Abdurrahman Dilipak
Çerkez halkları üzerine
23 Kasım’da Uluslararası bir Çerkez Konferansı vardı. Oradaki konuşmam için aldığım notları, özet olarak sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Hep birlikte görüyoruz ki, bugün dünya, yeni bir dünya savaşı tehlikesi ile karşı karşıya. Kimi Tanrıyı kıyamete zorlamaktan söz ediyor, kimi Tarihin sonunun getirecek bir “Medeniyetlerarası savaş”tan söz ediyor. Daha birkaç gün önce G20, COP 29 vardı. Sonuç sıfır. Dünya hızla savaşa doğru sürükleniyor. Buraya nereden geldik ve nereye gidiyoruz? 1500lerde (1492) beyaz adam Amerika’ya gitti, Kızılderililerin tümünü yok ettiler. Ardından Afrika’yı köleleştirdi. Ardından Çin ve Hindistan’ı işgal ederek sömürgeleştirdiler. Bu coğrafyadaki kadim uygarlıkları yok ettiler.
Bu 4 büyük ırktan üçünün sahip olduğu bütün zenginlikleri yağmalarken, bu büyük serveti paylaşamadıkları için 100 yıl kendi aralarında savaştılar. 1648’de, derebey’ler ve kilise arasında sömürü mirasının paylaşılması için Westefelya barış anlaşması imzalandı. “Ulus devlet”ler ve “uluslararası bir düzen” kurulmaya çalışıldı. Rönesans, sanayi devrimi 1789 Fransız devrimi sonrası yeniden sorunlar yaşanmaya başladı. Anadolu’nun fethi diye 1071’i kutluyoruz da, 1100’lerde aslında biz Horosan’ı kaybettik. Batıda Rönesans 1517, Sanayi devrimi 1760, Fransız Devrimi 1789. Bizde Lale devri, Tanzimat, İttihat Terakki dönemi. Türkleşmek, İslamlaşmak, Batılılaşma tartışmaları. 1492’de Endülüs düştü. 1857’de Babür Şahlığı yıkıldı. Hindistan’ı terk ettik.
1.Dünya savaşında Osmanlı imparatorluğu ve daha birçok imparatorluk yıkıldı. 2. Dünya savaşı sonrası yeni bir uluslararası düzen kuruldu. Sınırları, rejimleri, iktidarların beyaz efendiler tarafından tanımlandığı bu yeni dünya, Sovyetlerin dağılması ile sona erdi. Bakın, Bakü’deki, bölgedeki aşiretlerin Sovyet rejimine destek vermelerine sebeb olan “Doğu Halkları Konferansı”nı iyi anlamamız gerek. “Aranızda şura ile hükmedin” ayetinden yola çıkarak “Aranızda Sovyet’le Hükmedin” yorumu üzerinden, (Şura, Arapçada Sovyet’le eş anlamlıdır) Sovyet rejimini İslam’ın Mehdiyet’i olarak yorumlayanları unutmayalım. Tahran, Yalta, Postdam, Kahire’de ne oldu, İsrail’in doğuşu, KKTC’nin durumu bizim için bir ibret dersi olmalı. Trans Kafkas’lar Jeo Politik Jeo Stratejik önemi yanında Teo Politik açısından da önemli bir coğrafyada bulunuyor. Bu açıdan özellikle “Yecüc-Mecüc koridoru” olarak ayrı bir anlam, değer ve özellik taşıyor. Bu koridor aynı zamanda Pekin-Londra koridoru. Karadeniz ve Karadeniz ülkeleri, Karadeniz’in Eko-Politik özelliği de ayrıca önemli. Karadeniz’deki Hidrojen Sülfür riski bölgede hiç kimseye yaşama fırsatı vermeyebilir. Bu anlamda Karadeniz bölge devletlerinin işbirliği açısından ayrı bir önem taşıyor bu anlamda. Unutmayalım ki, bugünkü devletlerin pek çoğunun sınır, rejim ve iktidar yapılarını yabancılar belirledi. Bu duruma düşmemek gerek. Güçlü devletlerin kendi aralarındaki hesaplaşmada vekalet savaşlarının tuzağına düşmememiz gerekir. Bu anlamda soğuk savaş döneminde Ruzi Nazar’ın hayatından ders almamız gerekir. Yakın zamanda Irakta ve Afganistan’da yaşananları aklımızdan çıkartmamamız gerekir.
Trans Kafkasları anlamak için aynı zamanda Balkanlarda yaşananları da bilmemiz gerekiyor. Çerkezlerin davası HAK, HUKUK ADALET temelinde bir Hak mücadelesi ile anlam ve değer kazanır. “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur”, “Gayeye giden her yol meşrudur” anlayışı HAK bir davanın şiarı olamaz. Çünkü, Müslümanlar için “Bir topluluğa olan düşmanlıklarının bile, onları, ötekiler hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerekir. 19.YY sonunda savaş yıllarında kapitalizm, Komünizm ve Faşizmin gölgesinde oluşan kavramlar ve kurumlarla yeni yüzyılı açıklamak mümkün değildi. Batı Demokrasi, İnsan Hakları, Hukuk devleti maskesi ile dünyayı yeniden dizayn etmek istiyordu. Soğuk savaş yıllarında, sağ-sol çatışmaları, terör, darbelerle geçen bir yarım asır. Çerkezler bu süreçte sadece topraklarını kaybetmediler. Tarihlerini ve gelecek hayallerini de kaybettiler. Kaybetmedikleri onurları idi. Yoksa Batılılar onların Kaf dağı hikayelerini, mitolojilerini, hayallerini bile çaldılar. Onları Yunanlara patentlediler.
Peki şimdi ne yapabiliriz. Önce Global Reset’e karşı direnmeliyiz. TransHumanizm, bütün halklar, milletler bir tehdit. Din, ahlak, gelenek, tarih, biyolojik cinsiyetinden bağımsız, “Nesnelerarası iletişim”in nesnesi olan, GENDER diye tanımlanan bir Genom projesi ile Biyolojik insanın sonunu getirmek istiyorlar. Kafasına NeuraLink denilen Chip takılacak olan BİREY (!?), artık insan değil, biyonik bir robot olarak Siborg diye tanımlanacak. Bu GlobalReset denilen fitnenin engellenmesi gerekiyor. Bunlar ellerinden gelirse, dünyada bugün yaşayan 8 milyar insanın sayısını 500 Milyona çekmek istiyorlar. Önce hayatta kalmayı, insan olarak kalmayı başarmamız gerek. Bunu başaramaz isek zaten yapacak bir şey kalmıyor. Bunu başardıktan sonra 2. Adım için şimdiden hazırlık yapmamız gerek. Çünkü gideceği yönü bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz..
Biz alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Çerkez halkı Müslüman bir halktır. Bu anlamda bütün insanlığa karşı sorumluluklarımız vardır. “Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir adli ilahi sorar Ömer’den bunu” diyoruz da, bugün Gazze’de, ilk kıblemizin olduğu Filistin topraklarında yaşanan katliam karşısında İslam dünyasının yöneticilerinin hali ortada. Dün Çerkezlerin başına gelenler, bu gün doğu Türkistan’da ya da dünyanın başka yerlerinde yaşanıyor. İlk kıblesinin izzetini korumakta gaflete düçar olan bir yöneticiden siz ne bekleyebilirsiniz ki. Bugün bölgede olup bitenleri doğru okumamız gerekiyor. HABAT ve AGARTHA bölgemizde HAZARA ve KARAY diye iki yeni Yahudi devleti daha kurma çabasında. Bunları görmemiz gerek. Gelinen noktada, geçmişin tekrarı mümkün değil. Yeni bir dünya kurulacak. Yeni dünyanın kuruluşu sürecinde, adaletten, barıştan hürriyetten yana, katılımcı çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı, herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği bir hukuk devleti anlayışı ile yeni bir evrensel düzen gerek. Allah bizi kavimler halinde yarattı.
Burada kendi adımıza değil, “Kuva-i milliye” ve “müdafa-yı hukuk” adına, Hak namına kendimiz için talep ettiğimiz şeyleri başkalarına da vadetmeliyiz. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayacaksak, kimsenin dinine, diline, geleneğine, tarihine, fikrine karşı bir düşmanlık olmamalı. Yeter ki, kimse kimsenin malına, canına, namusuna, aklına, inancına ve nesline yönelik açık ve yakın bir tehdit ve tehlike oluşturmasın. Adalet yoksa barış teslimiyettir. Zulüm adaletin yokluğudur. Bu anlamda haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı durmalıyız. Adil şahidler olmalıyız. Haksızlık yapan babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. “Zulm ile abad olunmaz”. Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır. Bir ülkede adalet ve barış yoksa orada hiç kimse güvende olmaz, hiçbir özgürlüğünde garantisi olmaz.
Karanlığın en koyu anı aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Yeni bir dünya kurulurken, diğer halklar gibi Çerkez halkıda hak ettiği yeri alması için bir araya gelmeli ve bir stratejik eylem planı hazırlamalıdır. Evet Çerkez halkı bugünden geleceğin dünyasını inşa etmek için çalışmalara başlamalı. Önce bir ajansa ihtiyaç var. Bir arşive ihtiyaç var. Mevcut durumda İnsan Kaynaklarımız ne. Neredeler, yaş, cinsiyet, eğitim, statü, meslek, gelir durumu ne? Bunlar bir dijital harita üzerinde POİ şeklinde işaretlenebilir.. Akademisyen, Media Mensubu, STK yöneticisi, Politikacı, Bürokrat, İş adamı, sanatçı önemli. Bunlar arasında sosyal media’da bir ağ oluşturulabilir. Yine sosyal media’da, IP Radyo, IP Tv, Wikipedia benzeri, Çerkez dili, sanatı, kavram ve kurumlarının yer aldığı kollektif bir sanal sözlük ve ansiklopedi gerek. Bir Ajans olmalı ki, insanlar birbirinden haberdar olsun. Sanal sohbet odaları olmalı ki, orada gündeme ilişkin müzakereler yapılsın. Bir Stratejik Araştırma, Kamuoyu araştırma merkezi olmalı, kim nerede, zaman neyi yapmalı ya da gelecekle ilgili ihtimal, maliyet ve risk analizleri yapılmalı. Güçlü bir sanal sanat galerisi olmalı. Topluluklar arası ihtilaflar küskünlüklerin giderilmesi için “heyeti nasuha”lar, hakem kurulları oluşturulmalı.
Her ülkedeki Çerkezler, yasama, yürütme ve yargı ile ve uluslararası örgütlerle temas grubları oluşturmalı. E-Kitap’lar, şiir, hikaye, roman, destan, mitoloji ya da çocuklar için çizgi filmler ya da çocuk oyunları yapılmalı, Çerkez karakterleri ile. Bu anlamda Netflix e benzer bir film arşivi, müzik arşivi, bir fotoğraf arşivi, bir tematik kütüphane gerekli. Sadece Çerkez davasını anlamak değil, Çerkezlerin Medeniyet mirasının da insanlıkla paylaşılması ve ayrıca insanlığın sorunlara çözüm bulmak için kendi tecrübeleri ile katkılar sunması gerekir. Sonuçta biz hepimiz insanız.
İnsan kaynakları dokümanı oluşunca, kimden ne istediğimizi biliriz. Her şey insanla başlıyor. Çerkezlerle ilgili kıyafet, aksesuar, hediyelik eşyaların üretilip pazarlandığı bir kooperatif kurulmalı. Buradan Amazon ya da “Alibaba” gibi bir “sanal market” kurulabilir.
İbadetin çok olanı değil, sürekli olanı makbuldür, Bu anlamda Çerkezler tek merkezden yönetilen bir organizasyonla değil, Ayrık otu ya da olimpik helezonlar gibi örgütlenmeli. Kol kola girmeden ama dirsek temasını kaybetmeden, katı bir hiyerarşi kurmadan aynı yöne bakarak yürümeliler.
Kardeş halklar ve topluluklarla yakın temas içinde olunmalı. Yine aynı şekilde akıl, hikmet, vicdan sahibi insanlarla da yakın temas kurulmalı. Unutmayalım ki, var olmak yanında, varlığını korumak, geliştirmek ve sürdürebilmek için de yapılması gereken çalışmalar olduğu unutulmamalıdır.
Kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Paylaşmayı bilmeliyiz, Merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olmalı. Sabırlı olmalıyız. Başkalarına derdimizi anlatırken Allah’ın kitabında Hz. Musa’ya, Firavun konusunda dediği gibi Güzel söz ve hikmetle derdimizi anlatmalıyız. Sonuçta biz hepimiz Hz. Ademi çocuklarıyız, O da topraktandır. Yaşadığımız zamana ve mekânda, olay ve kişilere karşı “adil şahidler” olmalıyız. Başkalarına güzel örnek olalım ve onlara yardım edelim ki, Allah da bize yardım etsin. Akif’in dediği gibi “Doğacaktır sana vadettiği günler hakkın Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın”. Ben Çerkez değilim. Ama biz insanız. Kardeşiz. Allah bizi kabileler halinde yarattı ki, bilişelim, yardımlaşalım diye. Bizler farklı dillerde de olsa, aynı şarkıyı söyleyen insanlarız. “Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler.” Haksızlıkla karşısında susmayalım. Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, Haykıran sesi olalım inşallah. Şeyh Şamilin torunlarına selam olsun. Selam ve dua ile.