İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Bu kadar hazırlık niye?

Türkiye'yi yeniden içe kapatma, içerideki zaaflara yoğunlaştırma gayretleri hız kazanırken, DTP'nin kapatılmasından çok önce başlatılan sokak isyanları tırmandırılırken, şehirlerde kitlesel çatışma için ortam oluşturulurken, insanlar mal ve can güvenliği gerekçesiyle göstericilere silahla saldırılara başlarken, çatışma senaryolarından siyasi güç elde etme derdine düşen ve gerilimi daha da artıran siyasilerin ibret verici aymazlığı Türkiye'yi geçmişin kara günlerine sürüklüyor.

Bu kadar karamsar senaryoları yazıp uygulatanların nihayetinde bu ülkede iç savaş istedikleri hep bilinen bir gerçek. Tam da bir şeyler değişmeye başlarken, kafamızı kaldırıp çevremizde/dünyada olup bitenlerle ilgilenmeye başlarken, küçülme yerine büyüyerek, güçlenerek zaafların üstesinden gelme tercihine yönelmişken, sorunu olanla sorundan faydalananların aynı safta buluşup Türkiye'nin gözlerini kör etmelerinde Türkiye'yi de aşan hesaplar söz konusu olmalı.

Irak işgalinin bütün bölgeyi ve Türkiye'yi ne kadar sarstığı ortada. Böyle bir işgalden kimlerin ne elde ettiği de malum artık. Şimdi yeni bir kriz tırmanıyor. İlk bakışta küçük, yerel, bizi ilgilendirmeyen, bize uzak bir kriz. Ama nerelere varacağını kimse kestiremez. Birbirine düşman ülkeleri aynı cephede buluşturan bir kriz bu. Yarın Pakistan'dan Suudi Arabistan'a kadar "deprem etkisi" yaratması ihtimal dışı değil. Bu bölgede güçlü olan, güçlenen, gözü açılan her ülkenin zaaflarına hesap yapılır, yaraları kanatılır. Siz kendi yaralarınızı çözemezseniz birileri onları kanatır. Türkiye'nin çözüm arayışlarının baltalanmak istenmesiyle bu gerçek arasında bir bağlantı olabilir mi? Neden olmasın!

Dün burada Yemen'de isyan eden Şii Zeydi'lerle Suudi Arabistan arasındaki çatışmalara yer vermiş, olayın İran-Suudi Arabistan çatışmasına doğru sürüklendiğine dikkat çekmiştik. Kasım ayının ilk haftalarından beri devam eden çatışmalar Yemen-Suudi güçleriyle Şii Husiler arasındaydı. Ama daha sonra Fas ve Ürdün birlikleri de savaşa katıldı. En son ABD özel birlikleri bölgeye gönderildi. Önceki gün ABD savaş uçaklarının bölgeyi bombaladığı haberleri geldi.

Pazareti günü Körfez İşbirliği Konseyi bir karar aldı. Kuveyt Emiri; Körfez ülkelerinin Yemen savaşında S. Arabistan'la birlikte hareket etme kararı aldıklarını açıkladı. Karara göre; S. Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen'deki Şii gruba karşı birlikte savaşacak. Dahası bu ülkeler söz konusu toplantıda Birleşik Arap Orduları kurma kararı aldı. "Bize ne" diyenleri duyuyorum sanki. Ama öyle değil. Artık bir Arap gücü var ve bu birlikler S. Arabistan'ın öncülüğünde bölgesel durumlara müdahil olacak. Vahim olan, Birleşik Arap Ordusu İran'ı dengelemeye çalışacak, İran'ın Şiiler'in bulunduğu bölgelere yayılan nüfuzunu kırmayı deneyecek olması. Özetle bu güç, İran'a karşı kuruluyor. Yemen'deki Husiler'in arkasında İran olduğu iddiasından bakınca, bölgede İran-Suudi Arabistan arasında tehlikeli bir kamplaşmanın şekillendiğini söyleyebiliriz.

Birleşik Arap Orduları'nın İsrail'e karşı savaşını hatırlatıyor bu. O dönemde, Irak birliklerinin savaşa katılmasını önlemek için İran Şahı'nın himayesinde İsrail subayları Kuzey Irak'ta Kürt birliklerini yönetiyor ve Bağdat'a saldırıyorlardı.

İçerideki gerçeklerimizi, başarısızlıklarımızı, körlüklerimizi hafife almak mümkün değil, bunları bileceğiz ve sorgulayacağız. Ama yakın bölgemizde ne zaman bir kriz tırmansa içeride bazı yerlerin harekete geçtiğinin çok sayıda örneklerini de hatırlayacağız.

Devam edelim: Yemen merkezli bölgesel çatışma işaretleri güç kazanırken, mezhep karakterli gelirim tırmandırılırken Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler de geriliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, geçtiğimiz günlerde, Mısırlı gazeteci Fehmi Hüveydi'ye verdiği söyleşiyi hatırlayalım. Erdoğan; İsrail'in İran'a karşı casusluk amacıyla Türk hava sahasını kullanmasının deprem etkisinde cevabı olacağını söyledi. Bu sözlerden birkaç gün önce, ABD merkezli bir araştırma raporu Arap basınında yayınlanmıştı. Raporda, İsrail'in doksan savaş gemisi, yakıt tankerleri ile İran'a saldırı yapacağı, bunun için Suriye ve Türkiye hava sahasını kullanacağı iddia ediliyordu.

İran'ın çok yakında nükleer silaha ulaşacağına inanan İsrail, dünyanın ve ABD'nin aksine, saldırı seçeneğinden hiç vazgeçmedi. Bütün Ortadoğu alevler içinde kalsa bile bu, İsrail için daha öncelikli bir hedef.

Gariptir; Sünni ülkeler, Yemen'deki Şiiler'le İran bağlantısına karşı Birleşik Arap Orduları kurarken, İsrail de saldırı hazırlıklarına devam ediyor. Umarız bunların hiç biri mümkün olmaz. Umarız söz konusu ittifak, bütün bölgede barışa hizmet eder, yeni bir kamplaşmaya ve ABD ile İsrail'in bölgesel hesaplarıyla örtüşecek uygulamalara değil. İran'ın, çatışmadan güç devşirme stratejisini Kızıldeniz'e kadar yayarak İsrail'in de istediği çatışma ortamı oluşturmaya dönük politikaları da ciddi biçimde sorgulanmalı.

Türkiye, son yıllarda cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar etki alanını genişletti. Bunun ekonomik ve siyasi sonuçları beklenenden daha erken etkisini gösterdi. Dünya genelinde Bir Türkiye tartışması başlamasına neden oldu. "Bu ülke ne yapıyor" sorusu en çok sorulan sorulardan biri bugün.

Bu süreç, içerideki iyileşme, ılımlı hava, sorunları çözme becerisi ve uğraşısıyla paralel ilerliyor. Oysa şimdi yeniden iç çatışma, çatışmayı sokaklara yayma, kitlesel ayrışmaya dönük uygulamalar öne geçme eğiliminde. Müdahil olunamazsa, önüne geçilemezse, herkesin zarar göreceği, çok acı olaylar yaşayacağız. Türkiye yeniden karanlığa gömülecek, dar iktidar hesapları arasında sıkışıp kalacak. Yeniden eskiye dönmek için ellerini ovuşturanları, fırsat bekleyenleri biliyoruz.

Bu yazı toplam 2893 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar