olmadığı için, Kuveytliler Türkiye’de gayrimenkul yatırımı yapamıyordu.. Onlar da paralarını Amerika’daki bir fona yatırıyorlar. O fonda Türkiye’de yatırım yapıyor. Görünürde bu yatırım Amerikalılar, ama gerçekte Kuveytlilerin..
Bu fonların büyük bir bölümü Yahudilerin kontrolünde.
Citibank’ı biliyorsunuz. Citibank’ın borsadaki hisseleri, büyük ölçüde El Baraka’nın patron olduğu Dallah grubunun elinde, ama yönetim ABD de. İşin içinde herkes var. Peki bu durumda ne yapacağız..
Kürecik NATO’dan gelebilecek muhtemel saldırılara karşı bir savunma kalkanı oluşturmak amacı ile alınan Partoitlerin yerleştirildiği yer. Bunu birileri İsrail’in güvenliği ile ilişkinlendiriyor.. Aynı çevreler, mesela neden İncirlik konusunda bir şey demiyorlar acaba! Her işi birileri bir şekilde çarpıtıyor ve birileri de buna inanıyor..
Boykotla ilgili şunları da söylemem gerek: Bir topluluğa olan öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli.. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağız.. Bunun bizden olanı, ötekilerden olanı yok..
Nefsimiz Şeytanın dostu olamaz mı? O zaman boykotu kendi nefsimiz, heva ve heveslerimize karşı da yapacağız.
Genel ilkemiz şu olmalı elbette, zalime, ve zulme ortak, onlara yardım ve yataklık etmek olmamalı.. Haksızlıklar karşısında susanlardan olmamalıyız, o kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun..
Bizim içimizde de hainler, zalimler var, içimizdeki Şeytanın işbirlikçilerini unutmayalım. Hz. Lut’un karısını boykot edelim, ama Hz. Musa’yı büyüten, Firavun’un karısı Hz. Asiye’nin mirasına sahip çıkalım. Ne diyordu Kur’an, “vay o namaz kılanların haline ki!.. Onlardan olmayalım işte.. Yoksa Ergenekon, Balyoz davasının sanıkları arasında da namaz kılanlar vardı. Paralelcilerin arasında da. Suriye’de Irak’ta kelle avcıları da namaz kılıyor! Hz. Ali’yi, Hz. Osman’ı katledenler de namaz kılıyordu!
Her gün her besmele çekişimizde “Euzubillahimineşşeytanirraciym” derken, aslında Şeytana ve Şeytani olanlara karşı boykot kararlılığımızı ifade etmiyor muyuz! Şeytanı belli bir zaman ve belli bir mekanda aramayın. O Hz. İbrahim’den, Hz. İsmail’den, Hz. Hacer annemizden ve hiçbirimizden vazgeçmedi, geçmeyecek de.. Ya iyiler içinden en iyisini, ya da, geçici bir süre için ötekiler arasından en az kötü olanı seçeceğiz ve iyiliği ikame etmeye çalışacağız. Bu değilse ne! Hepimiz yaptığımızdan ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan hesaba çekileceğiz.
Selam ve dua ile..
yeniakit