Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Çarşamba Sohbetleri, -Okuyucularla Hasbihal /29-

-pirifani: 26 Eylül 2015,  (Hacc’da, Mina’da meydana gelen büyük facia dolayısiyle yazılar üzerine..) 1990’lardaki Ermenistan depremi üzerine, onların bunu hakettiği mânâsında, Zilzal sûresini okuyan bir hocanin, 1999- Adapazari Depremi’nde psikolojik bunalima girdigini duydum. Şahsen bu seneki haccda yasananlarin ilahi ceza oldugunu dusunuyorum. ceza olenlere degil, suûd yonetiminedir.

*SEÇ: Bu gibi yorumlar üzerine, ‘Ölenler mâsum ve mazlum insanlar; suçlular ise saltanatlarını sürdürüyorlar, bu nasıl ceza?’ diyenler karşısında çaresiz kalmaz mıyız?

Zazana İslam Eyaleti (?):27 Eylül, Suud krallığı sadece Kabe’yi değil, tüm Arabistanı işgal etmiş durumdadır, dünyada birçok yerde Müslümanlar katledilmekte.. Bunda Suud rejiminin de etkisi büyüktür. Mısır’da darbeci general Sisî’ye en büyük desteği bu kaatiller sürüsü vermedi mi? Haccda milyonlarca Müslüman bir araya geliyor.. Sizce, Suud krallığı gibi faasid yönetimleri İslam dünyasının başından defetmek daha mı az bir farz??

Milyonlarca Müslüman başsız /lidersiz uyumaktadırlar. Suûdî diktatörlüğü daha ne zamana kadar topraklarımızı / ülkelerimizi / Kabe’mizi işgal edecek? İslamın en merkezî noktası Kabe’dir. Böyleyken,  Mescid-i Aksâ kurtulursa tüm ümmet kurtulur diyenlere,  asıl kurtuluşun,  halklarımızın önce gerçek anlamda İslami bir şuura sahip olmaları, yeryüzü siyasetini iyi öğrenmeleri ve sonrasında topraklarını cuntacılardan-diktatörlerden, zorba-zalim yöneticilerden kurtulmaktan geçtiğini söylemek istiyorum. İşte o zaman, hem ümmet kurtulur, hem de Mescid-i Aksâ kurtulur, biiznillah..!

-Ali Sakaoğlu: Hacc’da, Mina’da ölen  İranlı hacıların sayısı 250’yi geçmiş, Pakistan da yüzlerce vatandaşının kayıp olduğundan sözediyor ve açıklanan rakamların  770’in çok üstünde olduğu iddia ediliyor. İran makamları, ölenlerin 4 700 civarında olduğunu iddia ediyor. Daha, onlarca TIR’da, kimliği belirlenememiş yüzlerce-binlerce cesedin bulunduğu ileri sürülüyor.

*SEÇ: Resmî makamlar hemen her ülkede, kendi aleyhlerine olacak durumlarda rakamlar üzerinde oynayabilirler.. Bu bakımdan o rakamları ihtiyatla karşılamak gerekir.. Keza, Suûdî rejimiyle öteden beri gergin ilişkiler içinde bulunan bir ülkenin açıklamasını da.. Aynı şekilde, Suudîleri temize çıkaracak mahiyette, onların hatalı olmadıklarını sanıyorum  şeklindeki açıklamaları da.. Çünkü, işin içine dış siyaset hesablaşmaları da girmiştir..    

-Ebu Abdullah: 26 Eylül, Suudî yetkililer, kendilerinin suçsuz oldugunu kanitlamaya calisirken, aslinda bilerek bilmiyerek suçu Allah‘a yukluyor. Suud yetkililerin, ,israf ve herturlu zalimlikte meshur olduklarini bilmiyen yok..

-Virane:26 Eylül 2015, Bari, “hacca gelmeselerdi, ölmezlerdi deselerdi.” ya..

-Kerem Timuroglu: 27 Eylûl, Siz hacc mekanlarinda Dünya Müslümanlari Yüksek Şûrâsı teklif ediyorsunuz.. Bunu 26 Eylul tarihli Star’da dile getirdiginiz gibi, daha önce Mekke’deki Vinç Hadisesi üzerine, 14 Eylul tarihli yazinizda da dile getirmiştiniz. Aynı konuyu, Hürr.’den  A. H. da 26 Eylûl tarihli yazısında ‘hacc bölgelerinin niçin bir otonom bölge statüsü halinde düzenlenmediğini’ dile getiriyordu..

O kişi ile aynı şeyi düşünmüş olmuyor musunuz? Onunla bir dostluğunuz ve fikrî yakınlığınız mı var.. O kişi daha önce de sizi övmüştü.. Ben şahsen işkilleniyorum..

*SEÇ: Sözkonusu kalem sahibi ile hiç bir tanışıklığım yoktur, birbirimizi gıyaben tanıyoruz.. İki farklı insanın aynı noktalarda buluşabilmesi bütünüyle mi imkazsızdır? İnsanların birbirlerine illâ da hakaret mi etmesi gerekir? Yaklaşımınızı bir daha gözden geçiriniz..   

*

-Abdullah:11 Eylül, (‘Faşist devlet anlayışına hayır;  ama, anarşiye de..’ başlıklı yazı üzerine..) Özetlediginiz konu, kürdler icin sözkonusu olunca gecerli olmuyor mu mesela: Vatansiz kalmamaktan dolayi yüzyildir dört parcadaki felaketlere maruz kürdler icinde bir vatan caiz degil mi? Birde en kötü devlet düzeni bile kuralsiz bir durumdan daha iyidir mantigi, sözkonusu Türkiye olunca mi gecerli, bu ne kadar âdil ve inancimiza uygun oluyor? Açarsaniz biraz memnun olurum.

*SEÇ: Adına Türkiye deyince, devlet türk kavminden olanların devleti mi oluyor? Büyük ekseriyeti müslüman olan ve türkçe konuştukları için, türk kavminden sayılabilecek olanlar kendilerine zulmedecek bir düzeni kurup türk devleti demiş değillerdi herhalde.. Unutmayalım ki, 100 yıla yakın zamandır, en büyük zulümler, hep ‘büyük türk milleti adına..’ denilerek işlenmiştir. Bu muydu türklerin devleti.. Yanii, türk kavminden olanlar kendilerine işkence yapılmasından zevk alan mazoşistler miydi?
Bu sütunda, daha önce de yazıldı.. Arablar da tek bir kavim ise de, 25 ayrı parçaya bölündüler.. Bunlar arab devleti adını taşımakla, arabların devleti mi sahi.. Yoksa arab halkları adına oluşturulmuş kukla rejimler mi..
Ama, özellikle de kürdler dört ayrı parçaya ayrıldı denilmesi, çok çarpıcı geliyor, nicelerine.. Halbuki, parça-parça olmayan mı var, müslüman halklar arasında.. Türkçüler de parça parça olduklarından yakınırlardı, önceleri.. İran’da, Irak’da, Suriye’de, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Mısır ve Kuzey Afrika’da, Kırım ve Anadolu da parça parça olduklarından dem vururlardı.. Şimdi 7-8 devlet haline geldiler, ama, birbirleriyle yine anlaşamıyorlar..
Ve bugün, kemalist-laik-türkçü rejim mi, türklerin devleti?.. Ya da, Kırgızistan’dan Anadolu’ya kadar, türkçe konuştuğu kabul edilen, ama birbirlerini büyük çapta anlayamayan devletlere bakarak türkler parça parça oldular diye mi ağlıyalım.. Yani, coğrafî bütünlük değil asıl mesele.. Önemli olan kalblerin birliği… Müslümanım dedikleri halde, birbirlerinden kopmuş olanlardan dolayı üzülebiliriz ve üzülmeliyiz ancak..
Dünyaya bakışımızda kavmî ölçüleri, dil ve kan bağını esas alacaksak, o zamanKelime-i Tevhîd etrafında birleşenleri tek bir millet sayan yüksek idrak ve anlayışımız nerede kalacak?
Bu söylediklerimle, hiç bir düzenin olmadığı bir durumdansa, en kötü rejimlerin bile tercih edilebilir olduğuna dair sözlerim karıştırılmamalıdır.
Tekrar ediyorum, hiç bir düzenin hâkim olmadığı anarşi ortamına karşı, herhangi bir rejimi tercih etmekten söz etmekle, o kötü rejimler temize çıkarılmış olmuyor.. Hiç bir düzenin kalmadığı kaos ve anarşi düzenine karşı bir tercih edilmekten söz edilmektedir..

*

-Yalimoglu: September 22, 2015, Hırsızlık ve Haksızlığa şahid olup susmak İslama göre günah değil  mi ? Niçin iktidara söz söylemiyorsunuz?..
Devlet Tanrısal bir kurum mudur ki karşı çıkılmasın ? Devlet, filan kavme hak da, falan kavme haram mıdır ?
Unutulmasın ki,  PKK ile silahli çatışmanın ülkeye hiç bir faydası olmadığı gibi, size de oy  kazandirmayacak..

Devlet, din adına kanun koyucu mudur? Yıllarca mücadele vermiş birisi olmanız hasebiyle adıniza üzüldüm..

*SEÇ: Y. bey, bir kimsenin hırsızlığını, şer’an, hukuken, aklen delilleriyle görmedikçe veya kendi ikrarı olmadıkça, kimsenin hırsızlığı üzerinde laf edemem. Ben size, siz bana gelişigüzel hırsız diyebilir misiniz?

Benim hangi hırsızlığa ve haksızlığa suskun kaldığımı sanıyorsunuz.. Haksızlığın objektif  hukukî ölçüsünü nedir?

Devlet elbette  tanrısal bir kurum değildir, ama, kaçınılmaz olarak ortaya çıkmış bir üst yapı kurumudur, ona karşı çıkanlar, neticesine de katlanırlar.. Ben de karşı çıktım, doğduğum topraklardan onyıllar boyu uzakta yaşamak zorunda kaldım. Ama, bunun için ağlamadım.. Siyasî mücadeleye atılanlar, neticesini göze alıyor demektir, kimse hasmından merhamet dilenmemelidir.

‘Devlet filan kavme  hak da, başka bir kavme haram mı?’ diyorsunuz..

Bir Devletin ’filanca’  kavmin adını almasıyla, o halkın devleti olduğunu mu sanıyorsunuz? Ona o  adı verenler, büyük ekseriyetin o kavimden olduğunu düşünerek, bir kurnazlıkla o ismi  verdiler. Ben herhangi bir etnik unsur adına kurulan bütün devletlere karşıyım, müslüman halklar arasında belli bir etnik unsur, kavim adına yapılan devlet isimlendirmelerinin de bölücülük ve ve hattâ İslam Milleti’ne hainlik olduğuna inanıyorum.. Üstelik, filan kavme nisbet edilerek bu rejimi kuranlar da, büyük ekseriyetle o etnisiteden bile değildiler.. Ama,  emperyalistler, etnik unsurlara dayalı bölünmeleri istiyorlardı.. Üniter devlet dedikleri yapıyı  bu anlayışın üzerine kurmuşlardı..

Bizim halkımızın ekseriyetinin mensub olduğu düşünülerek devlete bir kavmin adını verenler, halkımızın bütün kesimlerinin temel hak ve değerlerine savaş açmış emperyalist kuklaları durumuna bile düştüler, büyük ekseriyetle.. Çünkü halkımızın temel değrelerinin dışında, başka kültürlerin yetiştirmeleri, beslemeleri veya aşığıydılar.. Bugün,  kürd halkı adına diyerek kan dökenlerin olduğu gibi..

‘Devlet, din adına kanun koyucu mudur?” diyorsunuz.

Devlet, eğer müslümanların inancına göre şekillenirse, din adına hüküm koyabilirelbette. Ama, laik bir rejimin din adına hüküm koyduğu sözkonusu edilse bile, o dinlerin mensubları böyle bir müdahaleyi asla kabullenemzeler..  

‘Adınıza üzüldüm..’ diyorsunuz. Ben üzülecek bir şey yapmadım, yapmıyorum.. Ben sadece eline silah alıp, kan döken, cinayetler işleyen ve kaos oluşturmak isteyenlere, emperyalistlerin emelleriyle ve fakat kürd halkı adınaymış gibi, ortaya çıkanlara karşı çıkıyorum..

Bu bakımdan benim adıma üzülmeniz yersiz.. Size de acınacak, üzülecek bir durumdasınız demiyorum.. Siz de görüşlerinizi açıklıyorsunuz, ben de..

*

-hakkı beyaz: 24 Eylül, (‘Irkçılıktan kurtulmak imkansız değil..’ başlıklı yazı üzerine..) Yazıda  vurgulanan ırkçılık konusu önemli, ama maalesef, değişik  ırklardan olmalarına ragmen tam bir türkçülük içinde olan sözde dindar ve yönetici kadrolarının bu hali devam ettikçe bu ülkenin bu açıdan düzlüğüe çıkması zor olacaktır.. ve bölünme de kaçınılmaz hale gelibilir. Zaten uluslararası emperyalizm ve siyonistlerin de isteği bu değil mi? Allah bizleri ırkçılık ve mezhepçilik fitnesinden ve belasından kurtarsın duasıyla..

-Fethi Şahin:25 Eylül 2015, Hocam düşünen aklınıza hisseden yüreğinize konuşan ağzınıza sağlık.. Allah cc rahmeti merhameti gözetmesi koruması ve muhafazası üzerinize olsun. Hocam biz müslümanlar Hz. Âdem aleyhisselam’ın çocukları olduğumuzu, ve enbiyaullah’ın yolunda olduğumuzu unutmadığımız müddetçe, bu tür fitne düşüncelerden kurtuluruz . Dünyadaki bütün müslümanlar, bunu kendi aralarında yaşayıp yazarak-konuşarak sürekli tebliğ edip İSLAM KARDEŞLİĞİNİ pekiştirmemiz gerek.

*

-Yusuf: 23 Eylül 2015, (‘Tayyib Erdoğan işte budur“ başlıklı yazı üzerine..)

“[…] yaptıkları ve dile getirdiklerinin temel kalkış noktası ve hedefleri itibariyle […]” diyorsunuz, Tayyib Erdoğan’ı teyid ederken..
Acaba Erdoğan’ın temel kalkış noktası ve hedefleri nedir, çok merak ediyorum? Bunları somutlaştırırsanız, biz de aydınlanmış oluruz.

*SEÇ: 20 yıldır ülkenin gündeminde ön planda olan ve son 13 yılıyla da en üst derecede sorumluluk taşıyan birisi olan Tayyib Erdoğan’ı hâlâ tanıyamadıysanız, bu, bir yazıda nasıl anlatılabilir? Sonra, kimse kimseyi inandırmaya mecbur da değildir..

-YAKUB: 23 Eylül, (özellikle kendisini müslüman olarak tanıplayıp da), Tayyib düşmanlığının gözlerini karatttıkları kimseler için ilaç niyetine okumaları gereken yazı.

-ebrar:23 Eylül 2015, Allah razı olsun, hislerimize tercüman olmuşsunuz

*

dirilişpostası

Bu yazı toplam 1008 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar