Coşkun'dan "Mahalle Baskısı" Deşifresi

Coşkun'dan "Mahalle Baskısı" Deşifresi

Eski Mahalleli Coşkun'dan "Mahalle Baskısı" Deşifresi..

Hürriyet-A. Hakan Coşkun

Mahalle baskısına dair yazılmamış birkaç şey


Bir haftadır Rusya’nın en güzel kentinin soğuk caddelerinde Gogol üstadımızın meşhur paltosuna sığınıp, "Ah azizim Akaki Akakiyeviç! Ah azizim Akaki Akakiyeviç" diye mırıldanıp duruyordum...

Ama işte "Bir haftalık kısa bir ara"nın ardından, sayıklamalara ve mırıldanmalara asla fırsat tanımayan çılgın memleketimize dönmek durumda kaldım...

Ve gördüm ki...

Kısa bir süre öncesine kadar sadece ilgililerin ilgilendiği "mahalle baskısı" tezi, çılgın memleketimizde şimdi Hülya Avşar’dan Seda Sayan’a herkesin diline düşmüş.

Bir haftalık kısa bir süre içinde şu mavi gök altında ve şu kara toprak üstünde "mahalle baskısı" konusunda, neredeyse söylenmemiş söz, ortaya atılmamış tez kalmamış.

Ama yine de...

"Mahalle baskısı" denilen olayı, bu zamana kadar derinden yaşamış ve içselleştirmiş bir şahsiyet olarak bana da söylenecek birkaç söz bırakılmış.

Ben de işte o "söylenmemiş" birkaç sözü söylemeye çalışacağım.

* * *

Ey laikler! Ey laikçiler!

Ya da kendilerini "İslami camia" dışında görenler!

Ey "Şeriat gelecek/Çok kötü olacak" diye korkanlar!

Ey kentlerin merkezlerinde "Şekerim acaba bu kış şeriat gelir mi?" diye politik muhabbetlere koyulanlar!

Ey Ruhat Hanım’lar! Ey Oktay Bey’ler!

Lütfen biraz sakin olun...

Çünkü...

Adına "mahalle baskısı" denilen şey, sizi ya da sizin gibileri değil, esas olarak "mahallenin çocukları"nı ilgilendirmektedir.

Bilir misiniz, nice mahalle çocuğu, yıllardır mahalle baskısı altında nasıl da inlediler...

"Camia" güçsüzken, mağdurken, üzerinde başkalarının hayatını kontrol altına alma kuşkusu taşırken, iktidardan uzakken işler bir nebze olsun iyiydi...

Çünkü...

Camianın ileri gelenleri, kendilerinin ne şeker, ne demokratik, ne hoşgörülü, ne anlayışlı, ne zararsız insanlar olduklarını kanıtlamak için ipleri gevşettikçe gevşetmişti.

Gevşeyen ipler nedeniyle...

Hayat biraz başka türlü akardı camiada...

Özeleştiri yapılırdı...

"Biz de amma uçmuşuz birader" denilirdi...

Sertlikler törpülenir, ayaklar yere basardı...

Camia içindeki beyinsizlere sıfır tolerans gösterilirdi...

* * *

Ancak...

Yüzde 47’lik bir güç ortaya çıkınca...

Hele o güç, türbanı Çankaya’ya çıkarmayı başarınca...

Bir de üstelik darbe falan da olmayınca...

Öyle bir hava esmeye başladı ki camiada...

Mahallenin çocukları yine baskı altına girmeye başladı...

"Ne yani? Bu kadar oy aldık, bir de eskisi gibi hoşgörülü, sevimli, şeker olmak durumunda mı kalacağız? Kendi mahallemize bile çeki düzen veremeyecek miyiz?" havası yayılmaya başladı...

Özeleştiri yapana "sürtük" dendi...

Kendine dindar diyen adamların edepsizliklerini yazana "mürtet" dendi...

En küçük bir farklılık belirtisi gösterene "kendine gel" uyarısı yapıldı.

Yani...

Kendi mahallesinin çocuklarına hayatı zindan eden bir tutum aldı başını gitti...

Bu tutum, gücünü yüzde 47’nin sağladığı "sosyal moral"den aldı...

Ancak bu tutumu diriltenler, "mahalle dışındakiler" için bir baskı mekanizmasının uygulanmasının imkansızlığının da farkındalar.

Bu yüzden mahallenin çocukları üzerine abanmaktalar!

* * *

Bu abanma, gözle görülür, elle tutulur, somut bir abanma değildir.

Sloganı "Her şey serbest ama sıkıysa yaşa" şeklindedir.

Mahalle halkı, nelerin yapılabileceğini, nelerin yapılamayacağını gayet iyi bilir...

Mahalleden kaçış da imkansızdır.

Kaçarsan "mürtet" derler, kaçmazsan "katlanmak" gerek...

Kendi dindarlıklarını, mahallenin kadınları üzerinden ifade etmeye meraklıların hüküm sürdüğü bir "camia"da, kadınların durumu daha da vahimdir.

Türbanınla kaçsan, "türban görünce şeytan görmüşe dönenler"in arasında kendini daha da kötü hissedersin...

Türbanınla kalsan, susmak ve yutkunmak zorunda kalırsın.

* * *

Kısacası...

Kendi mahallelerinin korunaklı yaşamında gel keyfim gel yaşayanlar...

"Acaba bir gün gelir de bizim mahalle baskı altına alınır mı?" diye korkanlar, hiç merak etmesinler!

Bu memlekette kendilerini koruyan mekanizmalar hayli fazladır.

Mühim olan, yıllardır gevşek ya da sert, "mahalle baskısı" altında inim inim inleyen mahallenin çocuklarının zaten yaşamakta oldukları baskıdır.

Yani Başbakan Tayyip Erdoğan, "Kadınlar korkmasın" diyerek Meral Tamer’lere, Ruhat Mengi’lere falan sesleneceğine...

"Kadınlar korkmasın" diyerek Ayşe Böhürler’e, Nihal Bengisu’ya falan seslenmelidir.