Ahmet Taşgetiren
CHP’yi konuşalım
Öncelikle bilinmesini isterim ki bu bir “yargılama” değildir, “birlikte düşünme” denemesidir.
Çünkü demokrasi ile yönetilen bir ülkede iktidar olur, ama muhalefet de hayati bir öneme sahiptir. Hele ana muhalefetse, yani yarın ülkeyi yönetme adayı ise önemi daha da büyür.
Ana muhalefet partisi olarak CHP ile ilgili ilk sorun, “iktidar adayı” olamamasıdır. Şu anda CHP’ye oy veren vatandaşlarımız bile CHP’nin iktidara gelebileceği umudunu taşımıyor.
O zaman CHP’nin sistem içindeki rolü ne kadar etkili olabilir ki?
Ve o zaman iktidar, hiçbir zaman iktidar ihtimali olmayan böyle bir ana muhalefet rolünden niye tedirgin olsun, daha doğrusu onun söz ve eylemlerine neden itibar etsin ki…
Böyle bir durumdan normalde bu parti kadrolarının rahatsız olması beklenir, ama bu sizin hem bazı konforlarınızı etkilemiyor, hem de rahatsızlık duymayacak bir halet-i ruhiyeye sahipseniz, al gülüm – ver gülüm modunda bir süreç devam edip gidiyor.
Oysa birilerinin “Neden hep böyle?” diye sorması gerekiyor. “Neden toplum bize ülkeyi yönetme sorumluluğu vermiyor?” diye sormak gerekiyor.
Sonuçta bu ülkeyi yönetmeye talipsiniz ve size bu yetkiyi bu toplum verecek. O zaman ya siz topluma benzeyeceksiniz, toplumla iletişim sağlayacak bir dil bulacaksınız ya da toplum değişip sizin dünyasına gelecek.
CHP’yi, 100 yıl önce Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları kurdu. “Ülkeyi düşman istilasından kurtarmak” gibi bir ünvanları vardı. Ama Mustafa Kemal Paşa, hayatı süresince demokrasiye geçemedi.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve daha sonra kendi inisiyatifinde kurulan Serbest Fırka, yine kendi döneminde kapatıldı.
Acaba bu kapatmalarda halkın bu partilere, CHP’den daha çok iltifat edeceği – yöneleceği kaygısı var mıydı? Bence vardı.
Mustafa Kemal Paşa, anlaşılan kadarıyla, yeni bir halk oluşturmayı düşündü. Cumhuriyet o halkın sistemi olacaktı. CHP’nin Tek Parti yönetimi de o halkı oluşturmanın mekanizması…
O halk oluşmalı mıydı, Türkiye için en iyisi o muydu, o halk oluşmadığı için onu tartışamıyoruz.
Oluşmadığını nereden biliyoruz, çünkü çok partili ilk seçimde CHP kaybetti, o zamandan bu yana da halkın çoğunluğunun oyunu alıp tek başına iktidar olamıyor.
Çok partili ilk seçimde CHP’nin başında Mustafa Kemal Paşa olsaydı CHP seçimi alır mıydı? Bunu bilmiyoruz, bunu ancak halkın Serbest Fırka’ya yönelik ilgisi ile ve onun kapatılması ile ölçebiliriz.
Ben zaman zaman şöyle bir soru sordum: Mustafa Kemal Paşa, İstiklal Mücadelesini bu halkla verdi ve savaş kazanıldı. Demek halkla iletişim kurabilirseniz, onu bir savaşın taşıyıcısı haline getirebiliyorsunuz ve başarıya ulaşabiliyorsunuz.
Peki “Halka rağmen halk için” gibi bir radikal mantıkla, bazı noktalarda boğucu özellikler kazanan halkı kökten değiştirme yöntemi yerine, savaş ortamında olduğu gibi halkla buluşarak halkın değişimine öncülük edilebilseydi, CHP ile halk arasındaki mesafe yine de bu kadar açılır mıydı?
Ben bu tarz halkla ilişkileri askeri bir tabirle “Yığınakta yapılan hata” olarak değerlendirdim. Yığınakta yapılan hatanın telafisi zordur diye bilinir askerlikte… Halk perişandı, eğitimsizdi, şuydu buydu… Evet, o halkı eğitmek, tükenmişlikten kurtarmak lazımdı. Ama tepeden bakmadan… Onun mayasını değiştirmek gibi bir bakışla hareket etmeden…
Sonuçta bu halk “Vatan, din, namus, bayrak için…” diye seslendiğinizde, yanınıza koşmuştu. Belki yine “Vatan, namus, bayrak, din” diyerek, bir medeniyet yolculuğuna çıkmak gerekiyordu.
Bence halk, oralardaki tepeden bakışı yüreğinde hissetti. Evet, Tek Parti yönetimleri, bir kesimi etkiledi, ama işte geniş kesimlerle de mesafeler oluştu.
Sanırım o gün bu gündür CHP’nin bu psikolojisi değişmedi. Bugün belki de en dikkat çekici araştırma CHP ile halk kesimlerinin “kesişme noktaları”nı belirlemek olurdu.
Acaba şu an CHP’de bu yönde bir arayış var mı? Mesela 6 Ok’tan birisi “Halkçılık” olduğuna göre “Biz nasıl bir halk için ve halk içinde siyaset yapıyoruz, Türkiye’nin yarınlarını hangi halkla birlikte inşa etmek için yola çıktık?” tarzında bir çaba var mı?
Diyelim seçimlerden bir kere daha -evet bir kere daha- yenilgi ile çıkan mevcut yönetim ya da mevcut yönetimi değiştirerek bir “Değişim” çizgisi oluşturmak isteyenler, desteğine talip oldukları halkın koordinatlarını belirleme yolunda bir hazırlık yaptılar mı?
Bu zaruretin sadece “Değişim” sloganı ile giderilebileceğini düşünmek son derece problemlidir. Tayyip Erdoğan’ı okumak gerekir belki de… Bu sadece “muhafazakâr özellik”le izah edilecek bir durum da değil.
Necmettin Erbakan’ın yapamadığını Tayyip Erdoğan nasıl yaptı, neden yaptı? Orada bile belki muhafazakârlık farkından değil, halkla iletişim farkından söz edilebilir.
Acaba CHP 100 yıl önceki kodlarına dönerse olur mu? Kimileri bu özlemle yazıp çiziyor. Ama 100 yıl önce “Tek Parti yöntemi neden olmadı?”nın cevabı yok burada…
Birebir halkla özdeşleşmezsiniz belki, halkın bazı yönlerinin değişmesini de istersiniz belki, halktan farklı ufuklarınız olur, olmalı belki, ama halkla birlikte yürümeyi başarmak siyasetçinin ustalığının göstergesidir.
CHP’nin en temel sorunu hangi halk için yola çıktığını belirlemektir diye düşünüyorum ben. Nokta.