Abdullah Büyük
Daraltılmış kulluktan, genişletilmiş kulluğa geçiş
Rabbimiz kullarını, ferd, aile, toplum, millet, ümmet, devlet vs. konularda, alanlarda imtihan eder. İmtihanın boyutunu, zamanını, miktarını, cinsini de O belirler. Allah haliktir, kul ise kasib, yani Allah yaratır, kul ise çalışır. Değişmez yasalarından biri de “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır” gerçeğidir.
Yine Rabbimizin kudret elinde tuttuğu günler vardır. İbrahim Suresi ile Casiye Suresinde “Eyyümullah” yani Allah’ın günleri ifadesi geçer. Bu günler, zafer ve mağlubiyet günleridir. Bedir zaferi nasıl Rabbimizin zafer günlerinden biri ise, Uhut mağlubiyeti de Rabbimizin günlerinden biridir.
Yani Kur’an ifadesi ile Yüce Allah, günlerini, insanlar arasında dolaştırır. Yeter ki bu hassas gün ve zamanlarında, insan, Rabbi ile irtibatını askıya almasın. Muhammet İkbal’in şu sözü, bir Müslüman için dikkate alacağı bir sözdür: Kader, Allah ile insan arasında yaşanan ortak bir süreçtir.”
Bu tespitlerimize paralellik arz eden bir başka konu vardır ki, o da, Rabbimize ait olan isim ve sıfatların iyi anlaşılması ve kabil edilmesidir, iman edilmesidir.
“Allah darlık da verir, bolluk da verir.” Bakara Suresi/245
Mekke dönemine baktığımızda, cahili sistem, Müslümanlara baskı yaptı. Nice insanlar aç bırakıldı, işkenceye tabi tutuldu, akla hayale gelmeyen baskı-dayatmalar yapıldı. Ne var ki sahabeden hiçbir Müslüman kadın-erkek olsun, taviz vermedi. Dimdik ayakta kalmayı başardılar ve kıyamete kadar gelecek tüm insanlığa örnek oldular.
Daha sonra Hicret yolculuğu başladı. Medine’ye hicret ettiler. Ne var ki, İbn Abbas’ın (r.a) ifadesi ile muhacirlerden bazı sahabeler az da olsa taşa toprağa, bağ-bahçeye yöneldiler. Bunun üzerine, Hadid Suresi indi. İlgili surenin 16. âyeti, sahabe içinde bazı insanları azarladı. Bu azarlamaya, teşvik azarlaması ismi verilmiştir.
Yani Mekke’de tüm baskı ve zulme rağmen, daraltılmış kulluk ortamında hiçbir sahabe taviz vermezken, Medine’ye hicret eden bazı Müslümanlar, küçük çaplı da olsa dünya nimetlerine temayül ettiler…
Buradan gelelim ülkemiz Müslümanlarına… Bir zamanlar sakalımızdan, bıyığımızdan, örtümüzden, namazımızdan, cumamızdan, makalelerimizden, yeşil sermayeden, başörtümüze kadar suçlanan, hapse giren, tutuklanan, baskı altına alınan Müslümanlar, boyun eğmedi. Geri adım atmadı. Yani daraltılmış kulluktan hiçbir Müslüman geri adım atmadı.
Ne zaman ki genişletilmiş kulluk dönemine girdik, sorumluluklarımız ve görevlerimizin içine adeta virüs girdi. Ulaşım, iletişim imkânlarını, yatırım, finans, maaş, ücret vs. gibi alanlarda galip gelenlerimiz ve mağlup olanlarımızın hal ve gidişatı, genişletilmiş kulluk kimliğimizi zedeledi. Başörtüsüyle dimdik ayakta olan kızımız, yeni kıyafeti ile sosyal medyaya mağlup oldu. Kadın-erkek ihtilatları tavan yaptı. Nişanlanmış gençler, nikâh müessesesini devre dışı tutmaya başladı. Her şey mubah, her şey caiz oldu.
Bu gidişatı durduracak, çağdaş bid’atları ıslah edecek tek çaremiz vardır. O da, ahret gününe olan inancımızı kuvvetlendirmektir. Daraltılmış kulluktan, genişletilmiş kulluğa geçişte, rabbimizin el-Basit ismi devre dışı tutulamaz. Genişletilmiş kulluk birimlerimizi elimizden kaçırırsak, bir daha toparlayamayız. Bir nevi İslam aleminin tek umudu olan ülkemizin gidişatı, yine rabbimizin ve Resulümüzün onayladığı ölçülerle asil ve asıl yürüyüşüne dönmelidir, vesselam…
PEYGAMBERİMİZDEN BİR HADİS VE BİZE DÜŞEN SORUMLULUK VE VAZİFELERİMİZ;
Ebu Hureyre (r.a) diyor ki: Rasûlûllah (s.a.v.) şöyle buyurdular:
“Kimin namus veya herhangi bir konuda kardeşine yaptığı bir haksızlık varsa, altın ve gümüşün fayda vermeyeceği gün gelmeden önce ondan helallik dilesin. O gün geldiğinde iyiliği varsa yaptığı haksızlık kadar iyilik ondan alınır, iyiliği yoksa haksızlık ettiği kardeşinin kötülüklerinden alınarak ona yüklenir.” (Buhârî. Mezalim, 10 (2449))
1. Bu dünyada her ne olursa olsun kul hakkına girmemeliyiz.
2. Kul hakkının hesaplaşması ahirette olacaktır. O yüzden bu konuda çok dikkatliolmalıyız.
3. Zira ahirette para pul, mal mülk hiçbir şey geçmez.
4. Dikkat etmeyerek kul hakkına girmişsek ne pahasına olursa olsun bu dünyada kardeşimizle helalleşip gönlünü almalıyız. Helalleşmeyi mizan başına bırakmamalıyız.
GÜNLÜK HAYATIMIZDA PRENSİPLER VE FIKHİ KAİDELER:
Horasan’a gidip tebliğde bulunmak, Mekke’de ikamet etmekten, senin için kazançlıdır. Süfyan-i Sevri.
Nafile oruçları tutmak için dini bir mecburiyet yoktur, fakat bu oruçların bozulmaları halinde kaza edilmeleri vaciptir.
Zayıf hadisler ibadete yönelik ise amel edilir. İtikadi alana yönelikse, amel edilmez.
Namazın sünnetleri tevatürle gelmiştir, inkâr eden küfre varır.
Bir hanım hayızdan kesilse bile, kocası öldüğünde 4 ay on gün geçmeden bir başkası ile nikâhlanamaz, caiz değildir.
yeniakit