"Ehl-i Sünnet ve Şia Arasındaki Ortak Söylem Direniştir!"
Lübnan’ın önde gelen Sünni alimlerinden Şeyh Mahir Hammud 21 Eylül 2018 tarihinde verdiği Cuma hutbesinde Ehl-i Sünnet ve Şia arasında yer alan mezhep düşmanlığına ve bu düşmanlığın önüne geçilebilmesi için atılması gereken adımlara değindi.
Lüblan’ın önde gelen Sünni alimlerinden Şeyh Mahir Hammud 21 Eylül 2018 tarihinde verdiği Cuma hutbesinde Ehl-i Sünnet ve Şia arasında yer alan mezhep düşmanlığına ve bu düşmanlığın önüne geçilebilmesi için atılması gereken adımlara değindi.
Şeyh Mahir Hammud’un söz konusu hutbesinin metni şu şekilde:
Ehl-i Sünnet ve Şia arasında ortak bir söylemin olup olmadığını sorgulayanlara cevabımız şudur: “Evet, var! Direniş!” Tüm Müslümanların ve tüm onur sahibi insanların direniş safında yer alması ve elinden geldiğince direnişi desteklemesi gerekmektedir. Çünkü direniş orduların yapamadığını yapmıştır. Herkesin direnişin terör ve suikastlerle ya da İrancılık ve Şiicilikle suçlanmasına karşı gereken cevabı vermesi gerekmektedir. Seyyid Hasan Nasrallah 10 Muharrem’de yaptığı konuşmada devletlerin yapamadığını yaptı ve Siyonist düşmana karşı meydan okuyan hatta tehdit eden bir tavır ortaya koydu. Siyonist düşman bu tehdidi ciddiye aldı.
Direniş Kerbela’da hayat bulan şehadet, izzet ve şeref kavramları üzerine bina edildi ve bu söylemlerin gerçek yöntem ve kahramanlıklara dönüşmesini sağladı.
Tüm bunları Aşura Gününde; Cemel Vakası ile başlayıp Sıffin’e kadar uzanan, Hz. Ali döneminden Kerbela’ya kadar devam eden, özellikle de 3 yıl 8 aylık yönetimi süresince çeşitli suçlara imza atan Yezid’in müsebbibi olduğu Kerbela hadisesinin anıldığı bu günlerde dile getiriyoruz. Müslüman alimler arasında Rasulullah’ın (sav) ardından vuku bulan savaş ve fitneler hususunda hiçbir görüş ayrılığı bulunmamakta ve bu durum Kur’an-ı Kerim’de şu şekilde yer almaktadır:
“Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı.” (Bakara: 253)
Tarihi anlatımdaki fıkhi ve akidevi bazı yaklaşımlar Şia ve Ehl-i Sünnet’te farklılık gösteriyor. Her geçen gün daha da şiddetlenen, Amerika, İsrail ve genel olarak batıtarafından beslenen ve Arap krallar, prensler ve hükümetler tarafından körüklenen mezhep düşmanlığının gölgesinde, bizim yakın zamanda fıkhi yakınlığın sağlanması hususunda gerçek bir hamle yapmamız mümkün gözükmüyor. Ancak ne olursa olsun bunun direnişe yansıtılması da kabul edilebilir değil… Bu anlamda bazı tarafların Ehl-i Sünnet ve Şia arasındaki uçurumu daha da derinleştirmek için ortaya koyduğu çaba ve parasal desteğe karşı dikkatli olunması gerekmektedir. Alimlerin büyük çoğunluğu, özellikle resmi alanlarda düşüncelerini özgürce dile getirme hakkına sahip değiller… Yanı sıra ciddi bir diyalog masasının kurulması da mümkün gözükmüyor. Diyalog masasına oturan kişinin özgür olması, hakikatlere vakıf olması ve mezheplerle ilgili bilgileri mezhep düşmanlığı yapan ve yalan söyleyenlerden değil, bizzat o mezheplerin kaynaklarından okuyup öğrenmesi gerekmektedir.”