Abdurrahman Dilipak
Cevabını arayan sorular!
Cevabını arayan asıl soru şu: CIA’nın, MOSSAD’ın, İngilizlerin, Almanların maaşa bağladığı aramızdaki gazeteciler, STK temsilcileri, bilim adamları, politikacılar, bürokratlar, onların taşeronluğunu yapan işadamları kimler?.
Daha dün Kenan Kıran soruyordu Yeni Akit’teki haberinde, “Aramızdaki Truva atları kimler?”
Konu ile ilgili haberin detayı şöyle: Gazze’ye insani yardım taşıyan “Mavi Marmara” gemisine Akdeniz’in uluslararası sularında, 4 denizaltı, 1 savaş gemisi, 2 helikopter ve çok sayıda komandoyla saldırılması emrini veren ve 10 vatandaşımızı katleden İsrail’in korunduğu bildirildi. Dışişleri Bakanlığı bürokratlarının; İsrail’in savaş suçu işlediği gerekçesiyle yargılandığı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne bilgi ve belge göndermediği ortaya çıktı.
Yolcuların listesinin nereden ve kimler tarafından ele geçirildiği ortaya çıktı.. Şimdi sırada, olay sonrası İsrail’i koruyanlarda.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararında ilginç bir ayrıntı dikkat çekiyor: UCM savcıları, İsrail’in Mavi Marmara gemisine gerçekleştirdiği kanlı saldırıyı savaş suçu olarak kabul etmesine rağmen konunun yoğunluğu açısından Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde görülmemesine karar verdi. UCM’nin konu hakkındaki karar metninde; “UCM; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden bilgi ve belge talebinde bulunmuş; ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti UCM’ye cevap vermemiştir” ifadeleri yer alıyor.
Türkiye UCM’ye taraf değil, onun için muhatap almadıklarını söyleyebilirler, ancak ABD, Çin, Rusya ve Hindistan’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni tanımamalarına rağmen UCM’ye farklı konularda bilgi ve belge gönderdikleri biliniyor.
Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüvasıtasıyla İsrail’e gönderilmesi gereken müzekkereler aylarca bekletilmiş; savcılık makamına cevapları bildirilmemiş. Faillerin isimleri de yine mağdurların ve STK’ların çalışmaları sayesinde tespit edilebilmiş ve savcılık dosyasına sunularak davanın açılması sağlanmış. Bu sadece cesaret eksikliğinden ya da İsrail’in karşısında kimse sorumluluk üstlenmemesinden kaynaklanan bir durum da olabilir..
Bu konuda kasıt mı, ihmal mi var araştırılmalı.. Bu işten Dışişleribürokratları mı, Adalet Bakanlığı bürokratları mı sorumlu? Asıl sorumlu kim?
Cumhurbaşkanı Kandil’deki bir İngiliz’den söz ediyor. IŞİD’de de varlar,Ankara’da da.. Kobani de yok mu? Ya da Suudi Arabistan’da!
Evet bir yandan yabancı ülkelerin borazanlığını yapan adamları bulup çıkarmamız gerek.. Bir yandan da şu derin devlet ve paralel yapının üzerine ciddi bir şekilde gidilmesi gerek..
Kayıtdışı ekonominin ve kayıtdışı siyasetin, darbe ve terörün arkasında bu çete ve bu adamların eli-kolu her yere uzanıyor.. Her yerde varlar, onu da bilelim.. Parti, dernek, vakıf, sendika, oda, spor kulübü, tarikat, cemaatfark etmiyor..
Bir de Etyen Mahçupyan’ın geçen gün yazdığı bir konu var.. Savcılık Etyen Mahçupyan’ın ifadesine başvurur mu bilmiyorum, ama iddia ilginç. Tabii sadece Mahcupyan’ın değil, orada adı geçen herkese bu işi sormak gerek.. O heyetteki yabancılar kimler, onu da sormak gerek.. Açık şekilde bir darbe girişimi sözkonusu. Öyle anlaşılıyor ki, Vakıf da bu işin merkez mediası rolü oynuyor.. Bu darbe planına yardım ve yataklık ediyor sanki..
Mahcupyan yazıyor: “Tarih 8 Ocak 2014, yer Mabeyin Restoran. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı üç ayda bir düzenlediği değerlendirme toplantısını yapıyor. Benimle birlikte Zaman gazetesi yazarları Ali Bulaç, Mümtazer Türköne ve Şahin Alpay var. Vakfın yöneticileri yanında tanımadığım bazı misafirler, ayrıca Ergun Özbudun, Fatih Üniversitesi Rektörü Şerif Ali Tekalan ve gazetenin eski yöneticisi Alaattin Kaya da toplantıda. Kabaca yirmi kişiyiz. Herkesin kafasında 17 Aralık sonrasında yaşanmakta olanlar ve olayların nasıl gelişeceği meselesi var. Henüz konuya girilmeden gazeteci arkadaşlarımızdan biriHizmet mensuplarından birine basitçe ‘ne oluyor?’ sorusunu yöneltiyor. Cevap şöyle: ‘Bizde değişen bir şey yok. Bir ay içinde netice alırız.’ ”
Etyen Mahçupyan’ın tesbiti: “Birinci nokta, 17 Aralık dosyalarının içeriği boş olsa da olmasa da, Hizmet hareketinin bu olayı bir darbe girişimi olarak kullandığının sabit olmasıdır. Eğer hükümetin uygulamasındaki antidemokratik unsurlara işaret edilecek ve bunun için toplumdan destek aranacaksa, önce Hizmet hareketi de kendi anti demokratik girişiminin bedelini kabullenmek zorunda. İkinci nokta nifak karşısında sukut edenlerle ilgili… Çünkü Gülen’in söylediği doğruysa Allah onlardan bunun hesabını soracak. Söz konusu toplantıya katılanların yukarıdaki konuşmayı anlamamaları için gerçekten ‘aptal’ olmaları lazım ki böyle bir varsayım pek gerçekçi olmaz.”Mahçupyan’ın son tesbiti şu: “Hizmet’e masumiyet atfederek AKP’yi şeytanlaştırmak isteyen Hizmet içi ve çevresi bilim ‘kullanıcılarına’ ise fazla satır ayırmak gerekmez. Onlar kullandıkları silahla bütünleşme yolunda hızla ilerliyorlar. İnsanın kendini kandırma mahareti arttıkça başkalarını da kandırıyor duygusuna kapılması epeyce çekici ama maalesef hastalıklı ve belki de ölümcül.”
Alman gazetecinin kitabında sözü edilen CIA’dan maaşlı gazetecilerin kim olduklarını merak etsek de, aslında bunların kim olduklarını tahmin etmek zor olmasa gerek.. Yıllarca Almanya’da mediada yayın yönetmenliği yapanAlman gazeteci Udo Ulfkotte geçtiğimiz günlerde yaptığı “CIA için nasıl uydurma haberler yaptığı” itirafı sonrası gündeme bomba gibi düşen bir açıklama daha geldi: “Türkiye’de de CIA ile iş yapan gazeteciler var” dedi. Ayrıca Amerikalıların bazı Türk ve İngiliz gazetecileri okyanus aşırı etkinliklere davet edip, gizli servis ağlarına üye yaptıkları iddiasında bulundu. “Bunlar kim” sorusuna Ulfkotte şöyle dedi: “CIA yanlısı kuruluşlardan Atlantic Bridge’in yıllıklarından birini açın ve Türk gazetecilerin isimlerini arayın. Son on yılın yıllıklarında tekrar eden isimler görürseniz bu insanlara CIA tarafından yaklaşıldığını ve onların da ‘CIA’in Türk dostları’ olduğunu anlayabilirsiniz” dedi! Onlar ABD’nin “iyi çocuklar”ı.. Onlara dikkat! Selâm ve dua ile..
yeniakit