Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Dış politikada hesapsızlığın örneği

Dış politika “Geleceği doğru okumak” ile birebir bağlantılı. Bizin “Dış politikadaki U dönüşlerimiz” de geleceği doğru okuyamadığımızın tipik göstergesi…

Suriye’de geldiğimiz nokta mesela.

Herkes “Esed’le görüşme” sorunsalının dramatik niteliğine bakıp “Suriye çıkmazı”nı değerlendiriyor. Oysa başından beri “Geleceği doğru okuyamamak”tan doğan değerlendirme hatasını görebilirsek, belki bundan sonraki dış politika açılımlarımızı daha sağlıklı yapma imkânı oluşur.

-Esed devrilir zannettik mesela. Esed hala iş başında, demek ki Esed’in gücünü doğru okuyamamışız.

-Esed devrilir diye düşünürken halkın ondan yıldığını ve bu sebeple diğer ülkelerdeki gibi iktidarı devirme yönünde harekete geçeceğini var saymışız mesela. Ama garip biçimde diyelim Sünnilerden bir kısmı bile Esed’e karşı ayaklananların değil, Esed’in yanında yer almış o süreçte.

-Esed devrilir diye düşünürken, Esed’in Rusya bağlantısını ve Rusya ihmal edilerek bir Suriye politikası oluşturulamayacağını dikkate almamışız mesela.

-Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) diye bir askeri güç oluşumunu yönlendirmişiz mesela. Başka bir ülkede askeri yapı oluşturmanın problemli niteliği göz ardı edilse bile, demek ki o oluşumun Esed’le girişilecek askeri operasyonlarda netice alabileceğini hesaplamışız. Ama öyle bir yapının kendi içinde yaşayacağı kaosun nasıl aşılacağını, bu yapının halkla ilişkisindeki çarpıklıklara nasıl mani olunacağını dikkate almamışız.

-Yine bu arada bu kaos ortamında “Bizim!” ÖSO’muz oluşurken başka silâhlı yapıların da ortaya çıkabileceğini ve silâhlı kaosun daha da derinleşeceğini öngörememişiz. Bunun yanı başımızda nasıl bir Suriye demek olduğunu da hesaplamamışız.

-Amerika’nın ne yapacağını da öngöremediğimiz açık. Herhalde Arap Baharı’na zımnen destek verdiği gibi Esed’in devrilmesine de göz yumacağını, hatta destekleyeceğini düşünmüşüz. Ama Amerika bir noktada “Laik nitelikli Esed’in yerine İhvan iktidarı gelecekse ben yokum” deyivermiş. Rusya Esed’in arkasında durmuş, Amerika Esed karşısında sessiz kalmış ve Esed iktidarda kalmış. Kaç yıl? 13 yıl… Aslında bizim 13 yıldır oradaki muhasebeyi yapmış olmamız lazımdı, değil mi?

-Amerika’nın başka hesabını, YPG-PYD hesabını doğru okuduk mu? Suriye’de kimi girişimlerde bulunurken bu “NATO müttefikimiz”in orada bir “Teröristan” kurmayı planladığı aklımıza geliyor muydu? Ya da aklımıza geliyorsa karşı hamle olarak ne yapıyorduk? Amerika’nın bizdeki kimi Kürtler’in aklına girerek, aklını çelerek, hatta ben “zihinlerini iğfal ederek” diyorum, “Bakın Suriye’de size özerk bir bölge oluşturuyoruz, neden Türkiye ile çözüm süreci sürdürüyorsunuz ki?” diyerek çözüm sürecini torpilleyeceğini hesap etmiş miydik?

-Göçler! Göçleri hesaba katmış mıydık? Milyonlarca insanın göçü… “Ensar – Muhacir” yaklaşımı ile “safiyane”, evet kelimenin tam anlamıyla “Safiyane” bir yaklaşımla “Buyursun gelsinler” dediğimiz milyonların bir gün, “kendi ülkelerine veya bir başka ülkeye gönderilmesi zor”, “içerde tutulması zor”, “geleceği ipotekleyen”, “iktidar – muhalefet kimin nasıl çözeceğini bilmediği”” elhasıl “yönetilemez” bir sorun haline geleceğini tasarlamış mıydık?

-Sonunda Suriye’nin toprak bütünlüğünün derdine düşeceğimizi hesap etmiş miydik? Suriye’de bir “Kürt yapılanması” oluşursa, biz içerdeki meseleyi çözemediğimiz için, bunun bizim içerimizi de sancılandıracağını düşünmemiş olamayız. Ama Suriye’de yaptığımız askeri operasyonlara, o gün görmezden geldiğimiz Esed’in bugün “Toprak bütünlüğü diyorsanız ülkemden çıkın” karşılığı vererek, bizi kendi tezlerimiz üzerinden açık düşüreceğini dikkate alıyor muyuz?

-Suriye yarın ne olacak? Esed, kendisine “Egemen bir ülkenin başkanı” olarak bakıyor ve gelinen noktada biz de “Sen öyle değilsin. Sen ülkesine herkesin bir şekilde el attığı ve bunu önlemeye gücü yetmeyen bir kişisin” diyemiyoruz. Çünkü BM’de hala Esed Suriye’nin başkanı olarak görülüyor. Biz de onunla görüşmek zorundayız.

--Eğer onunla görüşmek bir zorunluluksa, “ona karşı” oluşturduğumuz bütün yapılar boşa düşüyor, ona karşı tüm hamlelerimiz, dış politikamız için “yük” haline geliyor.

-İşin kötüsü sürecin nereye doğru evrileceğini hala öngörebiliyor değiliz. İlk işimiz herhalde Esed’le “görüşebilmek…” O, onu, yani Suriye’nin meşru yöneticisi olma durumunu kazandı. Oradan yürünürse, Suriye’de şu ana kadar, “Türkiye ekseni”nde oluşan tüm yapılar risk altına giriyor ve bunu oradaki ilişkili alanlarımız biliyor. Bunun da sancıları eklendi mevcut sancılara…

-Bizim etki alanımız ne olacak, YPG-PYD alanı ne olacak, Amerika ile ilişkiler ne olacak, Rusya, İran ile ilişkiler ne olacak, ÖSO ne olacak, İdlib’teki silahlı HTŞ yapılanması ne olacak, bizdeki göçmen sorunu ne olacak, Avrupa ile göç ilişkisi ne olacak?

-Öööfff! 13 yıl önce bir iş yaptık, sorun sarmal haline döndü, o sarmal bizim dış politikamızı da ipotek altına alıyor.

-Sizce bir özeleştiri gerekiyorsa bunu kim yapmalı?

Bu yazı toplam 236 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar