el Arabi Gazetesinden Ahmedinejad'a Çağrı
Londra'da yayınlanmakta olan El Kuds el Arabi gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdulbari Atvan, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'a bir çağrıda bulurdu.
Abdulbari Atvan'ın "Onlar Sadece Güçlüye İtibar Ederler" başlıklı yazısı:
Dünya sadece güçlüye saygı duyuyor, zayıfı hor görüyor ya da en iyi şartlarda ona acıyor. Obama'nın İran halkına ve liderlerine gönderdiği "uzlaşı" mesajı ve resmi düzeyde buna verilen tepkiler bu hususta verilebilecek en bariz örnektir.
Amerika başkanı Nevruz bayramını kutlayarak İranlılara zeytin dalı uzattı. Hükümetinin bütün meselelerin çözümünde diplomasiye bağlı kalacağını ve yapıcı ilişkiler kurmak için çalışacağını söylerken aynı zamanda da bu hususta tehditlerin fayda sağlamayacağını itiraf etti, samimi ve karşılıklı saygı temelleri üzerine kurulmuş diyalog adına çalışmanın gerekliliğinde yoğunlaştı.
Obama'nın mesajındaki en önemli nokta;"İran'daki İslam cumhuriyeti halkıyla ve onun liderleriyle konuşmak istiyorum. Amerikan hükümeti İran'ın uluslararası toplumda hak ettiği konumu elde etmesini istiyor" cümlesidir.
İran'ın konumundan taviz vermemesi, nükleer programının arkasında halk-lider birliği olması, uluslar arası sözleşmelerin tanıdığı yasal bir hak olarak önemi ve ABD'nin bu programı durdurmaya güç yetirememesi ya da daha iyi bir ifadeyle İsrail'in bu alanda yaptığı tahriklere karşılık vererek askeri seçeneğe başvurması durumunda vereceği büyük kayıplar olmasaydı; Amerika diyalogun önemini anlamaz ve bir önceki hükümetin benimsediği tehdit dilinin kaldırılmasına razı olmazdı. İran karşısında Amerikan siyasetindeki bu sürpriz değişim ve nükleer bir güç olarak onunla yaşayabilme olasılığına hazır olmanın, ılımlı mihver Arap ülkelerinin İran'a karşı boş savaş naraları attığı ve onun tecrit edilmesini istediği bir zamanda olması ayrıcalıklı bir durumdur.
Başkan Hüsnü Mübarek Arap başkentlerini özellikle de Körfez ülkelerininkini dolaşıp İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın bu ayın sonunda yapılacak Doha Arap zirvesine gözlemci olarak davet edilmesi durumunda zirveyi boykot etmeleri için Arap liderlerini ikna etmeye çalışıyor. Riyad'daki Suud liderliği de bu kışkırtmalara ortak oluyor.
Riyad ve Kahire'deki hükümetleri İran karşısında böyle açık bir şekilde ve düşmanca bir karar almaya iten zemin ve standartların neler olduğunu bilmiyoruz. George Bush'un iktidarda olduğu süre içerisinde bu iki ülkeye boykot, tecrit ve tehdit üslubu dikte edildi. Bush yönetimi yenik düştü, lanetlendi ve tarihe İsrail'in koruyucusu, onun politikalarını ve Araplar karşısında işlediği katliamları en çok destekleyen olarak geçti. Peki, yeni bir yönetim ve seçim kampanyalarının ilk gününde İran dosyasıyla muamelede diyalog yolunu benimseyeceğini vaad eden yeni bir başkan gelmişken eski politikaları takip etme ve İran aleyhinde uygulamaya çalışmada neden ısrar ediliyor?
Uygar hükümetler politika ve konumlarının billurlaşmasında, birçok alanda seçkin uzmanı barındıran stratejik araştırma merkezlerine itimat ederler. Hazinesine yıllık bir trilyon dolar petrol geliri giren Arap hükümetlerinin de bu metodu takip etmesi gerekir. Nice Arap araştırma merkezi ve onların resmi ve özel televizyon kanallarında boy gösteren, bütün meselelerde kolaylıkla fetva veren uzmanları var. Bunlar ya hükümetlerini başarısız politikalara bulaştıran cahil, ümmi, papağan kişiler ya da doğru kanıtlar sunan ama hükümetlerin onları dinlemediği zeki kişilerdir. Ne yazık ki iki durumda da sonuç feci ve utanç verici olmaktadır.
İran ileri araştırma merkezlerine, disiplinli demokrasiye sahip bir ülkedir. Bütün bunlar farklı hacim ve menzillerde füze üretmesini sağlayan güçlü bir askeri sanayinin gelişmesine olanak sağlamıştır. Raporların çoğunluğu da nükleer programının ilk nükleer bomba üretimindeki başarısını doğruluyor. ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Michael Mullen de bunu açıkça ifade etti. Obama'nın İran'ın uluslar arası toplumda hak ettiği konumu elde etmesi yönündeki isteği şüphe ve belirsizlikten uzak bir şekilde bu gerçeğin itiraf edilmesidir.
İran'ın konumu; bölgesel büyük bir güç, temel bir oyuncu olması ve onun Afganistan, Irak ve belki de Körfez bölgesindeki rolünün kabul edilmesi şeklinde özetlenebilir. Bu da demek oluyor ki; geçen 20 yıl boyunca ılımlı Arap mihver devletlerinin Amerika'nın İran'a düşmanlık, İsrail'le uzlaşma ve direniş hareketlerini boykot etme gibi bölgedeki projelerine hizmet etmek için sunduğu büyük yardımlar heder olup gitmiştir.
Bu devletleri özellikle de Arabistan ve Mısır'ı, Amerika'nın bu sürpriz değişimiyle yüzleşmek ve Arap çıkarlarını koruyan bir yolla onunla muamelede bulunmak için alternatif planın ne olacağı sorusu beklemektedir.
Bu hükümetlerin temelde hiçbir planının olmaması gibi basit bir sebeple bu soruya cevabının olduğunu zannetmiyoruz. Çünkü bunların ekserisi güdümlü hükümetlerdir seçenekleri yoktur. Bu hükümetler terörizmle savaşa faal bir şekilde katılmayla işe başlayıp, Irak işgaline Arap meşruluğu kazandırmayla devam etmiş ve son olarak İsrail'in Lübnan ve Filistin'e açtığı savaşlara susarak da olsa suç ortağı olup Amerikan programlarına ve isteklerine göre güdülenmişlerdir.
İki yöntem (İran ve Arap) arasındaki fark; Amerika'nın bölgedeki projelerini üslenmede ortaya çıkmaktadır. Arap yöntemi bu projele ve başarılı olur ümidiyle ondan kaynaklanan savaşlara destek vermiş, projeler başarısız olunca onlar da kaybetmiştir. İran yöntemi ise bu projeleri başarısızlığa uğratmaya ve bunu da kendi menfaatine kanalize etmeye çalışmıştır. Böylelikle liderliği tanınıp Irak ve bütün bölgedeki nüfuzunun kabul edilmesiyle uyguladığı stratejinin meyvesini toplamıştır.
İran liderliği Amerika'nın onun lehine olan bu olumlu değişimine alkış tutmadı. Genel mürşit Seyyid Ali Hamaney ve Ahmedinejad İran'da yeni yıl münasebetiyle bir konuşma yaptılar ve küresel güçlerin İran'ın nükleer ilerleyişini durdurmanın mümkün olmadığını anladıklarını vurgulayarak Obama'nın teklifine kendine güvenen kişinin gururuyla karşılık verdiler.
Ben, Katar Emiri Şeyh Hamd bin Halife el-Tani'nin yerinde olsaydım önümüzdeki Arap zirvesine katılması için İran başkanı Nejad'ı davet etme planını uygulardım. Başkan Nejad'ın yerinde olsaydım büyük bir edeple bu daveti kabul edemeyeceğim için özürlerimi sunardım. Çünkü Arap liderlerinin kahir çoğunluğu, tokalaşmak bir yana bu zirveye katılarak onurlandırılmayı bile hak etmiyorlar.
* Bu analiz, Gülşen Topçu tarafından İsra Haber için tercüme edilmiştir.
Amerika başkanı Nevruz bayramını kutlayarak İranlılara zeytin dalı uzattı. Hükümetinin bütün meselelerin çözümünde diplomasiye bağlı kalacağını ve yapıcı ilişkiler kurmak için çalışacağını söylerken aynı zamanda da bu hususta tehditlerin fayda sağlamayacağını itiraf etti, samimi ve karşılıklı saygı temelleri üzerine kurulmuş diyalog adına çalışmanın gerekliliğinde yoğunlaştı.
Obama'nın mesajındaki en önemli nokta;"İran'daki İslam cumhuriyeti halkıyla ve onun liderleriyle konuşmak istiyorum. Amerikan hükümeti İran'ın uluslararası toplumda hak ettiği konumu elde etmesini istiyor" cümlesidir.
İran'ın konumundan taviz vermemesi, nükleer programının arkasında halk-lider birliği olması, uluslar arası sözleşmelerin tanıdığı yasal bir hak olarak önemi ve ABD'nin bu programı durdurmaya güç yetirememesi ya da daha iyi bir ifadeyle İsrail'in bu alanda yaptığı tahriklere karşılık vererek askeri seçeneğe başvurması durumunda vereceği büyük kayıplar olmasaydı; Amerika diyalogun önemini anlamaz ve bir önceki hükümetin benimsediği tehdit dilinin kaldırılmasına razı olmazdı. İran karşısında Amerikan siyasetindeki bu sürpriz değişim ve nükleer bir güç olarak onunla yaşayabilme olasılığına hazır olmanın, ılımlı mihver Arap ülkelerinin İran'a karşı boş savaş naraları attığı ve onun tecrit edilmesini istediği bir zamanda olması ayrıcalıklı bir durumdur.
Başkan Hüsnü Mübarek Arap başkentlerini özellikle de Körfez ülkelerininkini dolaşıp İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın bu ayın sonunda yapılacak Doha Arap zirvesine gözlemci olarak davet edilmesi durumunda zirveyi boykot etmeleri için Arap liderlerini ikna etmeye çalışıyor. Riyad'daki Suud liderliği de bu kışkırtmalara ortak oluyor.
Riyad ve Kahire'deki hükümetleri İran karşısında böyle açık bir şekilde ve düşmanca bir karar almaya iten zemin ve standartların neler olduğunu bilmiyoruz. George Bush'un iktidarda olduğu süre içerisinde bu iki ülkeye boykot, tecrit ve tehdit üslubu dikte edildi. Bush yönetimi yenik düştü, lanetlendi ve tarihe İsrail'in koruyucusu, onun politikalarını ve Araplar karşısında işlediği katliamları en çok destekleyen olarak geçti. Peki, yeni bir yönetim ve seçim kampanyalarının ilk gününde İran dosyasıyla muamelede diyalog yolunu benimseyeceğini vaad eden yeni bir başkan gelmişken eski politikaları takip etme ve İran aleyhinde uygulamaya çalışmada neden ısrar ediliyor?
Uygar hükümetler politika ve konumlarının billurlaşmasında, birçok alanda seçkin uzmanı barındıran stratejik araştırma merkezlerine itimat ederler. Hazinesine yıllık bir trilyon dolar petrol geliri giren Arap hükümetlerinin de bu metodu takip etmesi gerekir. Nice Arap araştırma merkezi ve onların resmi ve özel televizyon kanallarında boy gösteren, bütün meselelerde kolaylıkla fetva veren uzmanları var. Bunlar ya hükümetlerini başarısız politikalara bulaştıran cahil, ümmi, papağan kişiler ya da doğru kanıtlar sunan ama hükümetlerin onları dinlemediği zeki kişilerdir. Ne yazık ki iki durumda da sonuç feci ve utanç verici olmaktadır.
İran ileri araştırma merkezlerine, disiplinli demokrasiye sahip bir ülkedir. Bütün bunlar farklı hacim ve menzillerde füze üretmesini sağlayan güçlü bir askeri sanayinin gelişmesine olanak sağlamıştır. Raporların çoğunluğu da nükleer programının ilk nükleer bomba üretimindeki başarısını doğruluyor. ABD Genelkurmay Başkanı Oramiral Michael Mullen de bunu açıkça ifade etti. Obama'nın İran'ın uluslar arası toplumda hak ettiği konumu elde etmesi yönündeki isteği şüphe ve belirsizlikten uzak bir şekilde bu gerçeğin itiraf edilmesidir.
İran'ın konumu; bölgesel büyük bir güç, temel bir oyuncu olması ve onun Afganistan, Irak ve belki de Körfez bölgesindeki rolünün kabul edilmesi şeklinde özetlenebilir. Bu da demek oluyor ki; geçen 20 yıl boyunca ılımlı Arap mihver devletlerinin Amerika'nın İran'a düşmanlık, İsrail'le uzlaşma ve direniş hareketlerini boykot etme gibi bölgedeki projelerine hizmet etmek için sunduğu büyük yardımlar heder olup gitmiştir.
Bu devletleri özellikle de Arabistan ve Mısır'ı, Amerika'nın bu sürpriz değişimiyle yüzleşmek ve Arap çıkarlarını koruyan bir yolla onunla muamelede bulunmak için alternatif planın ne olacağı sorusu beklemektedir.
Bu hükümetlerin temelde hiçbir planının olmaması gibi basit bir sebeple bu soruya cevabının olduğunu zannetmiyoruz. Çünkü bunların ekserisi güdümlü hükümetlerdir seçenekleri yoktur. Bu hükümetler terörizmle savaşa faal bir şekilde katılmayla işe başlayıp, Irak işgaline Arap meşruluğu kazandırmayla devam etmiş ve son olarak İsrail'in Lübnan ve Filistin'e açtığı savaşlara susarak da olsa suç ortağı olup Amerikan programlarına ve isteklerine göre güdülenmişlerdir.
İki yöntem (İran ve Arap) arasındaki fark; Amerika'nın bölgedeki projelerini üslenmede ortaya çıkmaktadır. Arap yöntemi bu projele ve başarılı olur ümidiyle ondan kaynaklanan savaşlara destek vermiş, projeler başarısız olunca onlar da kaybetmiştir. İran yöntemi ise bu projeleri başarısızlığa uğratmaya ve bunu da kendi menfaatine kanalize etmeye çalışmıştır. Böylelikle liderliği tanınıp Irak ve bütün bölgedeki nüfuzunun kabul edilmesiyle uyguladığı stratejinin meyvesini toplamıştır.
İran liderliği Amerika'nın onun lehine olan bu olumlu değişimine alkış tutmadı. Genel mürşit Seyyid Ali Hamaney ve Ahmedinejad İran'da yeni yıl münasebetiyle bir konuşma yaptılar ve küresel güçlerin İran'ın nükleer ilerleyişini durdurmanın mümkün olmadığını anladıklarını vurgulayarak Obama'nın teklifine kendine güvenen kişinin gururuyla karşılık verdiler.
Ben, Katar Emiri Şeyh Hamd bin Halife el-Tani'nin yerinde olsaydım önümüzdeki Arap zirvesine katılması için İran başkanı Nejad'ı davet etme planını uygulardım. Başkan Nejad'ın yerinde olsaydım büyük bir edeple bu daveti kabul edemeyeceğim için özürlerimi sunardım. Çünkü Arap liderlerinin kahir çoğunluğu, tokalaşmak bir yana bu zirveye katılarak onurlandırılmayı bile hak etmiyorlar.
* Bu analiz, Gülşen Topçu tarafından İsra Haber için tercüme edilmiştir.