Abdurrahman Dilipak
Diyalog
Gündem Balyoz'a kilitlendi ama, Ankara'da gündem PKK ve Suriye olayına endeksli ve tabii bir de, AK Parti kongresine..
Ve bir yandan da Oslo tartışmaları devam ediyor. Kimine göre, Oslo süreci, başka yerlerde, başka kişilerle sürdürülüyor.. Maksat "kansız çözüm". Terörü bitirmek.. Sorun sadece Türkiye açısından ele alınmıyor. Irak, İran ve Suriye açısından da konunun kalıcı ve adil bir çözüme kavuşturulması gerek.. Muhalefet, bu konuda diyalog arayışlarına karşı çıkıyor ama esasen diyalogdan başka da barışçı bir çözüm yok.. Konuşmadan neyi nasıl halledeceksiniz?
"Küstüm konuşmuyorum!" Yok böyle bir şey. Siyasette küslük olmaz!
Konuşacaksınız.. Konuşmuyorsanız orada bir sorun var demektir..
İddiaya göre İngiltere'nin arabuluculuğunda, Oslo'da, MİT ile PKK'nın yöneticileri arasında, tarafların birbirinin endişelerini anlamaları için bir diyalog düzenlenmiş..
Çatışmaların bitmesini istemeyen birileri bu süreci sabote etmek için görüşmeleri basına sızdırdı..
Şimdi de birileri bu konuyu kaşıyarak, çatışmaların arttığı şu günlerde, ya bu işten siyasi rant sağlamak ya da yeni diyalog girişimlerinin önünü almak için devreye grime gereği duydu.
Konu, daha önce de iktidar-cemaat ilişkisi ile ilgili olarak gündeme gelmişti. Belki de birileri, siyasi hesaplarla bu konuyu kaşımak istiyor olabilir..
Daha ilk buluşma! Muhtemelen PKK tarafı, daha önce Apo'nun direktifleri ve BDP'liler tarafından dile getirilen konuları sıralamışlardır ve buna bir de "Yerel yönetim özerklik şartı"nı eklemişlerdir..
Ne isterse ister, şunu isteyeceksin, bunu istemeyeceksin diye kırmızı çizgilerle bir araya gelinmez. Zaten görüşmeler bağlayıcı değil.. Hükümetin bilgisi altında MİT tarafından yapılıyor.. Bir anlaşma yapılmış değil. Çatışan taraflar birbirini dinliyor.
PKK adına masaya oturanlar, bu çatışmanın bitmesini isteyenler. Hükümet de bu çatışmayı, insan hakları ve hukuk devleti gerekleri çerçevesinde sonuçlandırmak istiyor.
Asıl çatışmayı isteyenler bu diyaloğu sızdıranlar.. PKK içindeki bir kanat buna şiddetle karşı.. İçeride de bu işi istemeyen taraflar var. Onların kim olduğu da bu süreçte anlaşıldı zaten..
Yani, PKK içindeki ve Türkiye içindeki, diyalog sürecini istemeyenlerin derin bir işbirlikleri söz konusu..
CHP'nin avukatlığını üslendiği Ergenekon'cuların PKK ile derin bir bağları olduğunu biliyoruz artık. Hele şu Eşref Bitlis, Cem Ersever, Uğur Mumcu cinayetinin şifreleri bir çözülsün, kim kimdir göreceğiz..
Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretiyordu.. Bugün de bunu sürdürmek isteyenler var. Bu kanlı ve kirli oyunun arkasında medya, mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK görünümlü bir sürü güçler var..
Bana göre diyalog kurulması değil, asıl sorun bu diyaloğun devam ettirilmemesi..
Birileri "Ne konuştunuz açıklayın" diyor.
İyi! Katılanların isimlerini de, kim ne dedi onu da açıklasınlar. Bir sonraki toplantı nerede, ne zaman yapılacak onu da!?
O zaman MİT'e gerek yok, CHP başlatsın bu diyaloğu!
Ya hu, BDP dediğiniz adamlar Kandil'den vize alıp gelmedi mi? Meclis'e soktuğunuz bu adamların MİT'in diyalog kurduğu adamlardan daha masum olduğunu mu düşünüyorsunuz? Diyalog kurulan kişilerin yarın milletvekili olup Meclis'e girmeyeceğinden emin misiniz?
CHP'nin avukatlığını üslendiği darbeyle suçlanan askerlerin suçlandıkları konular ve bunların faili meçhul cinayetler ve terörle doğrudan ya da dolaylı bağlarına ilişkin derin kuşkuları destekleyen iddialar ortalıkta dolaşırken, CHP'nin bu konudaki fütursuzluğu ile, barış için bir diyalog konusundaki tepkilerini bir arada düşündüğümüzde bu ikisini nasıl telif edeceğiz?
Ben son zamanlardaki bilgi sızdırmaları konusunda MOSSAD ve Muhaberat'ın devreye girmesinden kuşku duyuyorum..
CHP'nin Suriye konusunda Muhaberat ve Şebbiha'nın politikaları paralelinde açıklamalar yapması da boşuna olmasa gerek..
Bu yönde görüş sahibi CHP'lilerin, Muhsin Yazıcıoğlu'nun "Türkiye Suriye olmayacaktır" sözünü hatırlamaları gerekir.. CHP Suriye'deki siyasi tarafını seçmiş, stratejik ortaklık tercihini Esed ve rejiminden yana koymuştur. Aslında içeride Ergenekon ve Balyoz sanıklarının avukatlığını üslenen iradenin Büyük Ortadoğu Planı'ndaki siyasi paydaşları da bellidir. 28 Şubat'ın MGK Genel Sekreteri'nin dediği gibi, bu tercih Çin, Rusya ve İran olacaktır. CHP'nin Esed tercihi de bu anlamda sürpriz değildir. CHP'nin tarihi çizgisi belldir.. Nuseyri yakınlaşması da, Bektaşi-Kızılbaş yakınlaşması açısından bir paradoks ifade etmemektedir.. Aslında CHP kimin dostu o da belli değil! CHP Kürt açılımına da karşıdır, Alevi açılımına da..
Bana kalırsa diyalog sürecinin her şeye ragmen devam etmesi gerekir.. Konuşarak sorunları çözme kapısı hep açık kalmalıdır..
Bir damla kanın toprağa az düşmüş olması bile büyük bir kazanım olacaktır. Birileri bunu istemese de.
Selam ve dua ile..
yeniakit