Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Çarşamba Sohbetleri, -Okuyucularla Hasbihal-35-

-Mensur Senyigit, 09 Kasım, (‘Irak Kürdistanı’nda neler oluyor? başlıklı yazı üzerine..) Sn. Çakırgil, gercekler üzerinde yaptiginiz tahliller önemli.. ama, bazi konulari eklemenin de faydali olacağını dusunuyorum. Dunya duzeni, emperyalistlerin, kendi kontrolleri altina aldigi, tuketici konumunda,uretici konumuna  tutsak kildigi, ekonomok ve teknolojik kirmizi cizgilerine ve kirmizi cizgiyi aaşanların başına nelerin gelecegini,geldigini de hatırlatsaniz..

Ayrıca, Barzani kurdistaninda, PKK, ve Goran asireti ve  irak hukumetini,kiskirtan fitne- fesadin kökü de aynidir ve barzaniyi koseye sıkıştırmak,Turkiye’den uzaklastirmak isteniyor.

Barzani,  kurdistana komsu olma hesabiyle ve Turkiye’yle yakin iliskiler icine girmesi, sıkıntılarin giderilmesi acisindan çok önemli.. Bunu anlayan Iran, ABD, Israil vs, Turkiye’yi zor durumda birakmak entrikalar yapıyorlar. PKK ve PYD’ye yardimlar ve Esed7in yardımına koşan Rusya ile anlaşmalar da aynı hedefi güdüyor.  

-Said Bulut: 29 Eylûl, Türkiye, jeopolitik, ve stratejik önemi hasebiyle, Selçuklulardan bu yana hep , başka güçlerin de iştahını çeken, kabartan bir ülke.. Selçuklulara karşı Moğol,  Haşhaşî ve Bizans saldırıları, sonra  Osmanlı’ya karşı Bizans, Rus, İran ve emperyalist Batının saldırıları. Aynı cümleden, içerden askerî darbeler de emperyalistlerin  Türkiye üzerine oynayacağı oyunları daha rahat şekilde oynamasına hizmet etti; Türkiye üzerine lobilerin vesayetini pekiştirdi. Bu lobiler gün geldi Masonlar, askerî vesayet, medya baronları, 28 Şubat’ın siyonist maşası olan İslam düşmanı paşaları ve generalleri gibi yığınla örnekler.. Derin devlet dediğimiz olay, gün geldi ismi Ergenekon oldu, gün geldi, Paralel Yapı..

Bu arada,  özellikle İran Lobisi de elinhden geleni arkasına bırakmıyor..  CHP’den,  başka küçük partilere ve bir kısım mezhebî farklı gruplara ve bazı tarikatlara kadar herbirisiyle irtibatlarını geliştiriyorlar..

Hele, küçük bir partinin  H. B. isimli tarikat şeyhi görünümlü liderinin Beşşar Esed’i, ‘Bugünün Hz. Hüseyni..’ diye nitelemesi gibi gözü dönmüşlükler..

Keza, bazan komünist , bazan kemalist, bazan PKK’cı olan bir D. P. isimli ilginç kişinin de, Esed ve İran’la dirsek temasında olması..

Hele, Rahmetli Erbakan’ın  kendi döneminde  müslümanların ülkeleriyle sıkı ilişkiler kurulması yönündeki çabalarını tek yönlü olarak sadece Esed ve İran’lı sınırlı tutan bir küçük partideki takibçilerinin hali? Onların başındaki  bir kişi, ’Ben İran'ı, Lübnan'ı ve Irak'ı ziyaret ettim, oradaki Şii liderlerin yaptıkları İslam'a uygundur..’ diye  Suriye cinayetinesu taşıması, Dahası, düne kadar İslam kelimesini bile duyunhca düşmanlık hecmeleri harekete geçen deyince  Ay..lık, Cumh, Szcü, Yeni Mes.. gibi gazetelerin  Esed zulmüne alkış tutması, kenarından geçilecek cinsten değildir.  Ve daha başka irili-ufaklı gruplar..

Bunlara karşı, ortak çalışmalar geliştirilmeli değil midir?

*SEÇ: Mesajınıza, son siyasî gelişmelerin yoğun gündemi içinde uzun zaman değinemedim ve zamanayıramadım. Aff.

Yaptığınız geniş çalışmaları bu kadarca özetleyebildim. Bu tesbitlerinizin büyük çapta temelde doğru olduğunu düşünüyorum. Ancak bu çalışmaların daha da geliştirilmesi için belge ve bilgilerle size yardımcı olabilecek zamanı bulabileceğimi sanmıyorum..

-bekir ziya: 07 Kasım, (‘İç ve dış laik güçlerin halkımıza itimadı kalmamıştır..’ başlıklı yazı üzerine),Ankara'da bombalar patlatıldığında, tıpkı doğuda bombayla ve silahla esir alınan halk gibi şimdi de batıdaki insanlar bomba siyasetiyle korkutularak AK Partiden el çektirilmek isteniyor diye düşünmüştüm. Zaten ilerleyen günlerde medya, HDP ve CHP içinde bir takım kişiler bu yönde zehirlerini akıttılar toplumun üzerine. Bir CHP’li, seçimden önce 'ya huzur, ya iç savaş' demedi mi? Medya, sürekli iç savaş masalları anlatıp durmadı mı? Amaç, PKK'nın doğudaki taktiğini batıdakilere uygulamaktı. Neticede batıdaki kardeşlerimiz bu tehdidi gördü ve sinmek yerine kenetlenip oyunu bozdu. Hamdolsun ki milletimiz 100 yıldır göstermediği basireti ve feraseti son yıllarda gösteriyor ve inşaallah hak ettiği huzura, refaha ve nice yakın fetihlere kavuşacaktır.

-abay: 06 Kasım, (‘Geçmişi unutmadan ve geleceğe daha bir umutla..’ başlıklı yazı üzerine..),  Selahaddin abi, CHP, Demokrat Parti, Adalet Partisi ve MHP'yi İttihad- Terakki'nin uzantıları olarak görüyor. Millî Görüş hareketini de İttihad-Terakki uzantısı olmayan ilk yapılanma olarak tesbit ediyor.AK Parti’yi de İslami eğilimli olarak tanımlıyor. Fakat Özal'ın Anavatan'ı ve nereden beslendiği ve nasıl ne için halktan bir teveccüh gördüğü hakkında bir görüş belirtmemiş.

*SEÇ: Merhum Özal’ın ANAP’la, ‘dört eğilimden bir parti oluşturduğu’na dair kendi beyanı esas alınmış ve ayrı bir değerlendirme yapılmamıştır.

-Sezai Arıcıoğlu: 05 Kasım (29 Ekim tarihli, Çarşamba Sohbetleri’nde iki okuyucunun  mektubunda, Adapazarı gezimiz etrafında ve Sakarya Valisi Hüseyn Avni Coş bey’in de halkla iç-içelik örneği oluşturan ve saygı duyulması gereken özelliklerinden söz edilmesi ile ilgili olarak yazılanlar hususunda..) 

Vesayete Karşı Duruş 
Sakarya Özgür-Der'in tertiplediği programı teşrif eden Vali Hüseyin Avni Coş'la ilgili olarak bir yorumcu kardeşimizin beyanları Vali beyin vesayete karşı duruşunun oluşturduğu örnekliği örtmemelidir.
Elbette kervan yolda düzülecektir. Bu böyledir.
Yorumcu kardeşimizin belirttiği hususlar da bu kapsam içerisinde değerlendirilmelidir.
-Salih: 2 Kasım, (‘Emperyalistler ve uşaklarını çatlatan bir tablo.. başlıklı yazı üzerine..) Din, İndirilen dinden değil de, uydurulan paralel din ve dinlerden öğrenildiğinde bugün fetö ve muadilleri, yarın başkabaşka paralel yapılar zuhur edecektir.

*SEÇ: İfadeleriniz çok üstü kapalı değil mi? Başkaları da İslam’ı kendileri gibi anlamaıyanları ‘uydurulan din’in bağlıları’  diye düşünürse, n’apacağız? Bu yüzden, böyle genel ifadeler kullanmak yerine, birbirimizi kırmadan, başkalarının yorumlarına katılmadığımızı belirterek, ama, başkalarının da İslam’ı anlamakta biz ne kadar hak sahibi biliyorsak, onların da aynı durumda olduklarını düşünsek daha yerinde olmaz mı?

Bir öneri..  

-lokman: Almanya, 03 Kasım, (‘Kaderin üstünde bir kader ve Geceyi onaran bir mimar vardır..’ başlıklı yazı üzerine..), Selahaddin abi, Allah'a hamd olsunki gönlümüzden geçenleri dünyaya haykıran insanlarımız var.. Bu seçimde hem siyonist yahudiler, hem de Gazzeli kardeşler havai fişekleri hazırlamışlardı, bayram havasını Gazzeli kardeşlerime ve dünya müslümanlarına bahş eden Âlemlerin Rabbi’ne hamd ederim. 
Kervan yürüyor bazıları ürüse de, gerçi ne fark ederdi ki, ebed bizim olduktan sonra, ha gün doğmuş ha gün batmış. İnşallah, kervanımız daha halisleşerek, yolunda ilerleyecek..

-Faruk Yeşil: Sizi sürgün günlerinizden beri takip eder, yazılarınızı her nerede yayınlanıyorsa bulur- okurum, geldiğimiz süreçte yazılarınız da ciddî bir kırılma görüyorum.

İnsanın kendini bir dine nisbet ederek tanımlamasıyla, o dinin bilinçli ve sorumlu bir temsilcisi olarak tanımlaması çok farklı şeylerdir. Kendilerini bir dine nisbet ederek tanımlayanlar hayatlarını seküler seçkinlerin dayattıkları, seküler aklın belirleyeceği altında  sürdürmeleri sorun teşkil etmiyor..

Her gün başka bir örnekte şahit oluyoruz ki nihai anlamda İslam'i bir tercih yapmayanlar, ideolojik ve dünyevi baştan çıkarmalara boyun eğerek rüzgar hızıyla, bir o yana, bir bu yana savrulmaktalar.

Abi, sizi kim baştan çıkardı, kim zehirledi? Yoksa biz mi sizin şimdiye kadar yazıp çizdiklerinizi yanlış anladık. Devrimci söylemlerinizin gerisinde demokrasi gizliydi de biz mi göremedik. Neyse saflığımıza verin, bu konuda tek örnek değilsiniz.. Şimdiye kadar Ali zannetiğimiz o kadar  çok Yezid gördük ki, artık hiç bir şeye şaşırmıyoruz.

*SEÇ: Faruk Bey, siz bana selamsız başlasanız ve dolaylı olarak Yezid'e benzetecek kadar hışımlı olsanız bile, bu durumun, İslamî hassasiyetinizi kontrolsüz kullanmaktan kaynaklandığını düşünerek, size yine de selamla başlıyor, 'Selamunaleykum' diyorum; kabul edip etmemek elbette ki sizin bileceğiniz bir iştir.

Selam, takdir ederseniz ki, karşılıklı bir sözleşmedir. Selam veren, 'Benden yana sana düşmanlık yok..'demiş olurken, karşı taraf da onu ’Aleykumselam..’ diye kabul ederse, 'Benden de sana bir düşmanlık olmaz..' demiş olur ve sözleşme tamamlanır.. Onun içindir ki, düşman bildiklerimize selam vermeyiz veya düşman bildiklerimizin selamını almayız ya da almak istemeyiz..

Bu hatırlatmadan sonra, benim hakkımda yanlış mânâya gelebilecek bir cümlenize de değinmeliyim..(İnsanın kendini bir dine nispet ederek tanımlamasıyla, o dinin bilinçli ve sorumlu bir temsilcisi olarak tanımlaması çok farklı şeylerdir.) diyorsunuz.  O cümlenize göre, beni, kendini bir dine nisbet edenlerden birisi olanlar'dan sayabilirsiniz. Ama, 'bir dinin bilinçli  ve sorumlu bir temsilcisi'  olarak tanımlamak konusuna gelince.. Öyle bir iddiadan Allah'a sığınırım..Ben, nasıl,  İslam’ın ve müslümanların temsilcisi iddiasında olabilirim? Ben kendimi sıradan bir müslüman olmak noktasında gören birisiyim, o kadar..

Benim filanların etkisinde kalmış ve zehirlenmiş olabileceğim gibi ihtimalleri dile getirmeniz hoş bir şey değil.. Başka birisine de bir diyeceğiniz varsa, onu kendilerine söyleyiniz, ama benim aracılığımla değil.. Birçok insanla bir çok konuda, benzer veya farklı düşüncelerde olabiliriz.. Ama, çok temel bir ayrışma sözkonusu değilse, herkesle ilişkilerimi insanî nezaket çerçevesinde korumaya çalışırım.

Farklı veya benzer düşünmek mutlaka aynîleşmek demek değildir.

Demokrasi'yle ilgili olarak söylerinizi hangi yazı veya sözlerime dayandırdınız? 

Demokrasi adına yapılan uygulamalarla , demokrasiyi ideolojik özüyle benimsemek arasındaki farkı gözetirim. Bugünkü şartlarda, zulüm düzenlerini halkın geriletmesi için ellerinde başka bir imkan yoksa,  toplumu rahatlaştırabileceği düşünülenlerin iktidara gelmeleri için oy kullanılmasını aklen bir çare olarak görürüm.

Bu, demokrasinin ideolojik temelini kabul ediyorum mânâsına gelmez. Allah'a şirk koşmak kasdı ve niyeti olmaksızın yapılan bu gibi desteklemeleri de bazıları gibi, küfür ve şirk olarak düşünmüyorum.

Bir zâlimi bertaraf edemediğim zaman, sözgelimi, ona bertaraf etmeye veya önlemeye yardımcı olacak bir başka kişi veya vasıta karşıma çıksa, ondan yardım alsam, o zaman, o  zâlimi desteklemiş mi olurum?

Allah'ın verdiği akılla benim de bir takım tercihlerde bulunma yetkim vardır, sorumluluğumu ve neticesini kabul  ile,  öyle hareket ederim. Kaldı ki, bugün ülkemizdeki mücadelede desteklediklerim dışımızdan birileri değil, bizim içimizden kimseler.. Temelde, bizim değerlerimizin insanları..

7 Kasım tarihli Diriliş Postası'nda,  'Müslüman siyasetçi ve fikir adamı Râşid el'Gannuşî'yi dinlerken..'  başlıklı bir daha v edikkatlice okuyunuz lûtfen , o konularda nasıl düşündüğümü, arzu isterseniz, ondan sonra daha net olarak konuşabiliriz.

*

-Bilal Sürgeç: Muhterem Ağabey, geçenlerde TRT televizyonunda geçen bir tarihî konuya değinirken, Hüseyin Avni Paşa’dan söz etmiştin..

Şahsen, Hüseyin Avni Paşa aleyhindeki yayınlarla bir müddet mücadele ettim.

Sultan Abdulaziz'i tahttan indiren bu adamı 200 sahifelik bir kitapla araştırdım.

Şu kadarını söyleyeyim Allah bu adamın uğradığı zulme hiç bir devlet adamımızı uğratmasın. Şimdi eskisi gibi frensiz konuşulmadığı için bu değerli tarihi şahsiyet hakkında yaptığım araştırmaların hedefine ulaştığına inanıyorum.

Sultan Abdülaziz iki bileğini kökten kesmemiş birinde hafif bir çizik vardır.

Yıldız Mahkemesi hakkında Tarih Kurumu’nda çıkan İsmail Hakkı Uzun Çarşılı’nın Yıldız Mahkemesi tutanaklarına bakınız, selamlar!

dirilişpostası

Bu yazı toplam 1296 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar