Abdurrahman Dilipak
Çık şimdi işin içinden çıkabilirsen
HDP ne yapıyor? Bilerek mi, bilmeden mi oluyor bunlar.. Hele şu son muhtar cinayeti neyin nesi.. BDP’den birileri baraj altında kalmak için ne lazımsa yapıyor sanki.. Kandil’de cinsel özgürlük mesajı ya da Soykırım açıklaması gibi.. Her iki açıklamada da zamanlama muhteşem. Türkiye partisi böyle mi olacaklar! Barajı böyle mi geçeceklerini sanıyorlar ya da barajın altında kalmak için mi böyle yapıyorlar, anlaşılmıyor..
1 Mayıs’la Hac kıyaslanır mı? Biri bir din, biri bir ideoloji, siyasi bir tutum.. Birileri için 1 Mayıs ibadetmiş.. Taksim alanı da mabed oluyor o zaman. Yaptıkları iş de ibadet olduğuna göre, ibadet, abd, aynı kökten geliyor. Yani Taksim’e çıkıp kulluk görevlerini yerine getiriyorlar.. Böylece abid: ibadet eden oluyorlar..
Aslında cemevlerinin ibadethane olduğunu söyleyenlere de aynı şeyi söylemek mümkün.
Peki siz kimin kulusunuz. Ya da “abd” olduğunuza göre ilahınız kim.. Daha doğrusu Mabudunuz kim? Bu ibadet, abd, mabud, mabed, abid ne anlama geliyor bilen var mı bunlardan. Cemevlerinin ibadethane olduğunu söyleyenler için de aynı soruları sormak mümkün. Hem “kul”luğu, “abd” olmayı, “abid” olmayı reddedeceksiniz hem de ibadethaneden söz edeceksiniz. Şaka yapıyor olmalısınız, güldürmeyin insanı.. CHP’liler, kendilerini anlatırken, “bir ulusu kul olmaktan kurtarıp onları yurttaş yaptıklarını” söylüyor, bununla övünüyorlardı hani..
Tamam futbol da bir ibadet, stadyumlar da ibadethane sayılsın.. Futbol birileri için, 1 Mayıs’ın birileri için ifade ettiği manadan daha fazla şey ifade ediyor olabilir.
AVM’ler de mabed kabul edilsin, “Tüketim mabedleri.”
Moda salonları da öyle. Süslümanlar, orada vecd içinde kendilerinden geçiyor olmalılar.. İbadetin içini boşalttığınızda, “Kâbe Arabın olsun, Çankaya bize yeter” der çıkarsınız, tek parti dönemindeki “Şairlerin dediği gibi”.. Ya da birileri için Anıtkabir mabed olur çıkar..
Her sene 1 Mayıs bir bayram havasında değil, bir kavga vesilesi olarak kutlanıyor. 1977’den beri bu böyle.. Birilerinin derdi aslında üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Marka krizler icat etmek..
Neyse ki halk bu provokasyonlara destek vermiyor. Bir kısım ideolojik ve politik gruplar, o günü sokağa çıkmak için fırsat biliyorlar… O gün Taksim’e çıkacak bildiri okuyacaklar, slogan atacaklar, konser verecekler o kadar “Mukaddes eylem” dedikleri de bu.. Tehdit edecekler, meydan okuyacaklar, polisle çatışacaklar, vitrinleri parçalayacaklar..
Bu sene seçim de olunca bu işe daha sıkı hazırlandılar.. Paralelciler de destek veriyor.. Malum sermaye de bu işçi eyleminin arkasında.. Paralelden HDP’ye arka kapı ziyareti, herhalde bir gazetecilik refleksinden daha çok şey içeriyor olsa gerekir..
Birileri ve CHP bu tavrından dolayı oy kaybediyor, AK Parti ise bundan dolayı oyunu artırıyor..
Sahi nedir, bu 1 Mayıs.. Bizde ilk kez 1923’te resmi olarak kutlanmaya başlanmış.. 2008’de adı “Emek ve Dayanışma Günü” olmuş. 22 Nisan 2009’da da o gün tatil kabul edilmiş.. Daha çok işçi bayramı olarak kutlanıyor. Sosyalistler bu güne “işçi sınıfı”ndan yola çıkarak Sosyalist bir kimlik giydiriyorlar.. İşin kökü, 1856’ya kadar gidiyor. Avustralya’nın Melbourne kentinde işçiler çalışma saatlerinin belli olması, 8 saatle sınırlandırılması için yürüyorlar..
30 yıl sonra, 1 Mayıs 1886’da Amerikan işçi sendikalarının çağrısı üzerine siyah ve beyaz işçiler Şikago’da birlikte sokaklara çıktılar ve 8 saatlik çalışma saati ve 6 günlük çalışma için ortak eylem yaptılar.. Gösteriler 4 Mayıs’a kadar devam etti ve 4 Mayıs’ta yaşanan şiddet olaylarının ardından 1889’a kadar bu konuda gösteri yapılamadı..
Avustralya’da başlayıp Amerika’ya sıçrayan bu gösteriler 14 Temmuz 1889’da 2. Enternasyonal’de bir Fransız işçi temsilcisinin teklifi ile “Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul edildi ve böylece Sosyalist bir kimlik kazandı.. Daha sonra Sovyetler, Çin Halk Cumhuriyeti, Kuzey Kore, Küba, Nepal, Bolivya gibi ülkeler sahiplendi bu günü. Günümüzde ise Sağ ve Sol sendikaların büyük bir bölümü, bu günü “İşçi bayramı” olarak kutlamaya başladılar.. Kutlama dedikse, sokaklara çıkıp yürüyüş yapıyorlar. Protesto mitingi havasında geçiyor, konserler veriliyor.. Genel olarak kimse, emeğin verimlilik ve kalitesinden, çalışma ekonomisinden, emeğin maliyetinden filan söz etmiyor.. “İşçiyiz güçlüyüz söke söke alırız, yoksa üretimi engelleriz, greve gideriz” havasında şeyler duyuyoruz. İşçi sineması, tiyatrosu, sergiler, sanatsal etkinlikler, paneller filan yok..
Bizde sendikacılık Sosyalistlerin gözünde işçi sınıfının devrimci mücadelesinin aracı, diğerlerinin gözünde ise ücret sendikacılığı.. Gerçek bir sendikacılıktan genel olarak uzaklarda duruyoruz.
Kendi fikirleri ve güçleri ile değil, Taksim’de kavşakları kapatarak güç temerküz ederek ve çatışarak varlığını gösterme gayretindeki bir örgütsel bir meydan okuma faaliyeti olarak görülüyor 1 Mayıs.. Bayram falan değil, korku ve panik havasının doğmasına vesile olan bir gün bu haliyle.. Gerçekten işçi, emek bayramı olarak kutlansa, herkes kabullenir bu günü. Ama birileri sanki iktidar ve toplumla inatlaşmaktan zevk alıyor. Daha çok da sol sendikaların, muhalefet grupları, anarşist, Marksist, aykırı, asosyal örgütlerin ve grupların sahne almaya çalıştıkları, 1 Mayıs’ı paravan olarak kullanmak isteyen grupların ortak bir güç gösterisi vesilesi gibi sanki..
Seçime doğru ısınma turları bitiyor.. Tencerenin yuvarlanıp, kapağını bulacağı seçim, başlıyor. Selam ve dua ile..
yeniakit