Ahmet Taşgetiren
Duyarsızlık yakıcıdır
Bakın arkadaşlar, o söz doğru, çok doğru.
Hani şu ara sıra ezberden okuduğunuz söz var ya, o söz doğru:
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i ilahi Ömer’den sorar onu.”
Görmeniz gereken yerde iseniz ve görmüyorsanız… Kurtlar kuzulara değil, hatta insancıklara saldırıyorsa, görme kabiliyetinizi yitirmişseniz, görenleri ve uyaranları suçlamaya başlamışsanız, bir gün hesabını verirsiniz.
Bakın arkadaşlar, bir ilahi adalet terazisi var, kurulacak. Zulümlerin, haksızlıkların, sizin iktidarınıza dayanarak işlenen, sizin “sayenizde – gölgenizde” yapılanların hesabı sadece yapanlardan değil, göz yumanlardan da sorulacak.
Bakın arkadaşlar, hayat defterinize yazılıyor bunlar.
Ömer Faruk Gergerlioğlu, Mustafa Yeneroğlu… şu ya da bu, insanlık gösterip uyarıyor, ortaya koyuyor kurt – kuzu hikayelerini, çığlıkları taşımaya çalışıyor zat-ı devletlerine, iş Gergerlioğlu’nu, Yeneroğlu’nu fezlekelerle susturmak, üzerlerine soruşturma ordularını göndermek değil, iş güvenlik güçlerini ve yargı mekanizmasını kuzuların sesinin duyulmaması için seferber etmek değil… İş propaganda ordularını “Bir şey yok, her şey güllük gülistanlık, aslında zulüm var diyenler çığırtkanlık yapıyor” gibi kampanyalarla susturmak değil…
“Ben çıplak aramaya tabi tutuldum” diye bir kadın çığlık atıyorsa, onu duyacaksın. “Haksız bir şekilde terörist olarak suçlandım” diye seslenen birisi varsa duyacaksın. İçerde bir gün bile haksız yere tuttuğun insanı – kadını – erkeği – çocuğu göreceksin.
İktidarda değil de muhalefette olsaydınız göreceğiniz şeyleri görmez hale gelmiş olabilirsiniz, bir bakın kendinize.
Savunma psikolojisine girmiş olabilirsiniz.
Sizi destekleyenlerin hala desteğini sürdürüyor olmasına aldanmayın. Onlar da “Bunlar iktidardan giderse…” psikolojisine girmiş olabilirler, “Görüp aldırmama”nın herhangi bir sorumluluk getirmeyeceği zehabına kapılmış olabilirler, sayenizde elde ettikleri kimi çıkarları kaybedeceklerini düşünmüş olabilirler, sadece tarafgirlik saplantısının tuzağına düşmüş olabilirler, onlar “Her koyun kendi bacağından asılır, yapan çeker, ben neden sorumlu tutulacağım” gibi bir düşünce ile hareket ediyor olabilirler, onlar Allah’ın “Sizden sadece zulmedenlere dokunmayacak olan fitneden sakının” şeklindeki uyarısının kendilerine hiçbir şey söylemediğini zannedecek bir büyülenme içine girmiş olabilirler…
Bakın arkadaşlar, amel defteri tek tek yazılır insanların… Tek tek ölür insan, tek tek mizana çıkar…
Duyarsızlaşmayın arkadaşlar. Savunma psikolojisi duyarsızlaştırabilir insanı. Size dokunmayan yılanın bin yıl yaşaması psikolojisine girebilirsiniz. Size, bir yakınınıza yapılsa kıyamet koparacağınız bir iş, uzağınızda ise, size ulaşmakta zorlanıyor ise, sizin siyaseten dışladığınız bir ses ise, sizin düşman safına ittiğiniz birisinin çığlığı ise yüreğinizi kapatırsınız. İşte o zaman felaket başlamış demektir.
Bakın arkadaşlar, cezaevlerine doldurdunuz insanları. 8 kişilik yerde 20 kişi yatıyor. Kadın – erkek demediniz, kundakta bebeği var demediniz, alınlarına terörist damgası vurup vurup doldurdunuz insanları. KHK tırpanı ile doğradınız binlerce kişiyi. Sonra telafi etme düşüncesi ile OHAL Komisyonu diye bir şey ürettiniz. O komisyon bile binlerce kişinin haksız yere mağdur edildiğini tespit etti, ama şimdi haksız yere işinden atılan, terörist diye yargısız infaza tabi tutulan insanlar bile görevlerine dönemiyor.
Kim görecek bunları?
Görülmez mi sanıyorsunuz?
Ömer’i sorguya çekecek Adl-i ilahi izne mi çıkacak bugünün kudretlilerini yargılama söz konusu olduğunda? Yoksa Kiramen katibîn melekleri izne mi çıktı bugünün haksızlıklarını yazmak söz konusu olduğunda?
Duyarsızlık arkadaşlar…
Bu, yakar insanı.
Bakın pazar yerlerinde akşam vakitleri atılan meyve sebzeleri toplayan insan görüntüleri var. Bakın evinde işsizlikten, sofraya kuru ekmek koyamamaktan kıvrananlar var, babalar, anneler, genç evlatlar var.
Çıkıp çıkıp ekonominin yüzde bilmem kaç büyüdüğünü söylemek iş değil. Bu beyanatlara duyduğunuz siyasi ihtiyaç sadece duyarsızlığınızı resmeder. Duyarsızlığı besler, bir süre sonra kendiniz inanmaya başlarsınız. Oturduğunuz sofralar unutturur, etrafınızdaki insanlar unutturur. Fukara sofralarını bildiğiniz günleri hatırlayın. Kürsülerden gürül gürül “Hani nerdeymiş aç – açıkta insan?” diye sormak iş değil. Kapısını çalıp, “siftah ettin mi bugün arkadaş?” diye sorun bakalım esnafa, “Kaç gündür işsizsin, nasıl geçiniyorsun?” diye sorun bakalım gençlere. TÜİK’e “İşsizlik azaldı” diye açıklama yaptırmak sadece sessiz çığlıkları perdeliyor, duyarsızlığı katmerliyor, inanın buna.
O söz, tepede olanların “Duyarsızlık” girdabında dönüp durabileceği ihtimalini dikkate alanların kendi kendilerine yaptıkları uyarıdır. O sözü söyleyen zat, saçına sakalına aklar düşünceye kadar kendisini “Ey Ömer, unutma ölüm var” diye uyaracak bir kişiyi görevlendiren zattır.
Ne diyeyim, keşke herkesi zaman zaman, özellikle iktidar koltuğunun çok sıcak olduğunun hissedildiği zaman, duyarlılık testinden geçirecek bir sistem olsa.