Çözüm Sürecinden Dönen Kaybeder

Çözüm Sürecinden Dönen Kaybeder

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Irak ile ilişkiler, PYD'nin Suriye'deki faaliyetleri, Çözüm süreci ve Kosova gerilimi ile ilgili açıklamalarda bulundu.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "PYD, Kürtleri tümüyle kendisinin temsil ettiğini söylüyor. Hayır, temsil etmiyor. Aksine PYD'nin baskısından son derece rahatsız olan gruplar var" dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, TRT 1'de katıldığı "Enine Boyuna" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı. İçeride alışılmış tehdit algısına dayanan statükoyu değiştirmenin yolunun demokratikleşme olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, halka daha çok güvenmek ve halktan desteğini almış bir siyasi iktidar gücünü kullanmanın önemine değindi. Davutoğlu, son demokratikleşme paketinin daha önce tehdit gibi algılanan unsurların tehdit olmadığını, aksine çoğulculuk ve özgürlük alanı içinde Türkiye'ye prestij katan unsurlar olduğunu ortaya koyduğunu belirterek, "Aslında çok önce atılması gereken adımlar atıldığı zaman, toplumda oluşturulan tehdidin nasıl yapay bir tehdit olduğu ortaya çıkıyor" ifadesini kullandı.

Irak ile ilişkiler

Davutoğlu, Türkiye-Irak ilişkilerine ilişkin olarak, "Bazen ilişkileriniz çok iyi seyrederken belli noktalarda inişler çıkışlar yaşanabilir, bu çok doğal" diyerek, son dönemde ikili ilişkilerin bozulduğuna dair iddialarla ilgili şunları kaydetti:

"Suriye'deki gelişmelerle paralel olarak Irak'ta yaşanan bazı iç gelişmelerle ilgili Türkiye'nin bütün tarafları mümkün olduğunca sürecin içinde tutma çabasının yanlış anlaşılması diyebiliriz. Bizim hiçbir zaman Irak'ta herhangi bir kesimi bir kesime karşı tuttuğumuz, teşvik ettiğimiz veya bir kesime karşı tavır almamız söz konusu değil."

PYD'nin Suriye'deki faaliyetleri

Davutoğlu, PYD'nin Suriye'deki faaliyetleriyle ilgili olarak, Türkiye'nin ne Irak'ta ne Suriye'de Kürtlerin haklarıyla ilgili bir meselesi olduğunu belirterek, "Ancak PYD Kürtleri tümüyle kendisinin temsil ettiğini söylüyor. Hayır, temsil etmiyor. Aksine PYD'nin baskısından son derece rahatsız olan gruplar var. Bu gruplar da gelip bizden destek istiyorlar" diye konuştu.

Türkiye'nin PYD ile Suriye muhalefetinin birleşmesini arzuladığını ifade eden Davutoğlu, Türkiye'nin PYD'den beklentilerini, "Suriye rejimi ile ilişkileri kesmeleri, Suriye Ulusal Koalisyonu ile entegre olacak şekilde müzakere yürütmeleri ve seçilmiş Suriye Parlamentosu oluşana kadar hiçbir de facto oluşumuna yönelmemeleri" olarak sıraladı.

Davutoğlu, Türkiye'nin El-Kaide'ye yakın gruplara ise herhangi bir biçimde destek vermesinin söz konusu olmadığını söyleyerek, "Bu unsurların kendine alan bulamaması için de Suriye'deki krizin bir an önce çözülmesi ve Suriye'de kamu otoritesinin oluşması lazım" dedi.

Negatif domino etkisi

Bakan Davutoğlu, Türkiye’nin geçirdiği değişim sürecinin bölgede pozitif bir domino etkisi yaptığını, buna karşılık Suriye’de muhalefetin kanlı yöntemlerle bastırılmasının ve uluslararası toplumun buna karşı sessiz kalmasının bölgede “negatif bir domino etkisi” yapmaya başladığını vurguladı.

Türkiye’nin Ortadoğu’daki değişim ve dönüşümlere ilkeli ve vizyoner tepki verdiğini kaydeden Davutoğlu, “Kimseyi karşımıza almadan etik ve doğru duruşu uygulanabilir siyasete dönüştürmeye çalışıyoruz” dedi.

Davutoğlu, Türkiye’nin ilkesel tavrında değişiklik olmadığının altını çizdi.

İran’a yönelik angajman

Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra İran'ın kendi içinde değişim yaşadığını vurgulayan Davutoğlu, 2010 yılında yapılan Tahran Anlaşması’nın ABD yönetimi tarafından değerlendirilmediğini, değerlendirilmesi halinde bugünkü angajmanların o günlerden başlayarak bölgedeki riskleri bertaraf etmiş olacağını ifade etti.

Davutoğlu, Türkiye’nin bölgede tansiyonun düşmesinden ve sosyal hareketlerin sosyal seyrine oturmasından yana olduğunu ve bu yöndeki gelişmeleri teşvik etmeye çalışacağını söyledi.

Çözüm süreci

Bakan Davutoğlu, “Çözüm süreci”ne ilişkin bir soru üzerine, sürecin sabır ve dirayet gerektirdiğini belirtti.

Sürecin politik ve psikolojik boyutları olduğunu, özellikle psikolojik boyutun çok önemli olduğunu ifade eden Davutoğlu, bu tür süreçlerden her aktörün kendine göre pozisyon aldığını ve zaman zaman aktörlerin tansiyonu yükseltip düşürdüğünü kaydetti.

Çözüm sürecini nehrin karşısına geçmeye benzeten Davutoğlu, “Bu süreç, akan bir nehrin karşısına geçerken yaşanan psikolojik değişimi yansıtıyor. Nehrin yarısına kadar gelmişseniz, karşıya geçmek geriye dönmekten daha avantajlıdır. Çünkü geriye dönmenin riski, en az karşıya geçmek kadardır. Şimdi psikolojik olarak nehrin yarısını geçtik” dedi.

“Nehirden geriye dönenler kesinlikle kaybedecek”

Çözüm sürecinin Türkiye’nin her tarafında pozitif bir süreç oluşturduğunu kaydeden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Nehirden geriye dönenler kesinlikle kaybedecekler. O bakımdan sabırla dirayetle süreci yürütmek lazım. Toplumsal aidiyet bağının gittikçe güçlendiği kanaatindeyim. Bu konuda kimsenin tereddüt etmemesi lazım. Tansiyonu yükselterek ‘ne tür tavizler alırım’ diye düşünenler olacak. Ama bizim süreci basiret ve sabırla yürütmemiz lazım. Son demokratikleşme paketi de Başbakanımızın iradesini ortaya koymuştur. Artık bu kadar yaptık burada bitti denmiyor. Hep beraber bu ülkenin geleceğini şekillendirmemiz lazım.”

Ayrılıkçı bir hareketin politik bir bütünleşmeyi hedef alan sürecin parçası olmasının kolay olmadığını da aktaran Davutoğlu, karşılıklı diyaloğun sürmesi halinde olumlu gelişmelerin yaşanacağını söyledi.

Kosova gerilimi

Bakan Davutoğlu, Türkiye ile Sırbistan arasındaki “Kosova” gerilimi hakkında yöneltilen bir soru üzerine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta Kosova Havaalanı’nda yaptığı konuşmada “Kosova ikinci evimizdir” ifadesinin bazı milliyetçi gruplar tarafından çarpıtıldığını kaydetti.

Bu sabah Sırbistan Dışişleri Bakanı İvan Mrkiç ile telefon görüşmesi gerçekleştiğini aktaran Davutoğlu, Başbakan Erdoğan’ın Prizren ve Priştine’de yaptığı konuşmaların bütün olarak ele alındığını söyledi.

Başbakan Erdoğan’ın ifadelerinin Sırbistan’daki bazı milliyetçi çevreler tarafından çarpıtıldığını belirten Davutoğlu, konuşmalarda, Balkan halklarının ortak geleceğinden bahsedildiğini ve herhangi bir halkın diğeri karışışında ayırt edilmediğini vurguladı.

“Türkiye Kosova’dır, Kosova Türkiye’dir gibi” yakınlık ifade eden bir cümlenin, “Türkiye’yi yayılmacı ve Neo Osmanlıcı bir yaklaşım içindeymiş gibi” Sırpçaya çevrildiğini ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Ben değerli dostuma da söyledim. Biz Belgrad’a geldiğimizde Belgrad bizim ikinci evimiz deriz. Bunu doğal olarak söyleriz. Belgrad da Prizren ve Priştine gibi çok sevdiğimiz şehirlerdir. Sırp halkı da Arnavutluk halkı da dost olarak gördüğümüz ve ilişkileri geliştirmek istediğimiz bir halktır. Bazen konuşmanın bütünden kopartılan ifadeler kriz sebebi gibi gösterilebilir. Bunları aşmak bakımından yeterli tecrübemiz var. Hepimiz, Sırbistan da biz de Kosova konusundaki görüş ayrılığımızın farkındayız. Her iki taraf da bu ayrılığı kabul ederek bu ilişkileri yürütüyor. Ancak hiçbir zaman Türk, böyle yayılmacı nostaljik bir dil kullanmaz. Ancak yakınlığı ifade etmek için en sıcak ifadeleri kullanırız. Sayın Başbakanımız da yakınlığı ifade eden bir dil kullanmıştır."

Davutoğlu, Türkiye’nin, Belgrad-Priştine diyaloğuna destek vereceğini ifade etti.

AA