Britanya kendi Müslümanlarını marjinalleştiriyor

Britanya kendi Müslümanlarını marjinalleştiriyor

Britanya'da geçen hafta düzenlenen başarısız saldırıların Kaide işi olması zor görünse de, sağcılar Müslümanları hedef göstermekte gecikmedi.

Britanya'da en üst düzey alarma geçilmesi ve güvenlik önlemlerinin artırılması, Londra'daki eylemlerin arkasında olduğu varsayılan
'teröristler'in tek bir kişiyi bile öldürmeden ve tek kurşun sıkmadan hedefine ulaştığını gösteriyor. Son olaylarla ilgili birçok soru işareti var. Londra'nın göbeğinde bulunan iki araç patlamadı; ilk açıklamalara göre gaz tüpü yüklü olan ve içinde çiviler bulunan üçüncü aracınsa, Glasgow Havaalanı girişine çarptıktan sonra yanmasına rağmen patlamaması dikkat çekiciydi. Şoförün beline bağladığı söylenen patlayıcı kemer de patlamamış. Bomba yüklü araç, nasıl oluyor da her tarafını ateş sarmasına rağmen patlamıyor? Patlayıcı kemer neden patlamıyor? Açığa kavuşmayan birçok nokta var ve polisin verdiği bilgiler sınırlı. Bu durum, kendilerini terör ve özellikle de Kaide uzmanı olarak sunanlara, ortaya cahilce teoriler atma fırsatı veriyor.
Bu durumu okumak için birkaç gözlemin üzerinde durulmalı: Öncelikle, bu saldırıları gerçekleştirenlerin Kaide'yle doğrudan ilişki içinde olma ihtimali zayıf. Zira saldırılar büyük bir başarısızlığı yansıttı. Gerek Britanya'daki gerekse İspanya, Endonezya ve Türkiye'deki Kaide eylemleri titizlikle hayata geçirilmiş, çok sayıda can kaybına yol açmıştı.
İkincisi, dış unsurların varlığı da uzak ihtimal. Dış unsurlar bu eylemlere katılsaydı, sonuç felaket olurdu. Zira Kaide Irak ve Afganistan'da her gün bomba yüklü araçlar patlatıyor; eylemleri nadiren başarısız oluyor. Üçüncüsü, üç aracın polis veya istihbarat organlarınca ortaya çıkarılması tamamen tesadüftü. Bu durum Britanya'da 11 Eylül 2001'den bu yana Müslümanları hedef alan ve Londra patlamaları sonrası katlanan tutuklama operasyonlarının, terörü engelleme amacını gerçekleştirmediğini teyit ediyor. Dahası, polisin başta beş tutukludan ikisinin Asyalı olduğunu açıklamasına rağmen, ilk andan itibaren Müslümanlar suçlandı.
Bu, Britanya'daki Müslümanlar açısından yeni sınırlamalara yol açacak.
Bu eylemleri planlayanlar Brown'ın yeni hükümetine şu mesajı vermek istedi: 'İktidardaki isimleri değiştirmek güvenliği sağlamaz. Politikalar değişmeli'. Brown Britanya'yı güvenli kılmak istiyorsa, İspanya'nın Madrid patlamaları sonrası yaptığı gibi, askerlerini Irak'tan çekmeli, ABD'nin İslam dünyasındaki politikalarından uzaklaşmalı. Brown'un bu temelde mi çalışacağını, yoksa Tony Blair gibi küstahlaşıp ülkeyi terör hedefi haline getiren politikaları sürdürüp sürdürmeyeceğini bilemiyoruz. Ancak önünde büyük bir fırsat var.
Bomba yüklü araçların ortaya çıkarılmasının, Britanya'daki Müslümanlara olumsuz bir biçimde yansımamasını umuyoruz. Çünkü Müslümanların son yıllarda maruz bırakıldığı hedef göstermeler aşırılık yanlılarına hizmet etti, Müslümanların dışlanmasına ve entegrasyonlarının engellenmesine yol açtı.
Güvenlik organları harcanan milyarlarca sterline, deneyimlerine ve sadece Londra'ya yerleştirilen sekiz bin güvenlik kamerasına rağmen bomba yüklü araçları ortaya çıkaramıyorsa, kendilerine karşı ayrımcılık yapan bir toplumun ortasında kalmış barışçıl bir kuşağı nasıl kınarız? Britanya'daki Müslümanlar bu ülkenin vatandaşları ve ötekilerle eşit muamele görmeli. Müslümanların ülkeye bağlılığından şüphe ediliyor, bir avuç aşırılık yanlısı yüzünden onlar yargılanıyor. Zira polisin Müslümanları beyazlardan 17 kat daha fazla tutukladığını ortaya koyan istatistikler, Britanya barışı açısından uyarı çanları çalıyor.
(Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, 2 Temmuz 2007)ABDULBARİ ATWAN