Çetelerin ardında kimler var?
Sauna Skandalında Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı Muhabere Arama Kurtarma timinde görevli Yüzbaşı Nuri Bozkır ve eski Emniyet Genel Müdür Vekili Ertuğrul Çakırın işadamı Kasım Zenginle kurdukları örgüt
Sıcak gündem her geçen gün daha sıcak hale geliyor. Seçimlere doğru, asker-sivil gerginliği, terör hadiseleri, arka arkaya gelen çete skandalları, AK Parti"nin seçim başarısı ile terör arasında garip ilişkiler kuran, Türk askerî temsilcilerinin katıldığı Hudson toplantısı felaketi Türkiye"yi kuşattı ve bunaltı.
Açıkçası toplumsal ve siyasi bohçamızın karanlık ve tozlu katmanlarına temas ettiğimiz bir dönemdeyiz.
Çarpıcı ve önemli olan, bu karanlık ve tozlu katmanlardaki her unsur bir diğeriyle ilişkili olarak karşımıza çıkıyor.
Bu unsurlar belli: Şemdinli sonrası askerî karargâhın ahvali, Rahip cinayetinden Malatya vahşetine uzanan olaylar serisi, emekli ve muvazzaf askerlerin bağlantılı olduğu çeşitli silah ve mühimmat depolarının ortaya çıkması, Türkiye"yi kutuplaşmaya davet eden mitinglerin organizasyonu, seçimlere doğru asker cenazeleri sayısındaki yükseliş"
Geçen hafta bu sütunlarda Türkiye"nin geçirdiği sarsıntıyı Şemdinli"den bu yana yaşanan gelişmelerle okumaya çalışmamızın nedeni aslında bu bağlantı unsurlarının varlığıydı.
Bu unsurlardan son ikisinin, çetelerin ve sivil toplum örgütlerinin bağlantısı üzerinde durmakta özellikle fayda var.
Zira bu bağlantı, sıcak siyasetin perde arkasındaki karmaşıklığını, güç oyunlarını, kimi siyasi arayışları ortaya koymakla kalmıyor, diğer unsurları kendiliğinden kuşatıyor.
Bu noktada asli soru ve endişe şudur:
Mevcut siyasi gelişmeler, asker-sivil gerginliği şemsiyesinde çeteler ve sivil toplum örgütleri iç içe geçen, dahası tek bir kökün ayrı dalları olabilir mi? Bu yapılarda emekli askerlerin baskın ve düşündürücü varlığı neye işaret etmektedir? Olup biteni anlamak açısından "çete" yerine "yarı resmî örgütlenmeler" tabiri daha doğru mu olur?
Bu konuda elimizde son derece ciddi kanıtlar var.
Örneğin Sauna Skandalı"nda Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı"na bağlı Muhabere Arama Kurtarma timinde görevli Yüzbaşı Nuri Bozkır ve eski Emniyet Genel Müdür Vekili Ertuğrul Çakır"ın işadamı Kasım Zengin"le kurdukları örgüt, çete boyutunu fersah fersah aşıyordu. Bunların kamu kurumları ve alışveriş merkezlerinin krokilerini depolayan, askerî stratejik bilgilerle haşır neşir bir örgütlenme içinde olduğu ortaya çıkmıştı. Örgüt üyelerinin eylem yapmak için bombalı özel eğitimden geçtiği tespit edilmişti.
Geçen hafta da yazdık, bir süre önce Ümraniye"de bir ordu silahlarından oluşan bomba deposu ele geçti. Burada bulunan el bombaları Danıştay saldırganlarının daha önce kullandıkları el bombalarıyla aynı seridendi.
Olay burada bitmedi"
Gazetelere yansıyan haberlere göre bu silah deposunun sahipleri AK Parti"li kimi kişilerle fişleme niteliğinde çalışmalar da yapmışlardı, "Son olaylar ve AK Parti" başlıklı bir çalışma derleyip bunu Türk Silahlı Kuvvetleri"nde hâlâ görev yapmakta olan bir generale e-mail"le göndermişlerdi.
Dahası da vardı"
Konuyla ilgili olarak tutuklanan Danıştay Saldırısı"ndan Veli Küçük grubuna, oradan Hrant Dink davalarına kadar her kritik noktada adı anılan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin"in bilgisayarından ve bomba deposundan MGK"nın gizli görüşme tutanakları ile Ergenekon adlı gizli örgüte ait dokümanlar da çıktı"
Tüm şekil şartları tamam:
1. Emekli ve ulusalcı çevrelerde aktif askerler; 2. Ellerinde bir gecekonduda depoladıkları bol miktarda silah; 3. Ergenekon adlı gizli bir örgütün üyesi olduklarını ima eden belgeler; 4. Devletin gizli bilgileri; 5. İstihbarat çalışma notları; 6. Devlet içindeki kimi kişilerle bağlantılarına dair kanıtlar"
Aslında başka söze gerek yok"
Siyasi deliller her şeyi ortaya koyar"
Ne var ki, bu ortaya çıkış bizde, Şarkta, Türkiye"de her zaman sorunları çözmez"
Örneğin Ergenekon ismi ilk kez gündeme gelmiyor. Bu örgüt son olarak Danıştay Saldırısı"nın ardından da gündeme gelmişti. Ergenekon ismi ve buna ilişkin kimi bilgi, belge ve dosyalar yıllardır elden ele dolaşır durur. Abdi İpekçi cinayetinden başlayıp 16 Mart Katliamı"na uzanan, Susurluk"la doruğa çıkan, muhtemelen Danıştay Saldırısı"na da bulaşmış Türk Gladyosu"nun öyküsü, aslında Ergenekon"un öyküsüdür. Ve bu öykü Türk siyasi tarihinin en karanlık, en kanlı sayfalarını oluşturur.
Ancak söz konusu olan sadece karanlık ve kanlı bir öykü değildir. Aynı zamanda bu ülkeye hakim olan, örneğin Susurluk ile 28 Şubat"ı bir madalyonun iki yüzü kılan, bugün benzer bir şekilde Danıştay Saldırısı ile siyasete yönelik huruç harekâtını iç içe sokan bir yönetim anlayışının derin resmidir.
Ama bunlar tartışılmaz, üzerine gidilmez, hatta örtbas edilir"
Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı Elkatmış"ın bu kanlı tarihe neşter atarcasına yaptığı şu tespit de ortada kalmıştır, örneğin:
"Çetenin üç ayağı var. Bunlardan birincisi polis, ikincisi bürokratlar, üçüncüsü askerdir. Polise ve bazı bürokratlara dokunuluyor. Ama askerlere dokunulamıyor. İbrahim Şahin, Abdullah Çatlı ile çektirdiği fotoğraflar nedeniyle çete oluşturmakla suçlandı. Elimizde, Tuğgeneral Veli Küçük"ün Çatlı ile defalarca telefon görüşmesi yaptığına dair dokümanlar var. Onlar neden belge olarak kabul edilip, Küçük hakkında soruşturma açılmadı? Başı sıkışan, "devlet sırrı"dır, bilgi veremem, ifade vermeye gelemem diyor. Türkiye"de bazı kişiler konuşmazsa çözüm mümkün değildir..."
İbrahim Şahin altı yıl ceza alırken, Tuğgeneral Veli Küçük, bu konuşmayı izleyen Ağustos ayında tuğgeneralliğe yükseltilmişti"
Yine aynı günlerde gazeteler çarşaf çarşaf Yeşil"in yaptığı telefon konuşmalarının dökümünü yayınlıyorlardı. Kutlu Savaş"ın, "Vedat Aydın, Cem Ersever"i emirle öldüren adamdır" dediği bu "katil"in görüştüğü onlarca resmî kuruluşun önemli bir bölümü jandarma birlikleriydi.
Bu da araştırılmadı.
Ama Ergenekon işte yeniden burada"
Üstelik yeni yüzüyle, devletin tümünü ele geçirmeye soyunan haliyle"
Aksiyon / Ali BAYRAMOĞLU