Bu gidişle daha çok yanar Paris

1830’da Cezayir’i işgal etmişsin, önüne çıkanı ezip geçmişsin, katliam üstüne katliam yapmışsın, yerli halkın topraklarına el koyarak bunları kendi adamlarına dağıtmışsın, Hazret-i Muhammed’le aynı dili konuşmaktan şeref duyan insanları Fransızca konuşmaya zorlamışsın, 19’uncu yüzyılda uyguladığın soykırım siyasetini 20’nci yüzyıla da taşımışsın, 1945 yılında birkaç gün içinde 40 bin masum Cezayirliyi katletmişsin, 1950’li yıllarda işkence tezgâhından geçirdiğin ve katlettiğin Cezayirlilerin sayısı milyonları bulmuş, Fransız Devrimi’nin “Eşitlik, Kardeşlik, Özgürlük” sloganını paçavraya çevirmişsin, sadece sömürgelerinde değil Fransa’nın kalbinde de hukukun canına okumuşsun, 1960 yılında Paris’te nümayiş yapan Cezayirlilerin elebaşlarını Seinne nehrinde boğmuşsun, Cezayir’de “görev” yapmış subayların işkence ve cinayet itiraflarına istinaden Fransa’nın Cezayir’den özür dilemesini talep eden aydınlara ‘Böyle bir şey söz konusu bile olamaz’ demişsin, 2001’de Güney Afrika’nın Durban şehrinde düzenlenen Irkçılığa Karşı Dünya Konferansı’nda Afrikalılar ‘Atalarımızı köleleştiren ve topraklarımızı sömürgeleştiren Batı’dan özür bekliyoruz’ dediklerinde diğer Batılı devletlerle beraber ‘Geçmişe değil geleceğe bakalım’ demişsin ama gelecekte geçmişten farklı davranacağına dair bir işaret vermemişsin, eski sömürgelerindeki nüfuzunu korumak için etnik ve siyasal farklılıkları kışkırtmak suretiyle Afrika’yı kan ve göz yaşına boğmaktan hiç vazgeçmemişsin, 1990’lı yıllar boyunca Cezayirli “fundamentalist terör örgütleri”ni ve 11 Eylül 2001’den beri El Kaide öcüsünü bahane ederek Fransa Müslümanlarının emdiği sütü burunlarından getirmişsin, bilhassa Mağribli (Kuzey Afrikalı) Müslümanların yaşadığı mahallelerde tam bir terör rejimi kurmuşsun, her Allah’ın günü evlere / camilere baskınlar düzenleyerek Müslümanları taciz etmişsin, her Allah’ın günü gazetelerinde ve televizyonlarında Müslümanlara sövmüşsün, Müslümanlar söz konusu olduğunda hak-hukuk tanımadığını her vesileyle ortaya koymuşsun, Toulouse ve Lille gibi şehirlerde Mağribli gençleri şüphe üzerine kurşuna dizmişsin, 1998 yılında Toulouse’ta ve 2000 yılında Lille’de ayaklanan Mağribli gençlerin uyarısını kaale almamışsın, Fransız polisinin dillere destan ırkçılığını ve şiddet düşkünlüğünü hiç sorun etmemişsin, Paris’in “çöplük” diye andığın varoşlarında polis terörüne tam destek vermişsin… ve şimdi, sabırları taşan Mağribli çocuklar Paris’i ateşe verince, “Cumhuriyet şiddeti kabul edemez!” diyorsun!

Giyotinle doğup giyotinle büyüyen, Asya ve Afrika’nın kanı üzerinde yükselen soykırımcı Fransa Cumhuriyeti şiddeti kabul edemez, öyle mi? Ama Mağribli çocuklar şiddeti kabul edebilirler ve etmeliler; sen onların kafalarına kafalarına vuracaksın, canlarını yakacaksın, hatta dinlerine-imanlarına saldıracaksın ama onlar seslerini çıkarmayacak, hadlerini bilecekler; aşağılık köleler olarak o pis çöplüklerinde boynu bükük yaşayacaklar, zinhar başlarını kaldırmayacaklar, öyle mi?...

İki kere iki dört ettiğine göre Paris’te bir Mağribli ayaklanmasının çıkması kaçınılmazdı. Ve iki kere iki dört ettiğine göre bugünkü isyan manzaraları aysbergin ucu bile değil…

Toulouse ve Lille isyanlarını bastıran Fransa hükümeti Paris isyanını da bastırabilir. Ama bastırılan isyan bir gün çok daha büyük bir şekilde yeniden patlayacaktır…

(Milli Gazete, Kasım 2005)

***

27 Haziran’da Cezayirli bir gencin polis tarafından öldürülmesi, Paris’te yeni bir Mağribli ayaklanmasını tetikledi.

Şimdi bu ayaklanma da bastırılmış gibi görünüyor ama Fransa hükümetinin akıllandığına / akıllanacağına, dolayısıyla isyan zincirinin sona erdiğine / ereceğine dair bir işaret yok.

‘Vandalizm, vandalizm, vandalizm…’

Bu mudur yani?

Bütün hikâye bundan mı ibarettir?

Yağmacılık ve özel mülke zarar vermek asla tasvip edilemez ama ayaklanmanın bu cüzünü öne çıkarıp asırların haklı hıncını kriminalite parantezine sokmaya kalkışmak da kabul edilir şey değil.

Fransa isyancı Mağribli gençlerden evvel kendini yargılamalı ve köklü değişim hükmü vermeli.

Sömürgeciliği medeniyet ihracı gibi gösterme küstahlığı, sömürgeci mentalitede ısrar, şovenizm, yabancı -bahusus Müslüman- düşmanlığı devam ettirilirse, daha çok yanar Paris.

Bu yazı toplam 1116 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar