Dünkü yazıma ek

Ağustos 2011’deki görüşmede Davutoğlu’nun Esed’e İhvan-ı Muslimin (Müslüman Kardeşler) Teşkilatından birkaç kişiyi kabineye almasını telkin ettiği ve Ankara-Şam ilişkilerinin o nedenle bozulduğu iddiasının doğru olmadığını belirtmekle, “Esed’e İhvan’la uzlaşmayı telkin etmek zaten olacak şey değildi” demiş olmuyorum.

Bilakis, Esed’le ilişkilerinin iyi olduğu günlerde hükümetin bunu yapmasını arzu edenlerdendim.

Hatta, vaktiyle Esed’e uzlaşma mesajı gönderen İhvan’ın bu adımının karşılıksız bırakılmaması için bizzat gayret gösterdim, Esed’e yakın çevreler nezdinde bu konuda ricacı oldum. (Özgürlük ve adalet talebiyle sokağa çıkanların katliamdan geçirildiği günlere kadar o çevrelerle sıkça görüşüyordum ve İhvan’la uzlaşmayı savundum diye benimle ilişkisini kesen olmamıştı.)

18 Mayıs 2009’da Yeni Şafak’ta “Suriye İhvanı ne olacak?” başlığı altında o minvalde bir yazı da yazdım.

Bu vesileyle o yazıyı -kısaltarak- paylaşmak isterim:

“1970’li ve 80’li yıllarda İhvan-ı Muslimin Teşkilatının Suriye kolu ile Hafız Esed liderliğindeki Baas rejimi arasında şiddetli çatışmalar yaşandı.

“İhvancıların kökünü kazımaya ahdeden Baasçılar, onların kalesi olan Hama şehrini yerle bir ettiler.

“Humus ve Halep de korkunç kıyımlara sahne oldu.

“Binlerce insan öldü.

“Canını zor kurtaran 100 bin civarında İhvan mensubu Suriye’den kaçıp Yemen, Suudi Arabistan gibi ülkelere sığındı.

“40 bin civarında İhvan mensubu ise Suriye zindanlarında ‘kayboldu’.

“Baas rejiminin Suriye İhvanı’nı madde planında ağır bir yenilgiye uğrattığı, hatta darmadağın ettiği kesin.

“Ne var ki bu zafer kaşınmaya müsait bir yara üzerinde yükselmiştir ve hiç garantili değildir.

“İhvan çizgisini gönüllerinde yaşatmaya devam eden sayısız Suriyelinin Baas rejimiyle ‘bir gün mutlaka’ hesaplaşma arzusu; bilhassa yakınlarını bombardımanlarda kaybeden, zindanlarındaki yakınlarından 30 yıldır haber alamayan, sürgündeki yakınlarına kavuşmak için yanıp tutuşan Suriyelilerin Baas rejimine duyduğu kin, kuvveden fiile çıkıp Suriye’nin altını üstüne getirmek için bir işaret fişeği bekliyor olabilir.

“Suriye’nin selameti için bu yara kapanmalı.

“Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, İhvan-ı Muslimin Teşkilatına üye olan herkesin idamına hükmeden 49 sayılı yasayı tarihin çöp kutusuna atmaktan başlayarak, Suriye tarihinde yeni bir sayfa açmalı.

“Cezayir’de devlet kuvvetleri ile İslamcı milisler arasındaki çatışmalarda -ve ilgili derin devlet provokasyonlarında- 200 bin kişi hayatını kaybetti; Cezayir, Suriye’den çok daha büyük acılar çekti; Cezayir devletinin İslamcılarla savaşta uğradığı kayıplar da Suriye devletinin kayıplarından büyük; buna rağmen Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika, devletin hıncını bastırarak İslamcılarla masaya oturabilmiş ve onlarla anlaşarak bir ''toplumsal uzlaşma süreci'' başlatabilmiştir.

“Köklü değişim vaatleriyle geçen ilk iktidar yıllarında sağduyunun adı olarak anılan ve Suriye’yi “Hama” travmasından kurtararak toplumsal barışı teminat altına alması beklenen Beşşar Esed ise bu basiret ve feraseti bir türlü gösteremedi.

“…Amerikalılar Suriye’yi bugün-yarın bombalayacak diye konuşulan günlerde, muhaceretteki birçok İhvan lideri, Beşşar Esed yönetimine, ’Biz ülkemizi sizinle beraber savunmaya hazırız, fazla talebimiz de yok, 49 sayılı yasayı tedavülden kaldırıp ülkemize dönmemize izin verin yeter’ diye haber salmışlardı. Uzatılan bu zeytin dalı havada kaldığı halde, İhvancılar, son Gazze olayları üzerine, “dahildeki yaraları sarmak ve kaynaşmayı temin etmek için” Baas rejimine yönelik muhalefetlerini askıya aldıklarını duyurdular.

“Şimdi, Beşşar Esed’in barış yolunda bir adım atmasını bekliyorlar; Suriye haricindeki İhvan-ı Müslimin çevrelerine –bilhassa HAMAS’a- gösterdiği hoşgörüyü kendi vatandaşı olan İhvan kadrolarına da göstermesini bekliyorlar.”

***

Suriye’de İhvan, İhvan’dan ibaret değildi.

Mütedeyyin Sünni Müslümanların ekseriyeti, İhvan mensubu yahut taraftarı olmasalar bile, rejime “Hama” üzerinden bakıyordu.

Esed, vaktiyle ulusal uzlaşma yolunda radikal adımlar atsaydı ve o çerçevede rejimle İhvan arasındaki kan davasına da son verip “Hama” yarasını kapatsaydı, Suriye bugün gülistan olabilirdi.

Bu yazı toplam 598 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar