İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Bu öfke Fransa'yı çok kötü çarpacak!

Peki biz ne diyelim şimdi? Fransız savaş uçakları Libya'yı bombalarken susalım mı? Birleşmiş Milletler'in kararını uyguluyor mu diyelim? Hava kontrolü beklerken, dünyayı, olup bittiye getirip, Libya'ya saldırı pozisyonuna sokan Nicolas Sarkozy, BM kararı için mi yoksa Marcel Dassault'nun bir zamanlar Türkiye'ye de satmak istediği Mirage ve Rafale uçaklarını pazarlamak için mi, petrol için mi, Afrika'ya yeniden dönüş için mi, Avrupa'ya liderlik için mi saldırıya geçti?

Amacı ne olursa olsun her haliyle kirli bir hesap bu. Fransa yeni saldırgan güç olarak bölgeye dönüyor. Belki ABD'nin yerini alacak. Ama bu çıkış ona çok pahalıya malolacak. Çıkış, yükselen doğunun ve bizim coğrafyanın öfkesini Fransa'nın üzerine çekecek. Bunun bedelini çok iyi biliyor olmalılar.

Ne oluyor? Bölgeyi yeniden mi paylaşıyorlar? Irak ve Basra Körfezi İngiliz-ABD denetimine, Kuzey Afrika Fransa-İtalya denetimine mi veriliyor? Birkaç gün sonra büyük değişikliklerin yaşanacağı iddia edilen Yemen yine İngiltere-ABD safına mı düşecek? Oraya da onlar mı saldıracak? Peki Ya Suriye? Suriye ve Lübnan'da da Fransa mı olacak? Almanya'ya neresi kalıyor, Afrika'nın derinlikleri mi?

Bize düşen söz ne? Bölgedeki her hareketi fırsat bilip silaha sarılanlara, kendi özel hesaplarını uluslararası irade olarak satanlara, göz göre göre ülkeleri işgal edenlere karşı bizim sözümüz ne olmalı?

Şunu mu demeliyiz: Ey Fransa'da yaşayan Mağripliler! Bugün Libya'ya saldırıyorlarsa yarın Cezayir'e de saldıracaklar. Belki bütün Kuzey Afrika'ya... O zaman siz de Fransa'dan bunun hesabını sorun! Paris'te ve diğer şehirlerde ayağa kalkın. Atılan her bombanın öfkesini sokaklara yansıtın. Yakıp yıkın... Öyle mi diyelim. Sarkozy'nin uçaklarının, Akdeniz'deki savaş gemilerinin, füzelerin yaptıkları bundan daha mı meşru, daha mı insani!

Bir duruş belirlemeliyiz. Neresi olursa olsun, durduğumuz yeri belirlemeliyiz. Bugün Libya'da gördüğümüz, yarın Yemen'de göreceğimiz, dün Irak'ta yaşadığımız şeyler bizi buna zorluyor. Hepsi aynı hesabın birer parçası. O zaman durduğumuz yeri, söyleyeceğimiz sözü, soracağımız hesabı iyi bilmeliyiz.

Bize yeniden 20 yüzyılı yaşatmak isteyenlerin hesaplarını bozacak bir duruş olmalı bu. Yeni bir yüzyılın, ayağa kalkmanın yolunu gösterecek bir duruş... Bu coğrafyanın beyinsizlerine göre değil, tarihimize, birikimlerimize, kimliğimize göre bir duruş olmalı.

Batı, inisiyatif kaybetti. Hırçınlık ve kontrolsüzlük bundan. Dünyanın ağrılık merkezini kaybetti. Artık hiçbir zaman yerküreye hakim olamayacak. Ne yaparlarsa yapsınlar, olamayacaklar. Bu şuursuzluk, bencillik, gözü dönmüşlük bu kayıptan besleniyor.

Bu coğrafyanın insanlarını yok saymanın bedelini bir gün ödeyecekler. Atlantik'ten Pasifik kıyılarına uzanan dalga işte bunun habercisi. Bu yüzden, artık öfke Fransa'yı vuracak. Sadece Sarkozy değil, Fransa bunun bedelini ödeyecek.

Geçtiğimiz günlerde burada "kimlik savaşları" adı altında bir öngörüden söz ettim. Gelişmelere bakınca insan "neden olmasın" diyor. Neydi o, hatırlatalım:

"Avrupalılar için 20. yüzyılın sonları 2. Dünya Savaşı ile yakın zamanda çıkacak kimlik savaşının arasındaki dönem olacak. Bu savaş, bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu olan bölgeyi tamamıyla yutup Avrupa'ya yayılacak. Devletler veya süper güç blokları ya da imparatorluklar arası bir savaş olmayacak. Bir iç savaşa benzeyecek. Yaklaşan çatışma çerçevesinde ordular, kıtalar veya ülkeler arasındaki jeo-stratejik fay hatlarında mevzilenmeyecek, savaşanlar daha ziyade siviller, siyasetçiler, polisler olacak. Kentler mahallelere, devletler internet ve örgütlü suç üzerinden başka yerlerdeki müttefiklerine bağlı etnik ve mezhepsel gruplara bölünecek. İhtilaflar kimlik üzerinden yaşanacak. Leeds, Kopenhag, Marsilya, Halepçe, El Halil, Kerkük ve İskenderiye varoşlarında çatışma belli zamanlarda kanlı bir hal alacak. Avrupa devletleri ayakta kalacak ama liberal demokrasi pahasına. Ortadoğu'da bazı devletler çözülecek ve savaşın başladığı nokta bu olacak...."

Neden olmasın! Bugün Libya, yarın Yemen ya da bir başka ülke. Peki ya sonra? Sarkozy ve Berlusconi mi Avrupa'nın öncüsü oldu. Böyle bir Avrupa nereye gider sizce?

 


yenişafak

Bu yazı toplam 1607 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar