Bush Yönetimi Ders Almıyor
Bush, savaşın radikal hareketlere verilen desteği artırmasına rağmen, Ortadoğu'ya daha çok hasar vermekten kaçınacak gibi görünmüyor…
Salı günü ABD'ye yönelik 11 Eylül saldırılarının altıncı yıldönümüydü ve Amerika'nın bu korkunç güne verdiği yanıtın etkileri, dünyayı daha da tehlikeli bir yer haline getirdi. Kaide'nin kilit önemdeki üyelerinin çoğunu Afganistan'da köşeye sıkıştırırken, bir yandan da onların böylesine güçlü bir tehdit ortaya koymasına yol açan siyasi hataları anlayıp tersine çevirmek yerine, ABD Başkanı George W. Bush, Irak'ta Amerikan kanını ve parasını boşa harcadı ve İsrail'e komşularına savaş açması için sınırsız yetki verdi.
Bu strateji, yıllar içinde ABD'nin en önemli müttefiklerini yabancılaştırdı ve diğerlerinin de önceden görülmemiş saldırgan dış politikalar izleyerek hükümetler devirmesine ve uluslararası teröristlerin düşmanlığını kazanmasına yol açtı. Sonuçta, ABD hükümetinin ve müttefiklerinin ne olursa olsun, İsrail'in Ortadoğu'daki 'vali'leri olarak hizmet etmesi hayallerinden isteyerek vazgeçmeyeceğini ve bu sömürgeci stratejinin hayata geçirilmesini önlemenin tek yolunun şiddet olduğunu savunanların inandırıcılığı arttı.
ABD demokrasi ihtimalini azaltıyor
Bush ve destekçileri, 11 Eylül 2001'den bu yana Amerikan topraklarında büyük bir terör saldırısının meydana gelmediğine işaret etmekten hoşlanıyor. Peki bunun bedeli ne oldu? Londra'dan Bali'ye kadar siviller, Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin ve Somali'de Amerikan silahlarıyla öldürülmüş Arap ve Müslümanların görüntülerinden ilham alan militanların 'ilgi odağı' olmaya devam ediyor. Ebu Garib ve Guantanamo'daki işkence ve diğer suiistimaller, Amerika'nın demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunduğu iddiasını yalancı çıkardı; bölgedeki geniş çaplı mutsuzluğu, bölgenin tiran ve yolsuz lider koleksiyonunu liberalleşmeye ikna ederek azaltmaya yönelik çabaların altını oydu. Ve şunu da unutmayın: Amerikan dış politikasının sonucunda radikal hareketlerin üssel olarak artması, Amerika'ya bir 'mega-saldırı' daha düzenlenip düzenlenemeyeceğine değil, bunun ne zaman gerçekleşeceğine yönelik bir soru atıyor ortaya.
Tek umut Demokratlar
Bu noktada, Bush'un rota değişikliğine ikna edilip, tam ve adil bir Filistin-İsrail barış anlaşması için ciddi biçimde çalışarak geçmiş hataları telafi edebileceğini ummak çok fazla; ki, böyle bir anlaşma, İslam âlemiyle Batı'yı uzlaştırmaya yönelik uzun süreci tek başına başlatabilir. En iyi senaryo, Bush'un daha fazla hasar vermekten kaçınması yönünde olur. Fakat, Bush yönetiminin İran siyasetini dile getirirken kullandığı rahatsız edici retorik ve geçen yaz Hizbullah tarafından küçük düşürülmesini bir veya birden fazla komşusuyla ihtilaf çıkarmaya çalışarak hafızalardan silmeye kararlı bir İsrail hükümetini cesaretlendirmesi göz önüne alındığında, bu bile kesin değil.
Bush'u bulunduğu noktaya getiren süreç, deneyim ve mantık gibi verilere karşı bir duvara işaret ediyor. Fakat ülke içindeki düşmanları sonunda, başkanın bazı temel içgüdülerine karşı koyma cesaretini toplamış görünüyor. Bu kişilerin Ocak 2009'a dek tetikte kalma becerisi, Ortadoğu'yla 'ABD yapımı' damgalı bir başka felaket arasındaki tek engel olabilir. (Lübnan'da İngilizce yayımlanan gazete, başyazı, 12 Eylül 2007)