“Çetesiz devlet” pankartı

“Çetesiz devlet” pankartı

Gülay Göktürk yine bir çoğunun yazamadığını " Erkekçe" yazdı.İşte o yazı :

"Çetesiz devlet" pankartı

Benim ilk kez kontrgerilla lafını duyuşumun üstünden otuz küsur yıl geçti. Bülent Ecevit'in 12 Eylül sonrası o görkemli çıkışını yaşadığı günlerdi.


Ecevit, toplumda 12 Eylül rejimine karşı yükselen muhalefet dalgasının üstüne binmiş dört nala yükselirken bir yandan da Kontrgerilla adı verilen devlet içindeki gizli örgütlenmenin çanına ot tıkayacaklarını vadediyordu halka. Ama yapamadı... O günlerde çok güçlü çevrelerden çok şiddetli uyarılar aldığı söylendi hep. Ne olup bitti bilinmez ama kısa bir süre sonra, "Kontrgerillanın kökünü kazıma" söyleminin yerini, "geçmişe sünger çekme" söylemi aldı.

Paçayı kurtaran gizli örgütün adı 1977'de yeniden Kanlı 1 Mayıs'ta gündeme geldi. O gün 1 Mayıs alanında ilk silahı atanın kim olduğu da, ünlü beyaz Renault'un esrarı da hiçbir zaman çözülemedi... Daha sonraki yıllarda değişik isimlerle adım başı izine rastladık bu gizli örgütün... Kimi zaman Özel Harp oldu, kimi zaman Jİ- TEM oldu, daha genel olarak "derin devlet" oldu ama yaptığı işin özü değişmedi. Güneydoğu'da işlenen binlerce faili meçhul cinayetin altında da, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Taner Kışlalı suikastlarının altında da hep aynı imza vardı.

Sonra bir gün onu Susurluk'ta suçüstü yakaladığımızı sandık. Tarihi bir andı; heyecanlandık. Onyıllardır ülkenin geleceğini ipotek altına alan bu melanet şebekesini aydınlığa çıkarmaya çalıştık. Ama yine başaramadık. Susurluk, Mesut Yılmaz ve diğer muhalefet partilerinin, Susurluk Olayı'nı Tansu Çiller'e kitleyip onu yok etmenin aracı haline getirdikleri için güme gitti. Işık söndürme kampanyası birdenbire hedefinden sapıp Refahyol'u düşürme eylemi haline dönüştüğünde bir kez daha güme gitti. Emniyetle ordu; devletin farklı istihbarat örgütleri arasında bir bilek güreşine dönüştüğü zaman güme gitti. Ve tabii hepimizin bildiği gibi, "irtica geliyor" çığlıkları arasında güme gitti. Yapacak bir şey kalmadı; çetelerle bir arada yaşamaya mahkum edildik. Ama Şemdinli'yle birlikte bir kez daha umutlandık.

Çünkü karşımızda yine suçüstü yakalanmış bir çete ve "sonuna kadar gitmeye" kararlı bir hükümet vardı. Ama umutlarımız bir kez daha boşa çıktı. Şemdinli Davası, Van Savcısı Sarıkaya harcandığı anda kaybedildi. Şimdi bir kez daha bir yol ayrımındayız.

Danıştay Baskını'nın şifreleri çözüldükçe karşımıza yine Susurluk'tan beri tanıdığımız bildik isimler, bildik ilişkiler çıkıyor. Bütün ipuçları bizi, otuz yıldır Türkiye'nin siyasi hayatını kontrol altında tutmaya çalışan, ülkeyi istikrarsızlaştırmak, hükümetleri dize getirmek için provokasyonlar düzenlemeyi meslek edinmiş bir örgüte doğru götürüyor. Bu defa en büyük şansımız, kahraman bir polisin cesareti sayesinde tetikçinin yakalanmış oluşu.

Şimdi bütün mesele, bu tarihi fırsatı kullanıp kullanamayacağımız... Ecevit'in üstüne sünger çektiği, Susurluk'ta küçük siyasetçilerin küçük manevraları yüzünden elimizden kaçan, Şemdinli'de teslim olduğumuz bu belayla bu defa yüzleşebilecek miyiz?

Bunu Türkiye demokrasisi için bir fırsatı olarak görüp, demokratik rejime sahip çıkan herkesin ele verdiği bir mücadele platformu yaratabilecek miyiz? Yoksa bu fırsat da, tıpkı Susurluk'ta olduğu gibi, siyasi rakipleri harcama ihtirasına düşen muhalefet partileri tarafından hedefinden saptırılıp boşa mı harcanacak? Muhalefet partilerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız, farklı tandanstaki aydınlarımız bu meselenin AK Parti'yi çok aşan bir mesele olduğunu anlayabilse keşke. Demokrasimizin üstünde salınan bu "Demokles'in Kılıcı"nın her an herkesin başına düşebilecek bir kılıç olduğunu görebilse... Farklı toplum kesimleri, aralarına örülmeye çalışılan duvarları bir yana bırakıp çetelerin temizlenmesi talebi etrafında birleşse ve gücünü ortaya koyabilse... Başörtülüler ve başı açıklar "çetesiz devlet" pankartını birlikte taşıyacakları büyük mitingler yapabilseler...

Bütün bunlar çok mu imkansız; ben çok mu hayalciyim?

* * *

Yukarıdaki satırları bundan bir yıl önce 2006 Mayıs ayında yazmışım. Son günlerde "askeri çöplükten beslenen" yeni yeni çeteler ortaya çıktıkça muhalefet partilerinin, ya da çeşitli STK'ların tutumuna bakıyorum da... Evet. Galiba ben epey hayalciymişim...