Selâhaddin Çakırgil
Çarşamba Sohbetleri, -Okuyucularla Hasbihal-34-
Leyla Üzümcü: 31 Ekim, (‘Yeni bir sahife açmak.. Kolay değil, ama gerekli..’ başlıklı yazı üzerine..) Selahaddin âbi, yeni bir sahife açılması arzusunu dile getiren Melek Ana’nın dile getirdiği görüşü reddetmiyor, ama, bunun nasıl mümkün olabileceğini sorarak, imkansıza yakın olduğunu belirtmiş oluyorsunuz..
Benim de kendi çapımda ticarî bir şirketim var.. Şahsen tanıyıp, saygı duyduğum Koza- İpek Grup adlı şirketin sahibi ve asıl yöneticisi durumundaki kişinin annesi olan Melek Ana’nın o sözlerinin samimî duygularını yansıttığını düşünüyorum, ama, o yeni bir sahife açılması temennisinin nasıl gerçekleşebileceğini ben de bilmiyorum. Çünkü, ben de o harekete yıllarca destek vermiş birisi olarak, sonra gördüm ki, maddiyât onlarda güç zehirlenmesi etkisi yaptı ve üzerinde oturdukları o muazzam servetelerle, siyasete de merak sardılar. Ben ilk olarak, onlardan bir ‘ağabey’in, ‘Erdoğan kim ki, o perde önündeki bir oyuncak, bir kukla.. Ülkeyi gerçekte biz yönetiyoruz, her alandaki yüzlerce-binlerce yüksek bürokrat bizim insanımız.. Bunlar desteklerini bir kenara çekseler.. Ortada Erdoğan’ın hiç bir gücü kalmaz..‘ dediklerini duyduğum zaman ürperdim.. Onlar öylesine bir ters yola girmişlerdi. Ve Erdoğan da oyunu farkeder gibi olup, henüz konuyu açığa vurmadan tedbirler almaya başlayınca.. Onlar onu bir kukla imiş gibi aşağılamak için ellerinden her türlü yola başvurdular.. Ki, Gezi Olayları başlayınca, gazetelerinden nice yazarları, üstü kapalı olarak o anarşi kalkışmasını üstü kapalı ifadelerle güzel göstermeye bile başladılar ve ben o zaman, bu yolun artık çıkmaza saplandığı o zaman farkettim.. Ondan sonra da, artık açık savaş vermeye başladılar..
Sizin de belirttiğiniz gibi, neyin özrü nasıl dilenecek? Onca beddualar, onca hıyanetler, tökezletme çabaları, millete hizmet etmekte bu kadar başarılı bir örnek sergilemiş olan bir Tayyîb Erdoğan’a karşı o kadar düşmanlıklardan sonra, nasıl bir özür?
Katılıyorum size..
*SEÇ: İlginç olan şu ki, sizin naklettiğiniz sözleri, ben de üç yıl kadar önce, Almanya- Köln’de okuyan bir üniversite öğrencisinden aşağı-yukarı aynı çerçevede dinlemiştim. Üniversitede okuyan o genç arkadaş da, ‘Âbi, bizim ağabeyler bize öyle şeyler söylüyorlar ki şaşırıyorum.. Onlara göre, ülkeyi idare edenler, asıl bizim ağabeyler.. Erdoğan’ın kendi ellerindeki bir zavallı olduğunu söylüyorlar..Valiler, emniyet âmirleri, mahkemeler başta olmak üzere, devletin her organında varolduklarını gururla söylüyorlar..’ demişti.. Demek ki, öküz ölüp ortaklık bozulunca, onlar kendi güçlerine bayağı güvenmişlermiş imiş..
Bu merhaleden sonra, durumu düzeltebilecek bir özür dilemeyle durumun kurtarılabileceğini de sanmıyorum. Çünkü, artık, bir taraf, varsa-yoksa, hocalarını temize çıkarmak ve onu biraz daha yüceltmekle meşguller ve yaptıkları açıklamalar, dün de son konuşmasını akmtardığımız üzere, artık, tam bir zıvanadan çıkma durumunu göstermektedir..
Sizin yazdığınız gibi, o kişinin, hezeyana varan, ve ‘kitapsızlar, sünnetsizler!’ diyerek yaptığı son konuşma da ortada iken, daha nasıl bir yeni sahife açılacak?
-Hatice- 2 Kasım, Sayın âbimiz, 2 Kasım günlü, yazınızda, Adapazarı’ndaki son toplantınız çerçevesinde yazıyordunuz ve Vali’yi de övdünüz.. Keşke ona övgüler düzmeden Sakarya halkının ve memurların onu nasıl bildiklerini de belirleyebilseydiniz..
*SEÇ: Ben Vali beyi medyadan tanıyorum.. Sakarya’daki uygulamalarını birkaç saat içinde öğrenmem mümkün olmadığı gibi, benim öyle bir araştırma hakkım da olmazdı ve öğrendiklerimin de doğruyu ne kadar yansıttığını belirlemek ayrı bir konudur.. Onunla eski bir âşinalığım da yoktur. Orada bizim dünyamıza aid değerleri taşıyan ve protokol kuralları uygulatmaksızın ve ayırım yaptırmaksızın, halkın içinde gelip oturması ve sonra da yaptığımız ve saatlerce süren sohbetler açısından, onu, ayarındaki yüksek bürokratlar arasında örneklerine az rastladığımız tiplerden birisi ve ortaya koyduğu düşünce dünyası açısından, müsbet ve bir ‘halk adamı- yönetici bürokrat’ olarak gördüm..
-Mahmud Eryiğit: Sizin Adapazarı Konferansı’nızdan sözederken bahsettiğiniz Vali tipi, ilgimi çekti.. Hele de şu 5 aylık hükûmetsizlik döneminden sonra, neredeyse, artık AK Parti iktidara gelemiyeceğine göre, diyerek, halkın belli kesimleriyle selamlaşmaktan kaçınan yöneticiler bile görmüştük.. Allah sayılarını arttırsın..
*
-Y. Âlimoğlu : AK Parti’yi diğerlerinden farklılaştıran, biat olayıdır. Herkes lidere biat etmek zorunda. En ufak eleştiri, sahibinin dışlanmasına yol açıyor. İnsanlar arası ilişkilerde fikir alışverişi, uzlaşma, problem çözümleme yerine tepedekinin buyruğuna itaat önem kazanıyor.
Sorunların kökeninde de kültürel kodlar var. Örneğin bir türlü kimlik meselesini çözemedik, çözemediler. Arap ülkelerine bak. Kolonizasyon bittikten sonra Mısır’da bir kimlik sorunu başladı. Önce Eski Mısır’ın çocuklarıyız dediler. Sonra, Nâsır geldi, Araplık etrafında bir kimlik inşa etmeye çalıştı. Ama bu arada Müslümanlar baş kaldırdı. Müslümanlık kimlik olarak öne sürülmeye başlandı. Türkiye ile aynı hikaye. Kimlik sorunlu olunca, bireyler arasında ideolojik yarılmalar, uçurumlar oluşuyor. Güvensizlik had safhaya varıyor. O zaman da işbirliği, buluşma, görüşme, fikir alışverişi, uzlaşma ortadan kalkıyor. Buna da tepede her şeye karar veren bir otoriter lider eklenince toplum üstten ve alttan sıkışıyor.
*SEÇ: Değerlendirmeleriniz üzerinde durulacak tarafı elbette var.. Ama, biat konusu dedikodulara dayanıyor olmalı.. Bu satırların sahibi, şahsen, ne biat etti, ne de yukardakilerle görüştü.. Ama, onların fikirlerini büyük çapta kendi fikirleriyle aynîleşmiş görüyor.
Bu, onların bütün icraat ve görüşlerini baştan sona doğru bulduğu mânâsına gelmez..
Sizin iddia ettiğiniz biat konusunu, seçim sonucunu öğrenince daha bir zıvanadan çıkan bir Pennsylvania Şeyhi de, üstelik hiçbir dayanağı yokken, dile getirebildi..
-Ayşe Kırımlı: 3 Kasım, evet, hiç beklemediğim bir seçim zaferi oldu; hamdettim.. Şükür namazı kıldım.. Bunda sizin 3 Kasım yazınızda belirttiğiniz gibi, Tayyib Erdoğan faktörü çok önemli.. Sosyoloji tahsili yapmış birisi olarak, siyasî hareketlerin iktidarda fazla kalmaları durumunda ortaya bır yaşlanma v eyorulma durumunun ortaya çıkacağına kesin bir kanaat halinde bakılır.. Ama, 1 Kasım seçimleri, bütün o nazariyeleri alt-üst etti.. Ben bu noktada, özellikle kendi ülkemizde, bir de muhalefetin çalışmaksızın yorgun düşmesine bakılması gerektiğini düşünnüyorum.. Çünkü, hele de CHP ve MHP liderleri artık, toplum katmanları üzerinde heyecan uyandıracak bir tarafları kalmamış liderler.. Başarısız kalınca, istifa etmek diye bir şey akıllarına gelmiyor. Halbuki, Ankara’da 10 Ekim günü meydana gelen ve 100’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan korkunç patlama üzerine, bu liderler, hemen, İçişleri Bakanı’nın istifasını istemişlerdi. Kendilerine gelince, istifanın ne demek olduğunu bilmiyorlar galiba..
*
-Bülend Yarmacı : 30 Ekim, Benim adaşım Bülent Arınç’ın eleştirilerine değinirken, ona teessüflerinizi ifade etmenizin biraz ağır kaçtığını düşünmüştüm, ama, onun hem de seçim öncesinde yaptığı açıklamaları bulup okuyunca az bile söylediğinizi düşündüm.. Çünkü gördüm ki, orada, kendisini temize çıkarmaktan da öte, Erdoğan’ı eleştirmeye yönelik sözler vardı ve de Abdullah Gül’ün de gölgesine sığınarak.. Hele, Gezi Olayları gibi çok önemli konularda kendisinin takib ettiği siyaseti temize çıkarmaya çalışması yok mu.. Gezi Olayları’nı günlerce ve derinz kaygularla takib etmiş birisi olarak ifade etmeliyimi ki, eğer o günlerde, Tayyib Erdoğan’ın kesin kararlı ve halkı Kazlıçeşme’de milyonlar halinde toplayıp duruma müdahale etmeseydi, o anarşist gruplar büyük çapta başarılı olacaklardı.
*SEÇ: Eleştiriler olabilir, olmalıdır da.. Ama, doğru sözlerin, doğru zamanda ve doğru muhatablara ve yapıcı niyetlerle yapılması şartiyle.. Arınç ise, tam da seçim öncesinde, muhaliflerin eline ve diline yeni malzemeler vermekte olup olmadığını bilmek durumunda olduğuna göre.. Teessüf de, esasen, bir eleştiri değil, kendisinden beklenmiyen söz veya tavırları sergileyenlere karşı bir hayıflanma bildirimidir. Umulur ki, o yııpratıcı tavırlarını sürdürmez.. Yoksa,herkesten çok, kendisini daha bir tahrib etmiş olur..
-Lokman Almanya: 28 Ekim, (‘Anaç parti ve yavrularıyla, diğerleri arasında..’ başlıkla yazı üzerine..) Rabbimiz Türkiyeli insanların ufuklarını açsın, Rabbimiz bu insanlara, şimdiki bu kadrodan önceki kadroların yönettiği sıkıntıları hatırlatsın, bu kadro benim gibi gurbetteki vatandaşlarına seçme hakkı verdi ya öncekiler ? sadece döviz getirici olarak baktılar. dediğiniz gibi sevgili Selahaddin abi bu seçim iki taraf arasında yapılmaktadır, birinci taraf AK Parti tarafı, ikinci taraf AK Parti kazanmasın da kim kazanırsa kazansın diyen cühelaaa güruhunun tarafı. Beni en çok üzen şey aynı saflarda namaz kılan müslümanların, AK Parti karşıtlarının yanında direk yada dolaylı olarak yer almalarıdır vesselam...
Ve, Selahaddin abi sorularımızı cevapladığınızdan dolayı teşekkür ve Rabbimizden hayırlıca uzun ömürler vermesini temenni ederim; Allah yâr ve yardımcımız olsun..
-bekir ziya, 28 Ekim, Tayyib Erdoğan’ın zaman ve zemine göre hareket ettiğinin en güzel örneklerinden biri de bugün gerçekleşti. Hatırlayın, Erbakan, başbakanlık köşküne bir takım tarikat şeyhleri ve din adamlarını davet etmişti de kıyametler kopmuştu. Hükümetin sonunu getiren bahanelerden biri olarak kullanılmıştı bu olay. Tayyib Erdoğan da bugün sarayda doğudan gelen din adamlarına ev sahipliği yaptı ve onlardan biri dışarıda kürtçe beyanat verdi üstelik. Ne kıyamet koptu, ne bir vaveyla. Demek ki plan, program ve zamanlama çok önemli.
-ihtiyar / Almanya:28 Ekim,
Oyun’u, ‘Oy’unla boz, ey İnsan
Bozarsın, aklı selim-i kullansan
Bir de rükudan kıyama kalksan
Bozarsın, geçmişe ibretli baksan
Koalisyondan hiç hayır gelmez
Kaosçular beraberliği sevmez
Hayırcı, hayırlara evet demez
Müslümanlar, şirrete oy vermez
-işsiz: 28 Ekim, değerli abim birazcık da parasızlıktan evden çıkamayan işsizlerden bahset. kendime ve benzer durumda olan insanlara baktığımda; siyasi sloganlar kullanılarak bedava insan kaynağı yapılmak istenen köleler gibi hissediyorum kendimi. bunun bi çözümü var mı? acaba torpil, adam kayırma vb konuları görmezden gelip oy mu kullansam? benim gibi insanları görmezden gelen, yok sayan yöneticilere “herşey bi kenara” diyip oy mu versem.
-şamil: 27 Ekim, Müslümanları yıllarca demokrasi ile parti ve secimlerle aldatmaya çalıştılar,oyalamaya çalıştılar ve malesef başarılı oldular. fuhuş,zina, faiz yaygınlaştı.vahşi kapitalizm bütün acımasızlığı ile toplumu etkisi altına almış.
şimdi soruyoruz; eşcinsel ve bir türk ile beraber olan abd istanbul konsolosuna en ufak bir tepki gösteremeyen partilerden,hükümetten,liderlerden topluma ,müslümanlara,islama ne hayır gelebilir?!!.
Sırat-i müstakim ve tek kurtuluş, İslam.
-mensur senyigit: 28 Ekim, (‘Oyun’u, 7oy’unla boz!’ başlıklı yazı üzerine...), Rabbim bizleri afetsin,bari Allahin ayetlerini,politik malzeme yapmiyalim.O, ayetin yeri,isaret edilenin yer olmamali.
*SEÇ: Ferdî ve sosyal değişimin ezelî kanunu veren (Ra’d Sûresi-11’nci âyetinde) hatırlatılması, bir siyasî malzeme olarak kullanılma mıdır?
Bakınız ne deniliyor, bir daha okuyunuz yazıdaki o cümleyi: ‘O halde, her vatandaş, seçim sonunda çıkacak tablodan kimlerin üzüleceği ve kimlerin sevineceğinin hesabını yaparak, kendi tarafını da, milletin hayat gücünü ve gelecek nesilleri de düşünerek, ‘oy’unu, oyunu bozacak şekilde kullanmalıdır.
Kur’an’da, Ra’d Sûresi, 11. âyetteki, (meâlen), ‘Bir halk kendi halini değiştirmedikçe, Allah onların halini değiştirmez..’ hatırlatmasını unutmamalıyız.
Evet, geleceğini sen belirleyeceksin, ‘Allah’u Tealâ da mustehak olduğun neticeyi karşına çıkaracaktır.’
Evet, burada tercihini şu veya bu taraf için kullan denilmemekte, hangi kararı verirsen, onun sonucu karşına çıkacak denilmekte ve bu gerçek, Kur’an’ın hatırlatmasıyla anlatılmaktadır.
Bunda ne mahzur var?
Keza, Kur’an bize, ‘İnsan için çalıştığından başkası yoktur..’ buyurmuyor mu?
Hatırlatılan da budur..
dirilişpostası