Burada bir çifte standart var

Burada bir çifte standart var

Türkiye'de herkesin yargının vereceği kararlara saygı duyması ve yargıyı etkilemekten uzak durması gerektiğine dikkat çeken Dışişleri Bakanı Ali Babacan, “Maalesef burada da bir çifte standart var” dedi.

NTV'de dün akşam basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Babacan, Ergenekon davasına ilişkin bir soru üzerine, "Bugün ben bir gazetede gördüm, ben çok sık telefon alıyorum diye, o bilgide biraz yanlışlık var. Bu konuyla ilgili öncelikle kimseden telefon almadım ama yüz yüze görüştüğümüz, baş başa kaldığımız anda bazı AB ülkelerinin dışişleri bakanları, 'böyle bir şeyler duyuyoruz, nedir bu' diye bana soruyorlar, bu bundan ibaret. Yani çok yoğun bir telefon trafiği falan yok. Şimdiye kadar soran kişi sayısı da bellidir" diye konuştu.

Ancak kuşkusuz Avrupa'nın konuyu takip ettiğini söyleyen Babacan, Türkiye'nin bir demokratikleşme sürecinin olduğunu ve demokrasinin geçmişte defalarca aksadığını herkesin bildiğini kaydetti. "1960'dan tutun da 1980'e kadar, en son hatta 28 Şubat sürecine kadar defalarca Türkiye demokrasisiyle ilgili sıkıntılar yaşamış" diyen Babacan, şöyle devam etti:

"Şimdi bu Ergenekon konusuyla bu ne kadar alakalı, ne kadar değil? Bu dava gerçekten bağımsız mahkemeler, bağımsız savcılar, yargıçlar tarafından sıhhatli şekilde sürdürülüyor mu, sürdürülmüyor mu? Bunun sonucunda Türkiye'de demokrasi yara mı alır, yoksa tam tersine daha güçlenmiş bir demokrasi olarak mı ortaya çıkar? Bu açıdan baktığımızda kuşkusuz AB ülkelerini ilgilendiren bir konu.

Eğer biz AB üyesi olmak istiyorsak, siyasi kriterler açısından o taahhüde girmişsek ve bunu da kendimiz için yapıyorsak, bu tür merak ve soruları doğal karşılamak lazım.

Bu konu açıldığı zaman bizim verdiğimiz cevap belli. Türkiye'de herkesin yargının vereceği kararlara saygı duyması, yargıyı etkilemekten uzak durması lazım. Maalesef burada da bir çifte standart var. Bazı dönemlerde yargının verdiği karar esastır tutumunu alanlar, bu davada bakıyorsunuz çok farklı, çok ters bir tutum alabiliyor. Dolayısıyla bunu bence kendi halinde bırakmak ve yargının kendi işleyişi içinde buna bir çözüm bulması önemli. Türkiye'ye de yakışan böyle olacaktır. Yargının bağımsızlığı ilkesi çerçevesinde bu süreci kendi halinde, ama hukuka uygun, oyunun kurallarına uygun şekilde yürütmek gerekir."

ORTAK BİR ZEMİN OLUŞTURACAK SOMUT BİR ÖNERİ İLETTİK

Babacan, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Gazze'ye İsrail saldırılarının 3 haftayı doldurduğunu hatırlatan Babacan, bölgede büyük bir dram ve trajedi yaşandığını, ölenlerin üçte birinin çocuk olduğunu, sadece insani perspektiften bakıldığında dahi bunun tolere edilebilir bir durum olmadığını kaydetti.

Türkiye'nin bu olaylar başlamadan çok önce Orta Doğu'da olabilecek sıkıntıları dillendirmeye başladığını ifade eden Babacan, "ancak maalesef İsrail'in saldırılarının başladığını ve bunun ardından diplomatik girişimler ve ziyaretlerin söz konusu olduğunu" belirtti. Babacan, Türkiye'nin bütün taraflarla konuşan bir ülke olarak ayrıcalıklı bir konumda olduğunu, bu nedenle Türkiye'ye bütün tarafların güvenini sağlamış bir ülke olarak büyük sorumluluk düştüğünü söyledi.

Babacan, ateşkesin sadece silahların susmasından ibaret olmayacağına, çünkü şu an için bunun iki tarafın da yenilgisi anlamına geleceğine dikkati çekerek, ateşkesin Hamas için herhangi bir şartı olmaksızın beyaz bayrak sallaması, İsrail için ise (ne yaptık, ne elde ettik) olarak yorumlanacağını, dolayısıyla silahların susması ve tarafların asgari bir müşterekte tatmin olacağı ortamı yakalamak gerektiğini bildirdi.

Babacan, sağlanabilecek bir ateşkesin önceki dönemlerde İsrail ile Hamas arasındaki bir konu iken şimdi Mısır'ın da taraf olduğu bir konu olduğunu, çünkü tüneller yoluyla Gazze'ye girdiği ileri sürülen silahların da müzakerelerin parçası haline geldiğini belirtti.

TÜRKİYE'NİN TARAFLARA ÖNERİSİ

Bakan Babacan, Türkiye'nin son olarak taraflara, ortak bir zemin oluşturacağını düşündükleri somut bir öneri ilettiğini kaydederek, bu önerinin detaylarına giremeyeceğini ancak genel çerçevesini anlatabileceğini bildirdi. Babacan, bu çerçevede öncelikle silahların susmasının ve bu olurken de hemen yanında Gazze'deki ambargonun kalkarak, giriş çıkışların serbestleşmesi, bunun için gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasının hedeflendiğini söyledi. Öneri çerçevesinde İsrail'in Gazze'deki askeri birliklerinin çıkmasının da öngörüldüğünü ifade eden Babacan, öneride bunun ötesinde Mısır'la olan silah hareketinin düzenlenmesi ve buna ek olarak bütün bu ateşkes şartlarının uygulanıp uygulanmayacağını gözlemleyecek ve bunu rapor edecek bir gözlemciler grubunun oluşturulmasının yer aldığını açıkladı. Babacan, bütün bunların yanı sıra donörler toplantısı düzenlenmesi ve Filistinli gruplar arasında uzlaşı sağlanmasının da birbirine bağlı konular olduğunu kaydetti. Babacan, İsrail'in önem verdiği konunun güvenlik, Hamas'ınkinin de açık hapishane durumundaki Gazze'nin normal bir bölgeye dönmesi olduğunu söyleyerek, "Bütün bu süreçte Hamas'ın yok sayılması da gerçekçi değil. Belki tam tanınmalarını beklemek gerçekçi değil ama en azından varlığının belli olduğu bir çözüm olmalı" dedi.

İSRAİL İLE İLETİŞİM

İsrail ile iletişim kanallarına ilişkin soru üzerine Babacan, İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ile telefonda birkaç kez görüştüğünü, onun kendisini aradığını ve gelmek istediğini ancak bu ziyaretin gündeminin önemli olduğunu, sadece bir iyi niyet turu çerçevesinde bir ziyaretin anlamı olmayacağını kaydetti.

Babacan, Dışişleri Bakanlığı olarak İsrail ile iletişim kanallarının açık olduğunu belirterek, iki bakanlık arasında farklı seviyelerde sürekli bir iletişimin söz konusu olduğunu bildirdi. İsrail ile konuşulduğu zaman da verilen mesajların çok açık olduğunu söyleyen Babacan, bütün bu olup bitenlere kuşkusuz bir tepkileri olduğunu, bunun insani ve siyasi bir tepki olduğunu ifade etti. Türkiye'nin İsrail-Suriye barış görüşmelerinin arabulucusu olduğunu hatırlatan Babacan, "Biz barış için uğraşırken bu çatışmanın başlaması bizi de rencide etti. Çünkü arabuluculuk bir güven ilişkisidir" diye konuştu. Bakan Babacan, Türkiye'de yapılan açıklamaların, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediklerinin, İsrail basınına bir perde üstten, hatta bazen tercüme edilirken sansasyon yaratacak şekilde yansıdığına da işaret ederek, "Ama bizim özümüz sözümüz bir, dolayısıyla bizim gizli bir gündemimiz yok" dedi. Babacan, İsrail'in Türkiye ile alakalı duruşu da hesap edildiğinde Türkiye'nin kolay vazgeçilecek bir ülke olmadığını da ifade etti.

Babacan, bazı Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini dondurma kararına ilişkin olarak da şöyle konuştu:

"Her ülke kendi kararını iç kamuoyu ve dış politikası çerçevesinde çiziyor. Bu, Arap ülkelerinin kendi tercihi ancak biz iletişim kanallarının açık olmasını önemsiyoruz. Çünkü eğer sorun çözülecekse yine diyalog yoluyla çözülecek. Diğer yolu tercih ettiğiniz anda Türkiye'nin etkilerini bir anda sıfırlamış olursunuz. Dolayısıyla biz bu etkinliği kaybettiğimiz zaman, eğer ateşkes ümidi varsa o zaman bir bakıma sadece belli çevreleri tatmin etmek için ya da bir nevi popülizm adına atılacak bu adımdan bölge zarar görecektir. Ancak İsrail ile geçmişe kıyasla konuşma tonlarımız çok farklı, ama bu bir kopuş ya da etkinlik azalması anlamına gelmemeli."

TEK TARAFLI ATEŞKES

Dışişleri Bakanı Babacan, İsrail ile ABD arasındaki son uzlaşmanın hatırlatılarak, İsrail'in tek taraflı ateşkesi durumunda ne yapılacağının sorulması üzerine, ABD'nin bölgede etkin bir ülke olduğunu, pek çok ülkeyle stratejik ortaklığı bulunduğunu anımsattı ve yüzde yüz belirleyici olmamakla birlikte ABD'nin Orta Doğu meselelerindeki pozisyonunun büyük önem taşıdığını kaydetti.

Olası bir ateşkes anlaşmasının tarafları bulunduğunu, böyle bir ateşkesi kontrol edecek bir grup oluşturulmasının söz konusu olduğunu söyleyen Babacan, İsrail ile ABD arasındaki bu son görüşmelerin olabilecek bir ateşkes anlaşmasının garanti altına alınması ile ilgili olduğunu belirtti.

"Bu ateşkesin kalıcı olması, sürdürülebilir olması için ilgili tüm tarafların mutabakatı lazım. Tek taraflı bir ateşkes sonuç vermez" diyen Babacan, İsrail, Mısır ve Hamas'ın yüzde yüz mutabık kalmaları ve müşterek bir zeminde buluşmalarının önemine dikkati çekti. İsrail'in tek taraflı bir ateşkesinin yürümeyeceğini belirten Babacan, çözüm bir paket olarak gerçekleşmezse kalıcı bir sonuç almanın mümkün olmayacağını bildirdi.

Bakan Babacan, dışarıdan bakılınca İsrail'deki herkesin tek bir politika uygularmış gibi göründüğünü ancak çok farklı görüşler oluşabildiğini de söyleyerek, İsrail halkının da artık güvenlik ve huzur istediğini, İsrail'in kendisine bu işin sadece baskı ve silah ile, sadece belli ülkelerin desteğini arkasına alarak ama huzursuz bir şekilde devam edip edemeyeceğini sorması gerektiğini kaydetti.

Babacan, Arap ülkelerinin de önceki dönemlere kıyasla kendi içlerinde İsrail'le ilgili olarak ayrılıklar göstermeye başladığını da ifade ederek, bunun riskli olduğunu çünkü bölge ülkelerinin bu meselelere bakışında önemli parçalanmalar olursa barış sürecini sürdürmenin de zor olacağını bildirdi. Filistinli grupların kendi içlerinde uzlaştırılmasının ve geniş tabanlı güçlü bir liderlik kurulmasının önemine de işaret eden Babacan, bunu olmazsa olmaz bir şart olarak gördüklerini vurguladı. Babacan, "Biz çözümün siyasi bir çözüm olması gerektiğini düşünüyoruz. Filistinli farklı grupların da siyasi zemine kanalize edilmesi ve mümkün olan en kısa zamanda yapılacak seçimlerde bir bakıma bu siyasi tablonun hızla düzelmesi gerektiğini düşünüyoruz" diye konuştu.

Sorular üzerine Annapolis sürecine ilişkin görüşlerini de aktaran Babacan, bu sürecin bütün eksikliklerine rağmen uluslararası toplumun büyük kesiminin desteği olan bir süreç olduğunu, bu nedenle dışarıda kalmanın çok da mümkün olmadığını bildirdi.

Babacan, Filistin ekonomisinin büyümesinin önündeki bir numaralı engelin Batı Şeria'daki kontrol noktaları olduğunu belirterek, bütün bu süreçte Hamas'ın da hataları ya da yanlış adımları olabileceğini kaydetti. Babacan, Hamas'ın seçime halkına bazı taahhütlerde bulunarak gittiğini, iktidara geldikten sonra bunlardan dönün demenin gerçekçi olmadığını söyleyerek, aşırı uçlar nasıl normal siyasi yapıya kanalize edilebilir hususunun üzerinde çalışmaya değer bir konu olduğunu belirtti.

Hamas'ı sadece "elinde silahı olan, birkaç binlik ekip" olarak görmemek gerektiğini de söyleyen Babacan, Hamas'ın arkasında halk desteği olduğunu ifade etti. Babacan, bunları yaptıklarını onaylamak anlamında söylemediğini, konuya gerçekçi bir perspektifle bakmaya çalıştığını da kaydetti.

NORMALLEŞMEYLE İLGİLİ PLANA HİÇ BU KADAR YAKLAŞMAMIŞTIK

Babacan, Türkiye ile Ermenistan arasında nihai bir normalleşmeyle ilgili bir plana hiçbir zaman bu kadar yaklaşmadıklarını belirterek, "2009 yılında hem Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri, hem de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesiyle ilgili bir tablo hayal değil" dedi.

NTV'de dün akşam basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Babacan, gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Babacan, Gazze'de yaşanan olayların Türkiye'nin İsrail-Suriye arasındaki arabuluculuğunu ne ölçüde sekteye uğrattığına dair bir soru üzerine, ateşkes sağlandıktan sonra tekrar müzakere ortamının oluşabileceğini düşündüğünü söyledi.

Ateşkes sağlandığı anda Filistinliler arası uzlaşı çalışmalarının ve Orta Doğu barış sürecinin İsrail-Filistin, İsrail-Suriye ve İsrail-Lübnan olmak üzere üç kanalının eşzamanlı ve paralel bir şekilde başlaması gerektiğini ifade eden Babacan, ABD'deki yeni yönetimin de bölgede herkesi dinleyen ve prensipli hareket eden, istişare odaklı bir yaklaşım içinde olması gerektiğini dile getirdi. Babacan, yeni Amerikan yönetiminde Ermeni meselesinin nasıl şekilleneceğine dair bir soruyu yanıtlarken, 60.hükümet kurulduktan hemen sonra Ermenilerle önce mahrem şekilde yürüyen, futbol maçından sonraysa kamuoyuna da taşınan bir süreç başlattıklarına dikkati çekti.

Babacan, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü maçı birlikte izlemeye davet etmesi ve Gül'ün de daveti kabul etmesinin, "mutfakta birşeyler piştiği" için kolaylaştığını belirtti. "Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türkiye ile Ermenistan arasında herhalde nihai bir normalleşmeyle ilgili bir plana hiçbir zaman bu kadar yaklaşmamıştık" diyen Babacan, "artık son bir hamleyle ilişkilerin tamamen normalleşmesini sağlayacak bir ortak nokta yakalamaya yaklaştıklarını" kaydetti.

Bunun sadece Türkiye-Ermenistan değil, Azerbaycan-Ermenistan ilişkileriyle de alakalı bir konu olduğuna dikkati çeken Babacan, "2009 yılında hem Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri, hem de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesiyle ilgili bir tablo hayal değil, bana göre gerçekçi bir tahmin. Çabalarımız da bu yönde" diye konuştu.

"ABD'NİN YANLIŞ ADIMI SÜRECE ZARAR VERİR"

Ermenistan ile bir diyalog süreci kurulmuşken, ABD'nin 1915 olaylarıyla ilgili atabileceği yanlış bir adımın sürece zarar vereceğini söyleyen Babacan, "Çünkü bizim müzakere ettiğimiz konulardan bir tanesi 1915 olayları. Biz onlarla bu meseleyi ikili planda görüşürken, üçüncü bir ülkenin bu konuyla alakalı dışarıdan bir tutum alması bana göre çok rasyonel değil" dedi. 1915 olaylarıyla alakalı nasıl bir tutum alacakları konusunda Ermenistan ile ortak noktaya varmaya çalıştıklarını belirten Babacan, ABD'nin bu konuda atacağı adımdan Türk-Amerikan ilişkilerinin kuşkusuz etkileneceğini ifade etti. Babacan, AB konusunda, müzakerelerin Türkiye'nin tek başına atacağı adımlarla yürüyemeyeceğine, bu adımların bir kısmını Komisyonun, bir kısmını da başkentlerin atması gerektiğine dikkati çekerek, AB Komisyonunun Türkiye ile çok profesyonel şekilde çalıştığını, ancak sorunun ağırlıklı olarak başkentlerden çıktığını, bazı fasılların açılamamasının nedeninin de başkentlerden gelen farklı tutumlar olduğunu bildirdi.

Babacan, dolayısıyla sürecin hızını Türkiye'nin reformlarının yanı sıra AB'nin takınacağı tutumun belirleyeceğini kaydetti.

Şu anda Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde bulunduğu noktada elde ettiği önemli bir hak olduğunu vurgulayan Babacan, "Bu hakkı da öyle bir iki AB üyesinin elimizden alıp gitmesine izin verecek durumumuz yok" dedi. Babacan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Brüksel'de yapacağı görüşmelerde, Türkiye'nin AB ile ilgili atacağı adımların yanı sıra enerji konuları ve Gazze'nin ele alınacağını bildirdi.

Bakan Babacan, 2009 yılının Türkiye'nin AB ilişkilerinde de riskler barındıran bir yıl olacağına dikkati çekerek, bu yıl Avrupa Parlamentosu ve Almanya'da seçimlerin düzenleneceğini, dolayısıyla Türkiye üzerinden siyaset yapabilecek kesimlerin çıkabileceğini belirtti.

Kıbrıs konusunun da bazı ülkeler tarafından kullanılabileceğini kaydeden Babacan, Gümrük Birliği Ek Protokolünün uygulanması konusunda Türkiye'ye yönelik baskıların bu yıl artabileceğine işaret etti.

Babacan, özellikle yerel seçimlerden sonra TBMM'nin reformlara odaklanabilmeyle alakalı bir penceresinin açılacağını düşündüğünü, Ulusal Program'da hükümet olarak bir taahhüt ortaya koyduklarını, bu adımları bir takvim içinde attıkları takdirde AB'ye, Türkiye'ye karşı kullanabileceği fazla bir mazeret bırakmamış olacaklarını vurguladı.

IRAK

Babacan, 2009'da Irak'taki muhtemel gelişmelerle ilgili bir soru üzerine, 2009'un Irak açısından da kritik bir yıl olduğuna değinerek, Irak'ta bu yıl yerel ve genel seçimlerin yapılacağını hatırlattı.

Irak'ın istikrarı ve refahının Türkiye'nin hem güvenliği hem de ekonomisiyle doğrudan alakalı bir konu olduğunu, bu nedenle Irak'ta olup bitenlerle yakından ilgilendiklerini, tüm gruplarla konuştuklarını anlatan Babacan, son dönemde yerel yönetimler yasasının çıkması ve o yasada Kerkük'e özel bir madde konmasının Türkiye'nin çabalarıyla olduğunu söyledi. Babacan, geçen yıl ayrıca SOFA anlaşmasının yapıldığını anımsatarak, Türkiye olarak anlaşmanın içeriğiyle yakından ilgilendiklerini, onay sürecinde hem Irak hem Amerikalılarla temas kurduklarını ve sonuçta bu anlaşmanın da iyi bir şekilde çıktığını kaydetti.

Irak'taki seçimlere tüm grupların katılımının önemli olacağını ifade eden Babacan, Irak'ta, farklı gruplar arasında zaman zaman gerginliklere yol açan gelir paylaşımı ve hidrokarbon yasası üzerindeki çalışmaların da bu yıl neticelenmesinin çok önem taşıdığını söyledi.

KUZEY IRAK YÖNETİMİYLE İLİŞKİLERDE ÖNEMLİ EŞİK AŞILDI

"Amacımız Irak'ın normal bir ülke olması, demokrasisinin iyi işlemesi ve Irak'taki hiçbir grubun aleyhine adımlar atılmaması" diyen Babacan, Irak'ın kuzeyindeki yerel yönetimin lideri Mesud Barzani ile de yüz yüze görüşmelerin kapısının açıldığını, yerel yönetimle ilişkilerin normalleşmesi yolunda önemli bir eşiği aştıklarını vurguladı.

Babacan, yerel yönetimin artık terör örgütünün Irak'ın geleceğinde yerinin olmadığını anlaması gerektiğini, bunu da yavaş yavaş anlamaya başladıklarını belirtti.

Babacan, bunlar yapılırken "Türkiye'nin sopasıyla" değil, onların kendi bölgelerini kendi inisiyatifleriyle normalleştirme çabaları olarak gerçekleşmesinin önem taşıdığını ifade ederek, "Fena gitmiyor işler, ama tabii tam arzu ettiğimiz noktada da değil. Daha epeyce atmaları gereken adım var, fakat bizim o kapıyı aralamamız terör örgütüyle mücadelede gerçekten önemli bir adım oldu ve örgütü yalnızlaştırma stratejimizin son adımını teşkil etti" diye konuştu.

Babacan, terör örgütüne sempati duyanları ya da eylemleri karşısında sessiz kalanları diplomatik çabalarla belli bir noktaya getirdiklerini söyledi.

AFGANİSTAN

Afganistan'a ilişkin olarak da Babacan, Afganistan'da sadece askeri değil, yaptıkları kalkınma ve insani yardımlarla pek çok alanda varlık gösterdiklerini, Türkiye'nin en geniş dış yardım programını Afganistan'da uyguladığını bildirdi.

Bu yıl Afganistan'da düzenlenecek seçimlere de toplumun tüm kesimlerinin katılımının çok önemli olduğunu belirten Babacan, Afganistan'da varılacak bir çözümün siyasi bir çözüm olması gerektiğini söyledi. Babacan, "Yani Afganistan'a daha fazla asker yığmakla, daha fazla tank, top, tüfek göndermekle Afganistan'ın sorunlarının çözüleceğine inanmıyoruz... Daha fazla asker gönderip de başka hiçbir şey yapmamak, Taliban'ın desteğinin artması olacaktır, Taliban saflarına daha çok silahlı adamın katılmasını beraberinde getirecektir" dedi. Babacan, Taliban'ın nispeten ılımlı kanadının mutlaka siyasi sürece kanalize edilmesinin şart olduğunu düşündüğünü de kaydetti. Son olarak 2009 yılıyla ilgili genel bir değerlendirmede bulunan Babacan, bu yılın Türk dış politikasının hemen hemen tüm noktalarında riskler içeren, ancak aynı zamanda Türkiye olarak etkide ve katkıda bulunabilecekleri, Türkiye için önemli açılım fırsatlarının olduğu bir yıl olduğunu söyledi. Babacan, "Biz mesela şimdiye kadar Kuzey Kore'yle hiç ilgilenmemiştik, şimdi BM Güvenlik Konseyinde (BMGK) Kuzey Kore Yaptırımlar Komitesi Başkanı olduk. Şimdi Kuzey Kore'nin bütün nükleer programıyla ilgilenmek zorunda kalacağız... BMGK sebebiyle de alanımız 2009'da çok daha genişleyecek. 2009'da Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun yönetim kurulu üyeliğini de yürüteceğiz" diye konuştu.