Ahmet Taşgetiren
Dava üzerine
The Independent haber sitesi adına Cihat Arpacık, “Dava” konulu bir dosya hazırladı. Sorular sordu. O dosyaya verdiğim cevabı bu PAZAR yazısında Karar okuyucusu ile paylaşmak istedim:
Benim anladığım çerçevede “dava”, ya da yenilerde belki biraz daha modern ifade arayışının ürünü olarak “misyon” islâmi muhitler açısından “İslam’ın yaşanabildiği bir dünya inşa etmek” anlamına geliyor. “Dünya” derken bunu kişisel yaşama alanından çok geniş coğrafyalara kadar ilerletmek de bu “dava” kapsamına giriyor. Dolayısıyla insanlar kendi kişisel yaşama çerçevesini İslam’a göre biçimlendirmeyi de “dava” olarak anlayabilirler, küçük – büyük grupları, siyasi, sosyal, kültürel, ya da inanç birliktelikleri halinde bir “dava” etrafında buluşturabilirler.
“Dava” ya da “misyon”un illa dini ya da islami olması da şart değildir. Her türden inanç, hatta inançsızlık dahi “misyon” haline gelip kişi ya da grupları motive eder, güdüler, heyecan yükleyip, hareketlendirebilir.
Türkiye söz konusu olunca “İslam” etrafında da “dava” oluştuğu bir gerçektir. Kurulu düzenin İslam’a göre yaşama alanını kısıtlaması ölçüsünde “dava bilinci”nin bilendiği de bir gerçektir. Bir anlamda “laikçilik davası”, Cafer Marangoz’un geliştirdiği teori (1) ile ifade edersek karşıt bir “tutuşma”ya yol açmış, toplumda tabii halde yaşanan dini duygu bir “dava” konusu haline gelmiştir.
İslami kesimler için “Dava” bir özgürlük arayışı mıdır, yoksa islami bir toplum inşa etme yolundaki çabanın adı mıdır? Belki ikisi de vardır, daha doğrusu, özgürlük arayışının içinde bir vakitte islami bir toplum inşası umudu bulunmaktadır.
Belli ki böyle bir misyon kimsenin tekelinde değildir, olamaz.
Böyle bir misyonun şu veya bu kişiye – gruba diğer tüm kişi ve grupları kendine tabi kılma hakkı vermez.
Ancak “misyon tekeli”nin bir tür iktidar – güç ve dahi “rant” sağladığı durumlarda bu tarz iddiaların ortaya çıkacağını öngörmek kaçınılmazdır. “Dava sahibi görünme”nin risk taşıdığı durumlarda ise, genelde birilerini “kurban vermek” tercih edilir. Aslında “dava” için yola çıkan insanların kimi dönemlerde -siyaseten- bir tür “gömlek çıkarma” eylemine başvurduğu, sonra yine -siyaseten- gömleğe sahiplenme çabasına giriştiği de bir vakıadır.
“Dava” teoride, değerlere sadakati gerektirir, çünkü o değerler için yola çıkılmıştır, ama “Dava” sahibi rolündeki insanların iktidar sarhoşluğu içinde “rant batağı”na saplanmalarının “davayı ıskalamak” gibi hatta “davaya ihanet” gibi tavırlara sürüklenmeleri ve arkalarına takılan kitlelere karşı bu sapmaya “meşruiyyet gerekçesi” üretmeleri de söz konusudur.
Dava için yola çıkanlar, kendi içlerinde bir denetleme - arınma mekanizması oluşturamazlarsa, gücü eline geçirenin her şeyi belirlediği durumlar ortaya çıkarsa, “dava”nın akıbeti meçhullere doğru yol almaya mecbur kalır. Kimi sol oluşumlarda “Dava adına” diye gerekçelendirilerek iç infazların gerçekleştiği de bir vakıadır. (Dostoyevsky’nin Cinler’inde bunun için çok çarpıcı örnekler vardır.)
“Dava”ya, herhangi bir dava için yola çıkanlar bir tür “kutsiyet” atfederler. Seküler davalarda bile bu böyledir. Çünkü “tutuşma” öyle gerçekleşir. Onun için herhangi bir dava için “tutuşanlar” bilinç kaybına uğramamalı, daha çok güncel ifadeyle “akıllarını kiraya vermemelidirler.”
Siyasi partiden kopan birine, geride kalanlar “davaya ihanet ettin” derler, buna karşılık ayrılanlar da “terkedilen yerde davadan eser kalmadığı için ayrıldıkları”nı söylerler. Kararı tarih verir. Yazıyı Cafer Maranngoz’un “Sosyal Tutuşma” kitabının girişinden bir bölümle tamamlamak isterim:
“İnsan niçin beynini, büyük adam, önder, üstad, lider, şeyh, hoca gibi sıfatlarla yüceltilen insanların kullanımına bırakır? İnsan niçin rüya, keşif, zuhurat ve mehdi gibi kavramları istismar edenlerin arkasından gider? İnsan niçin düşünce ve davranışlarını başkalarının kontrolüne bırakır? İnsan niçin aşık olur? İnsan niçin davranış bağımlısı olur? İnsan niçin terörist ve canlı bomba olur? İnsanımızı ve özellikle gençlerimizi negatif sosyal tutuşmalara karşı nasıl koruyabiliriz? Daha da çoğaltabileceğimiz benzer sorular aklınıza geliyorsa, hiç şüphesiz ki bu kitap sizin içindir.”
1. Cafer Marangoz, Sosyal Tutuşma (Tutuşmuş Beyinler İçin Yeni Bir Teori), İstanbul Tıp Kitabevi