İbrahim Karagül
Bu da Türkiye'nin Model Ortaklığı
Türkiye ile Suriye arasında gerçekleşen, Batı dünyasının "neler oluyor" sorularıyla anlamaya çalıştığı şey, tam olarak bir tür "Model Ortaklık"tır. Sadece iki ülke için değil, bütün bölge için bir gelecek inşasıdır. "Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği" formülü, Türkiye'nin öncülüğünde bölge ülkeleri arasında işbirliğini değil, entegrasyonu hedeflemektedir. Dört yüz yıllık bir zenginlik 21. yüzyıla taşınıyor, böylesine sağlam bir temel üzerinden ulus üstü ortaklıkların temelleri atılıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Şam'da yaptığı konuşmada bu gerçeğe yönelik önemli cümleler kullandı. İki ülke arasındaki yakınlaşmanın bir eksen kayması, bir yön değiştirme olmadığını belirten Erdoğan, "Tam tersine ülkelerimizin dış politikaları normalleşiyor. Kardeşlerim, dere yatağında akar. Ne kadar farklı yerlere kaydırırsanız kaydırın er veya geç dere kendi yatağını bulur ve o yatakta akar. İşte şimdi dere yatağını buldu" dedi. "Eksen kayması" tartışmasını çıkaranlar; işte bu "Model Ortaklık" formülünü boşa çıkarmayı, belki de ilk kez kendi bölgesinde pozisyon almaya başlayan Türkiye'yi ürkütmeyi, yeni güç merkezinin oluşumunu engellemeyi, Türkiye'nin oyun kurucu yeni aktör olarak önünü kapatmayı deniyorlar şimdi. İçeride şiddetli kamplaşma ve ayrıştırma projeleri uygularken, bölgede Türkiye'yi durduracak her girişime destek oluyorlar. İç savaş söylemlerinin bugünlerde tekrar gündeme taşınması boşuna değil. Dışarıda durduramadıkları Türkiye'yi, çözmeye çalıştığı zaaflarıyla vurmayı, çözüm arayışlarını sabote etmeyi deniyorlar. Başbakan'ın, "Irak, Ürdün ve Lübnan'la da aynı şekilde ilişkileri geliştirmek için girişimlerimiz var" sözü, "Model Ortaklığın" bölgesel bir projeye dönüşeceğine, hep söylediğimiz "ulus üstü" ortaklık projesi haline geleceğine işaret ediyor. Türkiye, kendi pozisyonunu, bölgesel ve küresel konjonktürü en elverişli biçimde kullanıp çatışmalarla dolu bu coğrafyaya, ortaklığa dayalı bir gelecek vaat ediyor. Atlantik'ten Pasifik'e uzanan, merkez güçlerin birbiriyle sert rekabete giriştiği Orta Kuşak için yeni bir model oluşturuluyor. Bu kuşağın kalbi olan Mezopotamya'da yeni bir eksen kuruluyor. Suriye ile başlatılan bu süreçte şimdi Irak da var. Yarın Basra Körfezi'nden Kızıldeniz'e ve Kafkaslara kadar bütün ülkelerin, bu yeni cazibe merkezine ilgi duymayacağını, ortak olmak istemeyeceğini kim söyleyebilir? Bugün Ortadoğu ülkelerine yönelen bu inisiyatifin, yarın Karadeniz'in kuzeyine ve doğusuna, Orta Asya'ya doğru uzanmayacağını kim söyleyebilir? Bugün savaşların ve çatışmaların şekillendirdiği kuşağın, dünyanın ağırlık merkezinin değişmesiyle bağlantılı olarak yeni bir gücün doğuşuna ev sahipliği yapamayacağını kim söyleyebilir? İnsanlık tarihini Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana geçen zaman olarak bilenlerin, dünyanın kaderini bu dar zamana hapsedenlerin, geçmiş yüzyıllarda neler olduğuna bakmayanların bunu anlaması mümkün değil. Pasifik'ten Orta Afrika'ya, daha doğrusu Atlantik'e uzanan kuşağa bir göz gezdirin. Yerkürenin ekseninde, orta kuşağında çok önemli şeyler oluyor. Bazılarının fay hattı dediği, kaos kuşağı dediği "Müslüman Orta Kuşak"; zenginlikleri, kaynakları, ticaret yollarını, askeri stratejik bölgeleri, deniz geçitlerini, varolan "yeryüzü düzeni"ne meydan okuyuşu barındıran kuşak, kendisi için belirlenen kaderi değiştirmeyi deniyor.. 15 Ekim'de 48 mutabakat zaptı üzerinde anlaşma sağlandı. İki ülke bakanları, 'ortak hükümet gibi' çalıştı. Güvenlikten sağlığa, petrol ve doğalgaz anlaşmalarından eğitime, bayındırlık işlerinden büyük ulaşım projelerine, yeni sınır kapılarından serbest bölgelere kadar, siyasi, ekonomik ve askeri alanda iki ülkeyi adeta entegrasyona doğru yönlendiren ortaklıkların alt yapısı hazırlandı. Aynı anlaşmalar şimdi Şam yönetimi ile de yapılıyor. Aynı 'ortak hükümet gibi' çalışma Şam'da yapılıyor. Türkiye-Suriye-Irak üçgeninde belki de geleceğin Ortadoğu'sunun temelleri atılıyor. Bu büyük proje için, Türkiye'nin elini kolunu bağlayan sorunlar da diğer taraftan çözülmeye çalışılıyor. Süreçten rahatsızlık duyanlar işte tam bu noktada harekete geçiyor. Büyük proje için içerideki düzenlemeleri boşa çıkarmaya yönelik hem yerli hem çokuluslu girişimler günden güne etkisini daha da artırıyor. Türkiye-Suriye-Irak üçgenindeki çekirdek oluşum genişleyen halkalar gibi bütün bölgede sonuç doğuracak. Çekirdek zamanla cazibe merkezine dönüşecek. İstanbul'dan Hicaz'a, İstanbul'dan Basra Körfezi'ne uzanan ulaşım ağları oluşturuluyor. "Gümrük Birliği"nin temelleri atılıyor. Belki zamanla ortak para birimini konuşuyor olacağız. Söz konusu yakınlaşmalar, anlaşmalar, ortaklıklar çok yakın zamanda dev bir ekonomik alan, güçlü siyasal dayanışma, ortak askeri projeler/güvenlik stratejileri haline gelecek. Gerçekten de dere yatağına akıyor.