'Demirel, 367 dayatmasının başındaydı'
Türkiye 27 Nisan 2007 tarihinde bir e-muhtırayla karşılaştı. O dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimleri için özellikle DYP ve ANAPın Meclise girip girmeyeceği, 367 tartışmaları oldukça alevlenmişti.
Dönemin DYP milletvekili Ümmet Kandoğan ise partisini Meclis'e girerek demokratik bir tavır sergilemek konusunda ikna etmeye çalışmıştı. Kandoğan, bunun üzerine birçok kesimden ölüm tehditleri aldı. Kandoğan, o dönemin ayrıntılarını analitikbakis.com'a anlattı. İşte o söyleşi"
Analitik Bakış: 2007 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi için yeterli olduğu iddia edilen 367 rakamı hakkında yapılan tartışmalarla ilgili ANAP ve o dönemdeki Doğru Yol Partisi (DYP) meclise girme konusunda git-gel yaşadı. Ardından da 27 Nisan'da e-muhtıra geldi. O dönemin yakın tanığı olarak neler yaşandığını bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Ümmet Kandoğan: Öncelikle şunu söylemek isterim ki, ben milletvekili Ümmet Kandoğan olarak cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme geldiği günden itibaren Meclis'e girmemiz gerektiğini ifade ettim. Bu görüşlerim iki gazetede de yer aldı. Sabah Gazetesi köşe yazarı Muharrem Sarıkaya, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden yaklaşık 50 gün önce bu konuyla ilgili benim görüşlerimi sordu. O günlerde 367 dayatması yeni çıkmıştı. Kendisine şunu söyledim: "367 bir dayatma olarak Meclis gündemine getirilirse ben milletvekili olarak bu dayatmaya karşı çıkar, meclise girerim." Muharrem Sarıkaya bunu köşesinde yazdı. 50 gün önce daha aday bile belli değildi. Yani Muharrem Sarıkaya kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı belli değilken bunu köşesinde yazdı.
Yine Star gazetesinden köşe yazarı Hadi Özışık da beni telefonla aradı. O da sordu aynı şeyi ben ona da aynı şeyi söyledim. "Bir dayatma söz konusu olursa, 367 şartı aranacak olursa bu dayatmaya karşı ben Meclis'e girerim" dedim ve Star Gazetesi köşe yazarı Hadi Özışık bunu köşesinde yazdı. Yani 367 şartı Türkiye gündemine düştüğü andan itibaren görüşüm; dayatma karşısında Meclis'e girilmesi yönündeydi ve ben bu sürecin sonuna kadar görüşümü muhafaza ettim.
DYP'de Mehmet Ağar da başlangıçta aynı görüşteydi. "Meclis'in toplanması için 184 yeterli, cumhurbaşkanlığı seçimleri Meclis'te başlayıp mecliste bitmeli. Eskiden askerler darbelerle amaçlarını gerçekleştirirlerdi. Şimdi 367 şartını getirerek Türkiye'de bir hukuk darbesi yapmak istiyorlar" diye Mehmet Ağar'ın kamuoyuna müteaddit kere açıklamaları var. Başlangıçta 367 dayatmasına Mehmet Ağar da karşıydı. Fakat bu sürecin sonuna doğru Mehmet Ağar'ın üzerine çok değişik kesimlerden çok ağır baskılar oldu. Kamuoyu birçoğunu biliyor.
MECLİS'E GİRİLMEMESİNDE DEMİREL ÖNEMLİ ROLE SAHİPTİR
Analitik Bakış: Özellikle Süleyman Demirel'in adı çok ön plana çıkıyor?
Ümmet Kandoğan: Tabi tabi" Yani Süleyman Demirel'in Meclis'e girilmemesi konusunda Mehmet Ağar'ın üzerinde çok yoğun baskıları olmuştur. Ben bunların birçoğuna şahidim. 23 Nisan günü Süleyman Demirel'le Mehmet Ağar'ın benim yanımda bir telefon görüşmeleri var. Konu cumhurbaşkanlığı seçimleri ve konuşmalar Meclis'e girilmemesi yönünde. Süleyman Demirel karşı tarafta bu konudan bahsederek bir şeyler söyledi ki, Mehmet Ağar da "Bizde aynı görüşteyiz. Meclis'e girmeyeceğiz. AK Parti'ye koltuk değneği olmak istemiyoruz" gibi cümlelerle cevap veriyordu. Ve akşamüzeri Güniz Sokak'ta Demirel'in evinde tekrar randevulaştılar. Konu yine Cumhurbaşkanlığı seçimi...
Süleyman Demirel yine Genel İdare Kurulu üyelerimizden bazıları ile bizzat görüşerek onların görüşlerinin Meclis'e girilmemesi yönünde değişmesinde son derece önemli role sahiptir. Mesela çok canlı bir örnek verebilirim: Orhan Keçeli partinin Genel Başkan yardımcısıydı. Orhan Keçeli 24 Nisan akşamı saat 23.00 sıralarında beni aradı. "Ümmet Bey, Meclis'e mutlaka girmemiz lazım. Parti tabanı girilmesini istiyor. Girmezsek bunun faturasını biz öderiz. Halka bunu anlatamayız." şeklinde ifadeler kullandı. "Mehmet Ağar'la siz çok yakın ilişki içerisindesiniz. Mehmet Ağar'ı mutlaka ikna edin" diye telefonla arayan Orhan Keçeli ertesi günü Ankara' ya GİK toplantısına geliyor ve sabahleyin Süleyman Demirel'le görüşüyor.
Görüştükten sonra öğleden sonraki toplantıda aynı Orhan Keçeli tamamen tam ters şeyler söylüyor. Yani bir gece önce beni telefonla arayıp "Meclis'e mutlaka girmemiz lazım. Bu konuda gayretli olun" diyen kişi, sabahleyin Güniz Sokağa gidip Süleyman Demirel'le görüştükten sonra geldiği Genel İdare Kurulu toplantısında sakın Meclis'e girmeyelim şeklindeki düşüncesini orada yüksek sesle ifade eden birisi. Yani bu ve benzeri örnekler var. DYP'nin Meclis'e girmemesinde Süleyman Demirel çok aktif bir şekilde rol oynamıştır. Biliyorsunuz o dönemde silahlı kuvvetlerin her kademesinde Meclise girilmemesi ile ilgili olarak hem DYP'ye hem ANAP'a yoğun baskılar yapılmıştı.
ORDU, AĞAR VE MUMCU'YA BASKI YAPTI
Analitik Bakış: Erkan Mumcu'ya ordudan bir takım baskılar geldiği sonradan ortaya çıkmıştı. Sizin o konuda bilginiz var mı?
Ümmet Kandoğan: Hem Mehmet Ağar'a hem Erkan Mumcu'ya. Ben o günlerde bunu yüksek sesle televizyonda dile getirdim. Bütün baskılara o dönemde herkes itiraz ediyordu ama işte bir kuvvet komutanının telefon kaseti ortalıkta dolaşıyor. Biliyorsunuz, "Erkan Mumcu'ya girmeyin dedim, girmedi" diyor ve telefonda ağır sözler söylüyor. Yani Mehmet Ağar'a da aynı şeyler olmuştur. Onlarca değişik kişi tarafından Mehmet Ağar'a da Meclis'e girilmemesi yönünde silahlı kuvvetlerin değişik kademelerindeki emekliler de dahil olmak üzere aramalar olmuştur. Mehmet Ağar üzerinde büyük bir baskı vardı. Bunlar zamanla ortaya çıkacak. Bakın ben 2 yıl önce ilk bunları ortaya attığımda itiraz ettiler. Şimdi ses kasetleri ortaya çıkmaya başlayınca benim haklılığım ortaya çıkıyor.
Biliyorsunuz silahlı kuvvetler tarafından 27 Nisan gecesi e-muhtıra yayımlandı. Şimdi bütün dünya kamuoyuna açık bir şekilde cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale eden bir e-muhtırayı aleni bir şekilde gördük. Bütün dünya gördü. Şimdi aleni bir şekilde bunu yapanların kapalı kapılar arkasında neler yaptığını zaman içerisinde öğreneceğiz. Ortaya çıkacak bunlar" Yani o dönemdeki bu cumhuriyet mitinglerini hatırlayınız. O cumhuriyet mitinglerini organize eden insanlar, cumhurbaşkanlığı seçimlerini engellemeye çalışanlar, Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi için kampanyalar düzenleyen insanların bir kısmının bugün Ergenekon'dan tutuklu olduklarını hepimiz biliyoruz.
Yani o dönemde Türkiye üzerinde çok büyük oyunlar oynandı ve ben bir milletvekili olarak bu oynanan oyunları bozmak için elimden gelen gayreti gösterdim. 27 Nisan günü de biliyorsunuz partiye rağmen Meclis'e girdim ve Meclis'te de o tarihi konuşmayı yaptım. Son ana kadar Mehmet Ağar'a Meclis'e girmemiz noktasında etki etmeye çalıştım. O da beni girilmemesi yönünde etkilemeye çalıştı. Meclis'in açılmasına 5 dakika kalıncaya kadar beraberdik. Çok sert tartışmalarımız oldu. Ama ne o beni ikna edebildi ne de ben onu ikna edebildim. Ve ben demokrasi mücadelesi adına, meclis iradesinin üstünlüğü adına, dayatmalara karşı çıkma adına o gün TBMM'ye girdim. İki yıl geçti aradan; dönüp geriye bakıyorum ne kadar haklı olduğum ne kadar doğru bir iş yaptığım demokrasiye nasıl sahip çıktığımı meclis iradesinin üstünlüğünü nasıl ortaya koyduğumu çok daha iyi görüyorum. Son gelişmelerden sonra Allah'a şükür ediyorum, iyi ki Meclis'e girmişim, iyi ki o gün Meclis'te olmuşum. Çünkü biliyorsunuz 27 Nisan'daki olaydan sonra 22 Temmuz seçimlerinde Meclis'e girmeyen siyasi partilerin hangi durumlara düştüğünü görüyoruz.
MEDYA, KAMPANYA DÜZENLEDİ
Analitik Bakış: Encümen-i Daniş üyelerinin de o dönem bir baskı yaptığı söyleniyor. Siz bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Ümmet Kandoğan: Şimdi o dönemi şöyle bir göz önüne getirecek olursanız toplumda çok değişik kesimler cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Meclis'e girilmemesi yönünde çok büyük kampanyalar düzenledi. İşte silahlı kuvvetler, birçok dernek, basın ve medyanın büyük bir bölümü. Bunlar kamuoyunu etkileme noktasında çok büyük etkilerde bulundu. DYP ve ANAP'ın Meclis'e girmemesi noktasında kamuoyu oluşturmaya çalıştılar yani bütün olup bitenler meydandaydı. Ama maalesef ne Mehmet Ağar, ne Erkan Mumcu bunu okuyamadılar, göremediler. Tabi onları darbe tehditleriyle korkuttular. Eğer Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis'e girilir, Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilirse bunun faturasının Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu'ya çıkarılacağını çok açık ve net bir şekilde kendilerine ifade ettiler. Sayın Mumcu ve sayın Ağar bu baskılar ve tehditlerden dolayı korkarak meclise girmediler. Bu çok açık ve net.
CEP TELEFONUMA ÖLÜM TEHDİTLERİ GELDİ
Analitik Bakış: Siz de o dönem çok tehdit aldınız. Ölüm tehditleri bile oldu"
Ümmet Kandoğan: Tabi" Cep telefonlarımıza ölüm mesajları geldi. Bizim de hiç tanımadığımız bilmediğimiz insanlar seçmen gibi odamıza gelip Meclis'e girmememiz gerektiği yönünde bizim üzerimizde en azından bir baskı oluşturmaya çalıştılar. O tarihte onlarca insan geldi. Kim olduklarını, ne olduklarını bilmediğimiz, nerden geldiklerini bilmediğimiz seçmen olarak kendilerini tanıtarak gelip cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis'e girmememiz gerektiği yolunda" Bize de çok ölüm tehditleri oldu. Cep telefonlarımıza mesajlar geldi ama biz bütün bunların hepsini sert bir dille iterek, o gün Meclis'te olmamız gerektiğinden yola çıkarak Meclis'e gittik.
Taban da böyle istiyordu. Ben o dönemde DYP milletvekili olarak Türkiye'nin çok değişik yerlerinde il başkanlarımızla, ilçe başkanlarımızla, partililerimizle çok yoğun temas içerisindeydim. Kamuoyunda vatandaşların bu konuyla ilgili düşüncelerini biliyordum. Akl-ı selim sahibi herkes diyordu ki "Meclis'e girmemiz gerekir. Meclis'te olmamız gerekir." Vatandaşın düşünceleri de beni etkilemiştir. Yani taban o gün DYP'yi Meclis'te görmek istiyordu. Aynı şekilde ANAP tabanı da ANAP'ı Meclis'te görmek istiyordu.
22 Temmuz seçimlerinde gördünüz; bütün kamuoyu araştırmalarında % 15 civarında oyu görünen DYP, 22 Temmuz seçimlerinde %5 e düştü. Ben 27 Nisan sonrasında kesinlikle DYP'nin barajı aşamayacağını ifade ettim. ANAP ne enteresandır ki, seçime bile giremedi Vatandaşlar 27 Nisan'da demokrasi dışı güçlerin yanında yer alan siyasi partilere müthiş bir ders verdi. 22 Temmuz seçimlerinin neticesi onu gösteriyor. Yoksa AK Parti'nin % 47 oy alması kesinlikle düşünülecek bir şey değildi. AK Parti % 30'lar civarında olan bir oya sahipti. Ama yapılan bu yanlışlıklardan dolayı vatandaş, "Meclis'te cumhurbaşkanlığı seçimini değişik yollarla engellemeye çalışırsanız bende sandıkta size ders veriyorum. Bu işte mağdur olan AK Parti'ye oylarımı veriyorum" dedi.
Analitik Bakış: O dönem sizin hissettiğiniz ya da bizzat bildiğiniz ama kamuoyunun bilmediği bu çevreler Ergenekon operasyonu ile deşifre oldu. Ergenekon operasyonuyla bundan sonra Türkiye'de bu tip darbe girişimlerinin engellenebileceğini düşünüyor musunuz?
Ümmet Kandoğan: Tabi" Ergenekon operasyonunun Türkiye için son derece yararlı olduğu inancındayım. En azından bundan sonra artık Türkiye'de darbe heveslilerinin önünün kesildiğini hep beraber görüyoruz. Anti-demokratik yollarla iktidara gelmeye çalışan insanların önü bundan sonra tamamen kesilmiştir. Ergenekon davasının Türkiye'ye en büyük faydalarından birisi de bu olmuştur. Ancak bu davanın çok ciddi bir şekilde çok hızlı ve seri bir şekilde neticelendirilmesi hepimizin arzusudur. Bu davanın açılması ile Türkiye deki darbeler döneminin sona erdiğine inanıyorum
Analitik Bakış: Çok teşekkürler"
Ümmet Kandoğan: Ben teşekkür ederim.