Abdullah Büyük
EN GÜNCEL MESELEMİZ KUR’AN OLMALIDIR
Yüce Allah’ın katından gönderdiği Kur’an-ı Kerim, problemleri çözen, mü’minleri güçlendiren, mü’minlere gündemler vererek toplumları gençleştiren bir kitaptır. Biz bunun farkında olmadan güncel meselelerin çözümünde Kur’an ve sünnete müracaat etmez, çözümü farklı adreslerde ararsak; elimizdeki bu kıymetli hazineyi kaybetmekle kalmaz, meselelerimizi de çözüme kavuşturamayız. Bir mukayese yaparsak; bugün Müslüman coğrafyalarda zulüm ile öldürülen ve bizim ölü olmadıklarına bilakis Allah katında rızıklandırılmaya devam edildiklerine inandığımız şehit gençler mi, yoksa her türlü imkânı elinde olan, gayet rahat yaşam şartlarına sahip fakat Rabbimizle, Efendimizle ve namazla bütün bağını koparmış, tek derdi dünya olan gençler mi daha acınacak haldedir? Oysaki bir Müslüman’ın nazarında dükkânına bir hırsızın girip bütün malını yağmalaması, tek bir vakit namazını kaçırmasından yek olmalıydı. Aksi halde kendi dininin hayat tarzını reddeden, gereklerini ihlal eden Müslümanların başka hiçbir işte başarılı olmaları beklenemez, beklenmemelidir de. Bundan kastımızın dünyayı tamamıyla geride bırakmak olduğu değildir. Fakat unutmamalı ki, dünya ve ahirette de nasibimizi aramamızı emreden Allah, bunun yanı sıra savaşta dahi olsa nöbetleşe şekilde namaz kılınması gerektiğini en ince ayrıntısına kadar kitabında zikrederek, ahireti dünyanın önüne almamız gerektiğini de öğretmiştir.
Rabbimiz Enfal suresi 46. ayet-i kerimede “…Birbirinizle çekişmeyin. (Yoksa) korkuya kapılırsınız ve rüzgârınız (kuvvetiniz) gider…” buyurarak kardeşliği ihlal eden her türlü davranıştan kaçınmamızı emretmiş, aksi halde gücümüzü, kuvvetimizi kaybedip parçalanacağımızı beyan etmiştir. Bir de Müslüman kardeşliğin zedelenmesine Efendimiz (s.a.v.)’in verdiği şu tepkiye bir bakalım: Bir sahabe üç kez zina ettiğini itiraf etmiş, Efendimiz (s.a.v.)’e gelerek ısrarla cezasını çekmek istemiş ve neticesinde de recm edilmişti. Rasulullah (s.a.v.), ashabından iki kişiden birisinin öbürüne; “Şu adama bak! Allah onu gizlemişken nefsi onu bırakmadı da köpek taşlanır gibi taşlandı (recmedildi).” dediğini duydu. Hiç ses çıkarmadı, sonra bir müddet yürüdü ve ayağını dikmiş bir eşek leşine rastladı. “Falan ve falan neredeler?” dedi. Onlar “Biziz Ya Rasulallah!” dediler. “İniniz ve şu eşeğin leşinden yeyiniz.” buyurdu. Adamlar: “Ey Allah’ın Nebisi! Bundan kim yiyebilir ki?” dediler. Rasulullah: “Sizin az önce kardeşinizin ırzına sataşmanız, bunu yemekten daha şiddetlidir. Bana sahip olan (Allah’)a yemin ederim ki o şimdi cennet nehirlerine dalmaktadır.” buyurdu. (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/118-120)
Seyyid Kutub dünyadaki Yahudilerle savaşta başarılı olmanın şartının, Kur’an-ı Kerim’deki İsrailoğulları’nın hayatını iyi öğrenmekten geçtiğini söyler. Yani bugün Yahudilere karşı galip olmak için bile Kur’an-ı Kerim’e müracaat etmemiz gerekirken, onu hangi meselemizin uzağında görebiliriz? O halde bugün Suriye’deki katliamın, Cizre’deki mücadelenin, Ankara’daki patlamanın sebebini ararken Kur’an’a başvurmalı, onun bize yüklediği hangi sorumlulukları yerine getirmediğimizden bunların vuku bulduğunu muhasebe etmeli; devlet kendi gücüyle üzerine düşeni yaparken biz de ferdî olarak sorumluluğumuzun bilincinde olmalıyız. Hâsılı kelam; “Darlık veren de bolluk veren de Allah’tır.” (Bakara, 245) buyruğu üzere Allah katından gelen bu sıkıntılı dönemlerde üzerimize düşen vazifenin Kur’an ve sünnete göre nerede hata yaptığımızı iyi düşünmek olduğunu bilmeli, geçici gündemlerle zihnimizi meşgul ederken esas gündemimizi katiyen göz ardı etmemeliyiz.
yeniakit