Büyük "TAĞUT'A" karşı küresel mücadele

Büyük "TAĞUT'A" karşı küresel mücadele

İran İslam Cumhuriyeti’nin, 5+1 ülkelerinin İran’ın nükleer faaliyetlerine ilişkin öneri paketine ayrıntılı cevabı daha okunmadan ABD’nin olumsuz tepkisiyle karşılaştı.

İran İslam Cumhuriyeti"nin, 5+1 ülkelerinin İran"ın nükleer faaliyetlerine ilişkin öneri paketine ayrıntılı cevabı daha okunmadan ABD"nin olumsuz tepkisiyle karşılaştı. Amerikalı yetkililer, muhatap diğer ülkelerin yöneticilerinin aksine bu ayrıntılı cevapta gündeme getirilmiş noktaları görmezden geldiler ve her zamanki tutumlarını sürdürdüler.

ABD"nin BM"deki büyükelçisi John Bolton şöyle dedi: "İran"ın cevabını dikkatle inceleyeceğiz. Ama İran, 5+1 ülkelerinin dışişleri bakanları tarafından belirlenen şartlara olumlu cevap vermediği sürece BM Güvenlik Konseyi"nde İran hakkında aldığımız yaptırım kararını müzakere etmeye hazırız."

Daha önce başka Amerikalı yetkililer tarafından da hemen hemen aynı içerikte tekrarlanmış olan John Bolton"ın sözleri şu anlama geliyor: ABD, İran"ın yasal hakkını tanımayarak İran"ın nükleer dosyası hakkındaki tavırlarının odağına uranyum zenginleştirmeyi yasaklamayı koyuyor. Aynı zamanda, barışçı nükleer faaliyetin İran"ın yasal hakkı olduğuna inanan ve bunu defalarca dile getiren gerçekçi kimselerin değerlendirmesi de Amerikalılar açısından önem taşımıyor. Bu inancın sahiplerinin daha çok Batılılar ve hatta Amerikalılar olması dikkat çekicidir. Bundan daha ilginci, uluslararası kurumların, nükleer faaliyetleri gözlemleyen eski ya da halen görevde bulunan yüksek seviyeli yetkililerinin tümü, İran"ın barışçı nükleer faaliyetlerden saptığını reddediyor ve bu faaliyetlerin yasal olduğunu vurguluyorlar.

Bu bakımdan, İran"ın nükleer faaliyetleri macerasında ABD ve İran"ın karşı karşıya gelmesi, açıkça yasaların üstünde ve yasalara karşı istekler ile yasal davranışın karşı karşıya gelmesidir. ABD, İran"ın barışçı nükleer enerjiden yararlanma hakkının yasaklanmasını istiyor. Halbuki İran kendi yasal hakkına vurgu yapıyor ve hiçbir ülke ya da karar mercii uluslararası kurumun İran"ı bu yasal haktan mahrum edemeyeceğine inanıyor.

Burada çok önemli ve dikkat çekici nokta şudur ki, ABD bile halen İran"ın nükleer faaliyetlerinin atom bombası elde etmeye sapmadığını itiraf ediyor. Lakin İran"ın uranyum zenginleştirme teknolojisini elde ettiği takdirde nükleer silahlar yapmaya yöneleceğine dair kaygılarını belirtiyor. Bundan dolayı uranyum zenginleştirmeden de yararlanmaması gerektiğini savunuyor. BM Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Denetçisi Hans Bliks, İngiltere devlet radyosuna şöyle dedi: "Halihazırda İran, atom bombası yapmaya uğraşmıyor. Ama CIA, eğer uranyum zenginleştirmeye devam ederse belki dört veya altı yıla kadar bombayı yapabileceğini söylüyor."

Bu açıklamalara göre, uranyum zenginleştirme suçundan dolayı İran"ın uluslararası yaptırımlarla cezalandırılmayı hakettiğini düşünen Amerikalı yetkililer aslında birkaç bakımdan suç işliyorlar.

Birincisi, onlara göre "belki" ile cezalandırma mümkündür. Oysa bu, kişi belki cinayet işleyebilir düşüncesiyle onu idam etmek gibi bir şeydir. İkincisi, ABD"nin kendisi atom bombasına sahiptir. Bu, nükleer silaha sahip bütün ülkelere bu silahları yoketme yükümlülüğü getiren Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması"na aykırı bir durumdur. Fakat ABD bugüne kadar bu yasal görevi yerine getirmekten sürekli kaçındı. Üçüncüsü, ABD bu silahlara sahip olmakla kalmadı, atom bombasını insanlığa karşı kullanan tek ülke oldu. Hiroşima ve Nagazaki"de halkın yokedilmesi, çevrenin tahribi, Japonya"ya verilen ağır hasar hep ABD"nin bu cinayetinin ürünüdür. Hem atom bombasına sahip, hem de onu insanlığa karşı kullanmış bir ülke, nasıl olur da ne atom bombasına sahip, ne de sicilinde başka halklara tecavüz bulunan bir milleti atom bombasına sahip olmaya çalışmakla suçlayabilir ve bu saçma suçlamayı o milleti nükleer enerji edinme yasal hakkından mahrum etmek için araç görebilir.

Bunlara ek olarak ABD, siyonist rejimin sürekli hamisidir. Bu rejim, silah depolarında en az 400 adet nükleer başlık bulunan, üstelik varlığı da meşru olmayan ve bölge halkına karşı cinayetler işleyip duran bir rejimdir. Siyonist rejimin Lübnan"a yönelik askeri saldırıları; bu ülkenin savunmasız insanlarını, kadınları ve çocukları öldürmesi; evleri, hastaneleri ve altyapı tesislerini yakıp yıkması savaş cinayetlerinin kanıtlarıdır. Bu savaşta Siyonistleri destekleyen, içine düştükleri girdaptan Siyonistleri kurtarmak üzere de BM Güvenlik Konseyi"nden ateşkes kararının çıkmasını engelleyen, ama sonunda kararı kabul etmek ve savaşı bitirmek zorunda kalan -elbette Siyonistlere taraftarlıklarını içine yerleştirirek- Amerikalı yetkililer, bu destekleriyle siyonist rejimin yöneticilerinin cinayetlerine ortak olmuşlardır. O halde hiçbir devleti dünyayı güvensiz bir yer haline getirmekle suçlayacak durumda değillerdir. Onlar, küresel terörün başında yeralıyorlar ve devlet terörizminin, yani siyonist rejimin en cani liderlerinin sürekli destekçileridirler. Böyle insanların kendilerini barışın yanında göstermeye, başkalarını ise dünyayı güvensiz bir yer haline getirmekle suçlamaya asla hakları yoktur.

Küçük Bush"un ve Amerikan hükümetindeki mesai arkadaşlarının savaş çığlıkları karşısında İran milleti, hiçbir tehdit ve yaptırımdan çekinmiyor. Uranyum zenginleştirmeyi yasal hakkı görüyor ve hiçbir zaman uluslararası anlaşmalara aykırı kararlar ve yaptırımlara boyun eğmeyecektir. Şimdiye kadar mevcut kararlı tavrını sürdüren İran hükümeti de, ABD ve siyonist rejimin Lübnan"da burnunun sürtüldüğü şu an, mevcut tutumunda geçmiştekinden daha kararlı biçimde dimdik ayakta duracaktır. Erak ağır su reaktörünün devreye girmesi bir bölümü sayılabilecek bu direnişle, "büyük tağut"a karşı mücadeleyi diğer milletlere öğretecektir. Bu öyle bir mücadeledir ki, hiç kuşku yok, büyük tağuta karşı küresel mücadeleye dönüşecektir.

* Cumhuri-yi İslami gazetesi, İran, 26 Ağustos 2006