Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Devlet

Devlet kutsal değil! Ezeli de değil, ebed müdded de değil. Allah’ın sıfatlarını “fani” olana her hangi bir şeye nisbet etmek, o şeyi “put”laştırır. Böyle bir iddia, İslam inanışında “şirk” olur.

Dikkat! Müşrikler, “Abdulmenat, Abduluzza” diye putları ilahlaştırdılar; İseviler, Hz. İsa’yı Rab ilan ettiler! 

Devlet insanların kurduğu bir organizasyondan başka bir şey değildir. Adil de olur, zalim de. Peygamberlerin kurduğu devletler de dahil, hiçbir devlet ebedi değildir, olamaz.

Devlet adamı” denilen kişiler kibre kapılırlarsa, kendilerini devlete nisbet ederek kutsarlar, “İlahlık ve Rablik” taslayan kişiler “Tanrı-kıral” sıfatını kendilerine nisbet ederek Şeytanlaşırlar. İnsin Şeytanı olurlar. İnsanları “Teb’a”, “Reaya” olmaya zorlarlar, kendilerini ise itiraz edilemez/hata işlemez, adeta “Zıllullah / Allah’ın gölgesi” olarak görmeye başlarlar.

Kendilerini “İlah: Hüküm koyucu, Yargılayıcı”, “Rab: Eğitici, terbiye edici”, “Monark: Tek adam”, “La yüs’el: Hesap sorulamaz, yaptıklarından dolayı dokunulmaz olan, münezzeh” olarak görmenin dışında “Malikil mülk: Mülkün sahibi”, “İhya ve İmha eden / Ödüllendiren ve Cezalandıran / Öldüren ve bağışlayan” konumda görürler. Bunlar için “siyaseten katl” noktasında “beşikte kardeş katli”ne bile ceza veren “saray ülemaları” olmuştur. İş bu noktaya gelmişse alkole de, fuhşiyata da bir kılıf bulunur zaten. Bu asırlar öncesi de böyleydi bugün de böyle. Yarın da böyle olacak. Bu doğuda da böyle, batıda da böyle!

Aslında bizim sahih geleneğimizde sultanı ya da devleti kutsamak yoktur. Zalim hükümdar karşısında hakkı söylemek, haksızlıklar karşısında susanlardan olmamak vardır.

Devlete itaat Allah’a, resulüne ve kitaba sadakat, 5 temel emniyet ve maslahata ilişkin, istişare, şûra yoluyla, maslahata yönelik düzenle ilişkilidir. Yoksa muhkem nas ile sabit bir konuda istişareye yer olmadığı gibi, masiyette itaat da yoktur.

Devlet dediğiniz belli bir toprakta yaşayan belli bir topluluğun bir arada yaşama iradesini ortaya koyan bir düzeni ifade eder. Devletin ruhu Adalettir. Zulüm Adaletin yokluğudur.

Kapitalist devlette en tepede “Para” vardır. Parayı üreten tekel devletin kendisidir. Ve böylece gücü elinde bulundurur. Onun altında Ruhban sınıfı vardır. İnsanları kontrol etmek için din paradan sonra en büyük güç ve otorite aracıdır. Tabii bunun için dini eğitimi de devletin tekeline almak gerekecektir. Ya da din dışı toplulukları para ile kontrol edemiyorsanız dinin yerine bir resmi ideoloji ikame etmek gerekecektir. Hemen onun ardından “Şanlı bir ordu, polis ve istihbarat gücü”ne ihtiyaç vardır. 

Derin ezoterik bir derin güç toplumda psikolojik tatmin için önemlidir. Onun altında, Akademisi, yönetici bürokrasi, Mediası, STK’sı, aydınları, sanatçısı, iş dünyası ile mesleki loncaları ile Burjuva vardır. 

En altta ise işçi sınıfı. Onların birbiri ile çatıştırarak kontrol etmek daha kolay olacaktır! 1911 yılında bu pramitte yer alan en üsttekiler, en alttakileri eğiterek yukarıdakilerin daha  akıllı, daha cesur, daha güçlü, daha fedakar ve hatta kutsal, Tanrının seçilmiş insanları olduklarını toplumun çoğunu inandırmışlardır. “Aydın ihaneti” Burjuva sınıfının başarısı olarak yansır yukarıya.

2. dünya savaşı soğuk savaş dönemi başladı. Tek Parti döneminde zaten rejimin adı Cumhuriyet’ti ama “Tek adam rejimi” vardı. Seçim: Açık oy-gizli tasnif. Yasama, tercüme yasa tasarılarının, gerekçesiz olarak meclise getirilip, müzakeresiz olarak oy birliği ile kabul edildiği yasalar. 

Bitmedi. Yargılama, İstiklal Mahkemelerinde kanuna göre değil, verilen karar kanun sayılarak, icabında savunmasız, temyizsiz ve tek celseden ibaret. 

Derken, çok partili döneme geçtik. 

Ardından darbeler dönemi başladı. Cumhuriyet öncesi de zaten giderek kötüleşen bir süreç vardı. Soğuk savaş sonrası da değişen fazla bir şey olmadı.

Devletler insanlar gibi doğar büyür ve ölür. Kısa ömürlü ve uzun ömürlü olanı da olur. İyi ya da kötü yönetilenler de olur. Peygamberlerden bazıları hem devlet başkanı oldu, hem devletlere karşı savaştı, kimileri her iki görevi de yaptılar dönem dönem. Sonuçta hiçbir devlet zulm ile abad olmadı. Devlet hem nimet ve hem bela olabilir.

Şimdi “Global reset” diye bir musibetten söz ediyorlar.. 

Yeni Normal” dönem geliyor. “Ulus devlet” değil, “devlet” diye bir şey kalmıyor ortada. STK (Vakıf dernek sendika, oda, demokratik kitle örgütleri) Media, Akademi, Özerk kuruluşlar, Partiler, yerel yönetimler her şey değişecek ama kimsenin umurunda değil. CoVID korkutmacası ile yaklaşık 8 milyar nüfusu ile insanlık adeta teslim alındı. İnsanlık adeta ipnoz edildi. İnsanlar Allah’ın emrine bu kadar sadakat göstermiyorlar. Bu kadar risk alarak böyle şüpheli bir konuda böyle bir bedel ödemeyi kabul etmezler. 

Ama durum bu.

Devlete insanların yükledikleri böyle bir anlam var. Hem de bu kadar darbelerin yaşandığı, iktidar ve muhalefet çatışmalarının bu kadar derin kamplaşmalara yol açtığı bir konuda yabancılara karşı bu kadar kuşku duyulmasına rağmen, iktidar ve muhalefet bu gibi konularda tam bir mutabakat içinde hareket edebiliyor. Bu durumu anlamak çok kolay değil.

Bakın, “Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder”. “Güç” de öyle. “Kontrolsüz güç, güç değildir.”, “Güvenmek güzeldir, ama güveni haketmek daha güzeldir. Daha da güzel olan kontrol etmektir”. 

Derin devlet” filan olmaz. Şeytan o karanlık derinliklerde gizlidir. Beşer için “mutlak iktidar” sözkonusu değildir ve olamaz. Hiç kimse mutlak anlamda “masum” ve “La yüs’el” değildir. O devlet ve devlet adamı, o zaman İlahlık ve Rablik taslar. Bizim “Raina” dememizi ister. Ayet bize “Raina demeyin Unzurna deyin” der. Adil devlet, velayet makamı değil, vekalet makamında olduğunu bilir ve kararlarını “emanet” anlayışı ile istişare ve şûra, ehliyet ve liyakat ölçüsü de adalete göre verir. Siyasiler ve bürokratlar ya da kamuya mal ve hizmet verenler ve alanlar açısından kamu mülkü “yetim malı” sayılır ve ona haksız bir şekilde el uzatanın namazı da, duası da kabul edilmez, o “gasb”dan nefsini arındırmadan tevbeleri de kabul edilmez.

Bugün maalesef dünyada ne doğru düzgün bir devlet, ne sivil toplum, ne sermaye, ne media kaldı. Globalizm ve sanal çete her şeyi dönüştürüyor. Din, ahlak, hayat tarzı, ekonomi, her şey acımasızca yağmalanıyor. Ve geniş halk kitleri devletler örgütler gözleri var görmüyorlar, kulakları var duymuyorlar, kalpleri var hissetmiyorlar. Dilerim daha fazla geç olmadan uyanırlar. Yoksa insanlığın geleceği hiç iyi gözükmüyor. Gelecek günler geçen günleri aratabilir. Birileri Şeytani bir akılla, Mars’a, Uzay gemisi ile kaçmaya çalışırken, dünyada kalacak olanlar bir uzay filmi seyreder gibi boş gözlerle olup bitenleri seyrediyorlar. 

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 725 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar