İbrahim Karagül
Bunlar ne ki! Çok daha kötüleri var!
Afganistan'daki kirli savaş ve kıyımla ilgili 77 bin belgeden sonra, uzun zamandır beklenen Irak'la ilgili kayıtların bir kısmı yayınlandı. Yaklaşık iki buçuk ay önce, Afganistan'la ilgili kayıtlar yayınlandığında Irak'a ait dosyaların da hazırlandığını biliyorduk. Wikileaks tarafından yayınlanan, ABD ordusuna ait 400 bin kayıt, elbette Irak'taki korkunç olayların sadece bir kısmını içeriyor.
Ancak Afganistan, Irak ya da dünya genelinde terörizmle mücadele adı altında yürütülen savaşla ilgili hiçbir kayıt tam gerçeği ortaya koymuyor, koyamaz. Belki bugünlerin gerçeğini yıllar sonra resmi olarak öğreneceğiz. Yayınlanan kayıtlarda ise, bilinenin dışında çok şey yok. 2003'ten bu yana, Irak'ta olanlarla ilgili günü gününe kayıt tutanların çok daha fazla şey bildiğine inanıyorum.
Bu köşede, bazıları ilk kez, duyurulan gerçekleri bu belgelerde de görüyoruz şimdi. Ancak yine de, belgelerin yayınlanmadan bir bir gözden geçirildiğine ya da çok hassas bilgilerin söz konusu belgelerde olmadığına inanıyoruz. Bu yüzden, gerçeklerin bunlardan çok daha vahim olduğunu söyleyebiliriz.
2005 yılında işkencelerle ilgili haberi ilk verdiğimizde, (daha dünya basınında yer almamıştı) yer yerinden oynadı. Bazı gazeteler, köşe yazarları hemen devreye girdi. Bize karşı çok sert yazılar yazıldı. Gazetecilik refleksimizi, insani hassasiyetimizi cezalandırmak için seferber olundu. Kim kimi ne amaçla cezalandırmak istiyordu. Bunun üzerinde çok düşündüm.
Dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelman, bazı gazetecilere talimatlar yağdırıyor o gazeteciler de aynı öfkeyi bize yöneltiyordu. Kendi gazetemde bile karşıt, sert yazılar yazıldı. Adeta linç ediliyorduk.
Nasıl olurdu da, ABD'ye, ABD ordusuna böyle şeyler yakıştırabilirdik. Sadece Türkiye'nin ABD ile ilişkilerini değil, gazetemizin ilişkilerini de riske atıyorduk. Cezalandırılmamızı isteyenler öyle diyordu. Irak'tan alınan gerçek bilgiler, El Cezire'de yayınlanan bilgiler doğru olamazdı. "El Cezire haber kaynağı değildir" diyordu biri.
Doğru bilgi, sadece ABD ve Avrupa basınında olurdu. Bizim gazetecilerimize göre bu böyleydi. Bir süre sonra aynı bilgiler dünya basınında resimlerle birlikte yayınlanmaya başladı. İşte o zaman inandılar. Ama o zamana kadar yaptıkları haksızlığı hemen unuttular. Yıllar sonra, o günlerde bizi haşlayanlardan biri, Edelman'la ilgili bir yazısında, o haberi ilk bizim gazete verdi diye övünüyordu. Ne ibretlik bir durum!
Biz, bu savaşlarla ilgili her şeyi izlerken, not ederken, duyururken tek bir doğrumuz vardı: İnsan oluşumuz... Hiçbir politik hesap, ekonomik hesap, çıkar ya da yakınlık ilişkisi yoktu.. Bu bizim kendimize, insanlığa, tarihimize saygının göstergesiydi. Edelman'dan fırça yiyip aynı öfkeyi gerçeğin peşinde koşanlara göstermedik, birkaç yıl sonra da bunu unutuverip hiçbir şey olmamış gibi davranamadık. Davranamadık çünkü, Afganistan işgalinden bu yana günü gününe, yılmadan bu notları tutuyoruz. Acılarla dolu bir tarihin gayri resmi kayıtlarını tutuyoruz. Bu bizim için politik hesaplarla ölçülemeyecek bir durumdur, öyle de olmaya devam edecek.
Bu yüzden açıklıkla söyleyebiliriz; bugün ortaya atılan kayıtların büyük çoğunluğunu biliyordunuz. Hatta daha fazlasını bile. Yıllardır en küçük ayrıntıyı bile aktarmaya çalıştık.
Yüzlerce bilim adamının nasıl ortadan kaldırıldığını, işgal altındaki ülkelerde ve dünyanın birçok bölgesinde nasıl esir kampları kurulduğunu, esir ticaretini, gizli uçak seferlerini, Avrupa Birliği ülkelerinin bu trafikte nasıl rol aldığını, mezhep savaşı çıkarmak için ne tür örtülü operasyonlar yapıldığını, yüzlerce yıl birlikte yaşayan insanların nasıl birbirine boğazlatıldığını, dini liderlerin nasıl ve neden öldürüldüğünü, güvenlik şirketlerinin kıyımlarını, işkence evlerini, bu işkencelerin kimler tarafından yönetildiğini ve yönlendirildiğini, maskeli ölüm mangalarını ve daha nicelerini....
400 bin belge içinde bunlarla ilgili çok hassas bilgiler bulunmuyor. Evet önemli veriler, kabul ediyoruz. Bu kadarı bile insan ırkını zorluyor..
Bu kayıtlarda 15 bin kişinin ölümünün hiç kayda alınmadığı ortaya çıktı. Ölümler o kadar sıradanlaşmış ki, kayda alma gereği bile duymamışlar ya da gizlemişler. Yine belgelerde 109 bin 32 kişinin ölümü bilgisi veriliyor. Bunların 66 bin 81'i sivil, 23 bin 984'ü direnişçi, 15 bin 196'sı Irak hükümet mensubu, 3 bin 771'i ABD askeri. 170 bin kişi yaralanmış, 200 bin kişi gözaltına alınmış.
Bu bilgiler eksik. Ölümler çok daha fazla. Ölümler sadece bu belgelerdeki kadar değil. Burada sadece bir kısmının kaydı veriliyor.
Ama yine de çok önemli bir mesafe alındı. Önümüzdeki dönemde çok daha hassas bilgiler çıkacak ortaya. İnsan avı yapan gizli birliklerin faaliyetlerini, otobüs bombalayan Fransız askerlerini, düğün vuran Polonya askerlerini, öldürülen kadın ve çocukların nasıl dünyadan gizlendiğini, Nevada Çölü'nden düğmeye basıp insansız hava araçlarıyla nasıl katliamlar yapıldığını, bugün hâlâ hangi ülkede, bölgede işkence evi, esir kampı işletildiğini, bu olayın nasıl bir sektöre dönüştüğünü, milyar dolarların nasıl paylaşıldığını, ABD karşıtı gibi gözüken ülkelerin bile CIA ile nasıl bir ortaklık kurduğunu, Türkiye'de kimlerin bu kirli trafikte ne kadar ve nasıl yer aldığını öğreneceğiz.
Artık bir şeyleri gizlemek mümkün değil. Unutmayın, Tayland'dan Polonya'ya, İsrail'in Negev Çölü'nden Afrika'nın ücra köşelerine kadar, bütün dünyaya yayılan gizli hapishaneler, esir kampları, sorgu evlerinden hiç biri kapatılmadı. Ve Atlantik kıyılarından Pasifik Okyanusu'na uzanan "Kuşak"ta bir kirli savaş hız kesmeden devam ediyor.
yenişafak