Eski İslamcı merkeze kayar Keskin Kemalist rejime zarar
İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli sözü siyaset için, belli fikir akımları ve düşünceler için de geçerli olmalı.
Pazar Zaman
İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli" sözü siyaset için, belli fikir akımları ve düşünceler için de geçerli olmalı. Özellikle, taraftarın-çizgilerin kaydığı, yer değiştirdiği, birbirine karıştığı bizim gibi ülkelerde buna sıklıkla rastlamak mümkün.
İşçi Partisi"nin "komünizmi" de simgeleyen, kırmızı bayrak üzerindeki sarı yıldızının rengini değiştirerek, günün anlam ve önemine binaen, beyaz yapması bunun en uçtaki örneklerinden biri. İslamcılar ve Kemalistler için de, ülkenin son yirmi yılı dikkate alındığında, ciddi bir değişim yaşandı. İslamcı kesimi temsil eden isimler, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Hüseyin Üzmez gibi sivri-köşeli kimlikler olmaktan çıkarak, Ali Bulaç, Fehmi Koru, Yusuf Kaplan ve Mehmet Bekaroğlu gibi isimlere bıraktı yerini. Kemalistler cephesinde ise artık Toktamış Ateş gibi uzlaşmacı, diyaloğa açık, karşısındakini ötekileştirmeyen isimlere yer yok. Asker, üniversite rektörleri ve bazı sivil toplum örgütlerinin rengini verdiği bu kesim Türkan Saylan, Necla Arat, Nur Serter, Şener Eruygur, Tuncay Özkan gibi isimlerle temsil ediliyor. Mehmet Bekaroğlu bunu, "Her iki tarafın da değiştiği doğrudur. Ancak, buluşacakları yer demokratlık olmalıydı. Bu olmadı." sözleriyle değerlendirirken, Ömer Laçiner konuya "sınıf kavgası" bağlamında yaklaşıyor ve Kemalistlerin İslamcılar karşısında "konumlarını" koruma mücadelesi verdiklerini, bunun sonucu bir sinirlilik hali yaşadıklarını düşünüyor. 28 Şubat"ta bir "toplumsal öğrenme" süreci yaşayan İslamcı kesimin değiştiğini; fakat diğer kesimin bunu iyi okuyamadığı için devlete ve rejime yaslanmaya başladığını belirten siyaset bilimci Fuat Keyman ise, bu aşamada "seküler orta sınıf"ın temsiliyet krizi ortaya çıktığını söylüyor. Toktamış Ateş"e göre de, kimse değişmedi; ancak ön plana çıkan ve sözü söyleyen insanlar farklı. İslamcılar ve Kemalistlerin, birbirinin tam zıddı olan değişim ve dönüşüm sürecini inceledik. Seçimler öncesinde ortaya çıkan CHP-AKP kavgasının, "rejim elden gidiyor", "Cumhuriyet"e sahip çıkalım", "iç ve dış düşmanlara karşı birlik olalım" söylemlerinin arkasında bugünkü politik kavgalar kadar her iki kesimin tabanda geçirdiği değişim yatıyor. Bu partileri etkileyen ve şekillendiren İslamcılar ve Kemalistler ciddi bir değişimden geçti. Ancak, Türkiye"nin son yirmi yılına damgasını vuran bu değişim, her iki cephede birbirinden taban tabana zıt bir şekilde yaşandı. Süreç içinde İslamcılar, günden güne uzlaşmaya ve diyaloğa açık hale gelirken, Kemalistler gittikçe içe kapanıp kenetlendi ve marjinal bir konuma yerleşti.
Değişimi 1990"lı yıllardan itibaren incelemeye başlarsak, değişimin ilk adımları bu yılların başlangıcına rastlar. İslamcılar, bu yıllarda Necmettin Erbakan, Şevki Yılmaz, Hüseyin Üzmez, Mehmet Şevket Eygi, Hasan Hüseyin Ceylan, Mehmet Metiner gibi isimlerle temsil ediliyordu. Şevki Yılmaz"ın kasetlerinin Türkiye"nin dört bir yanını dolaştığı, yurtdışında da büyük hit aldığı dönemlerde, Tayyip Erdoğan ve Bülent Arınç da iyi birer hatipti. Şevki Yılmaz, "Erbakan ve arkadaşları parti görüntüsü altında bu ülkeye İslam"ı getirmek istiyor." ifadesini kullanırken, Hasan Hüseyin Ceylan, "Bu vatan bizimdir, rejim bizim değildir kardeşlerim. Rejim ve Kemalizm başkalarınındır." diyordu. Şükrü Karatepe"nin, 10 Kasım törenlerini kastederek, "İnancımıza saygı duyulmadığı, sövüldüğü bir yerde içim kan ağlayarak bugünkü törenlere katıldım. Bu düzen değişmeli. Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini, nefreti eksik etmesin." ifadeleri, RP"nin kapatılmasına da neden olan sözler arasında yer alıyordu. RP"nin içinde, çizgisini de yumuşatacak ve merkeze kayışı sağlayacak bir değişikliği 1995 seçimlerinde gördük. Bu dönemde ANAP"tan Cemil Çiçek, Abdulkadir Aksu, Ali Coşkun, Nevzat Yalçıntaş gibi isimler transfer edilmişti. Parti kapatıldıktan sonra kurulan Fazilet Partisi"nde ise, "demokrasi, hak ve özgürlükler" daha güçlü bir vurgu kazanmıştı. Daha sonra bu hareket içinden AKP"nin doğuşunda ise "muhafazakar demokrat" kavramının önemli bir yeri olmuştu. Bugün gelinen noktada, bu değişime, önemli bir etkisi bulunan 28 Şubat"ın da üzerinden 10 yıl geçti. Şimdi bu camia herhangi bir konuda yetkin bir ses duymak için Ali Bulaç, Fehmi Koru, Yusuf Kaplan ve Mehmet Bekaroğlu gibi isimlere danışıyor. Dolayısıyla dile getirilen düşünceler ve uslup düne oranla bir hayli farklı oluyor. Ali Bulaç"ın, İslam"ın devlet talebi olmadığı, eskiden var olan dönüştürme talebinin şimdi yaşam alanı açmaya evrildiğini içeren cümleleri bu değişimin nedenini açıklarken aynı zamanda göstergesi de oluyor.
Neydi, ne oldular?
Kemalistler ise eskiden, Toktamış Ateş, İlhan Selçuk, Yekta Güngör Özden gibi uzlaşmaya açık veya kısmen uzlaşma taraftarı isimlerle temsil edilirdi. Hatta, Toktamış Ateş"in Abdurrahman Dilipak"la birlikte programları ve "Kırmızı-Yeşil" adı altında kitapları bile yayınlanmıştı. Bu kesim şimdi, Türkan Saylan, Necla Arat, Nur Serter, Şener Eruygur, Tuncay Özkan gibi isimlerin aralarında bulunduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) üyeleri, emekli askerler ile bazı üniversite rektörleri tarafından temsil ediliyor. Bu kesim, ulusalcılığın da etkisiyle kendilerini diğer kesimlerden ayrı ve uzak tuttuğu gibi hiçbir şekilde diyaloğa da açık durmuyor. ÇYDD Genel Başkanı Türkan Saylan, katıldığı bir programda, "Çocuklar namaz kılmasını değil, bale yapmasını öğrensinler." derken, Cumhuriyet mitinginde kürsüden, "Günahtır diyerek don üzerinden iğne yapan profesörlerle kadrolaşmayı tamamlamak, gençleri laik cumhuriyet yerine İslami yönetime sürüklemek için her türlü baskılar en üst düzeye varmıştır" ifadelerini kullanıyordu. ADD Genel Başkanı Şener Eruygur, "Cumhurbaşkanlığı makamının, rejimin değerlerini içine sindiremeyenler tarafından işgali kabul edilemez." diyerek dışlayıcı ve yaftalayıcı bakış açısının en katı örneğini sergiliyordu. Oysa, iyi bir Atatürkçü olduğu herkes tarafından bilinen Toktamış Ateş, Atatürkçü olmanın insana ayrıcalık değil, sorumluluk yüklediğini, bunun ise toplumu ileriye doğru dönüştürme zorunluluğu olduğunu ifade ediyor. Kendisi gibi düşünmeyenlere saygı duyduğunu ve hoşgörüyle yaklaştığını söyleyen Ateş, "Bence hoşgörü, farklılıklara tahammül etmek, farklılıklara katlanmaktır. Fakat öyle, "lanet olsun" gibisinden değil, sevecen bir biçimde katlanmaktır." diyor.
Gelinen noktada İslamcılar, toplumun diğer kesimleri ile "ötekileştirme" davranışına girmeden sağlam bir diyalog zemini yakaladı. Ancak Kemalistler, örnekleriyle ortaya çıkıyor ki, bu başarıyı yakalayamadıkları gibi çok daha uç bir noktaya savruldular. Bugün soluduğumuz kamplaşma, didişme ve çatışma atmosferine Toktamış Ateş çizgisinden Şener Eruygur çizgisine savrulan Kemalizmin "tersine" yürüyüşü neden oldu desek, abartılı bir şey söylemiş olmayız. [email protected]
--------------------------------------------------------------------------------
İslamcılar yumuşadı; ama demokratikleşmedi
Mehmet Bekaroğlu (Siyasetçi): Her ikisinin de geldiği noktayı sağlıklı bulmuyorum ben. Çünkü buradaki tek tek insanların ne yaptığı önemli değil. Geçmişte İslamcıların 28 Şubat"a maruz kalmaları demokrat olmamalarından değildi; asıl konu modernleşme, Batılılaşma idi. İslamcıların yumuşaması bu şekilde algılandı ve alkışlandı. Oysa Kemalistlerin de, İslamcıların da buluşacağı yer demokratlık olmalıydı. Demokrasi, farklı kimliklerin, farklı yaşam tarzlarının barış içinde yaşayabilmesi, farklı kanaatlerin özgürce ifade edilmesi, farklı siyasi düşüncelerin barış içinde yarışmasıdır. Bu olmadı. Tam tersine kimlikler alabildiğine abartıldı bugün olduğu gibi, kimlikler üzerinde cepheler kuruldu. İslamcı kesimde bir yumuşama söz konusu. Bu olumludur; ama demokrat olduklarını sanmıyorum. İslamcı geçmişi olan bir iktidar var, demokrasi konusunda çok büyük adımlar atmadı. Cumhurbaşkanının yetkilerini azaltmadı, parti içi demokraside bir adım atmadı. Tabii bu yönde bir eğilim var, buna bir gelişme diyebiliriz; ama demokrat tavrı geliştirebildikleri kanaatinde değilim.
Kemalistler, statü gerginliği yaşıyor
Ömer Laçiner (Yayıncı): Bu değişim bence pek çok faktöre bağlı olabilir; ama esas faktörlerden biri Türkiye"de cumhuriyetten beri bir sınıf kavgası var. Bugün ideoloji olarak Kemalizm"i benimseyenler, asker-sivil aydın zümre, hem kendilerini toplumun öteki kesimlerinden, kendi yerine göz dikebilecek kesimlerden üstün görüyordu. Onlar hem eğitimli değillerdi hem de kırsal-taşra ağırlıklı geleneksel bir hayat sürüyordu. Bu yüzden onları küçük görüyor, vesayetle modernliği asimile etme gibi bir görevleri olduğunu düşünüyorlardı. Zamanla bu kesim, bilgi, beceri ve toplumsal işlevlerin zenginliği açısından hem rekabet eder oldular hem de geçtiler onları. Kendi konumlarını koruyabilmenin imkânları tükendi. Bunun getirdiği bir sinirlilik ve içe kapanma hali var. Müslüman Türk burjuvazisi de yükselişini sürdürdüğü ve geleceğin de kendisine yardımcı olacağına emin olduğu için rahatladı. Şu anda biri çöken biri de yükselen bir grup olduğu için dengeler bu şekilde.
Seküler orta sınıfın temsiliyet krizi var
Fuat Keyman (Siyaset bilimci): 28 Şubat sürecinden Türkiye"deki İslami hareket önemli bir ders aldı. Seçimlerle iktidar olabilirsiniz; ama rejimle kavga ederseniz toplumsal taban daralır, özellikle ekonomik ve kültürel alan bu kavgadan etkilenir. Bu temel dersi alan, rejimle çok kavga etmeyen, toplumu ileri götürücü desteğini ekonomik boyutta gösteren bir hareket ortaya çıktı. Bugün bunu AKP temsil ediyor. Böyle bir toplumsal öğrenme süreci oldu. Fakat Kemalist kesimde bu öğrenme süreci tam algılanamadı. Bu öğrenme süreciyle birlikte AKP iktidarının güç kazandığı ortaya çıktı. Böyle olunca ilk önce "CHP iyi muhalefet yapmıyor" tartışması başladı. Biri öğrenme sürecinden geçerek kendisini ekonomik anlamda ve kültürel anlamda yeniledi. Biri de bunu yapamadığı için daha çok devlete ve rejime dayanmaya başladı. Cumhuriyet mitingleri, söylemler de gösterdi ki, bu İslami hareketin yaygınlaşması ile seküler orta sınıfın temsiliyet krizi bir çelişki yarattı. İslami kesim bağlamında bir temsiliyet krizi yokken, diğer taraf için temsiliyet krizi vardır. Bu temsiliyet krizini çözemediği zaman da kendisini daha fazla rejim ve güvenliğe endeksliyor ve daha da sertleşiyor.
Ön plana çıkan insanlar değişti
Toktamış Ateş (Yazar): Aslında o günlerin İslamcılarıyla o günlerin Kemalistleri üzerinde fazla bir değişiklik yoktur. Bir Hüseyin Üzmez, bir Şevki Yılmaz yine eskisi gibi katıdır. Ben de doğrusunu isterseniz eskiden neysem bugün oyum. Ancak değişiklik, bugün gün ışığına çıkan insanlardadır. Bugünün diyaloğa açık görünen ve İslamcı olarak nitelenen siyasetçileri ve düşünürleri o günlerde de muhtemelen böyle düşünüyorlardı. Ama fırsat bulamıyorlardı. Bugünlerin katı bağnaz Kemalistleri o günlerde de aynı kafadaydılar; ancak geri planda kalmışlardı. Belli nedenlerle bir değişim yaşandı ve her iki grupta da farklı isimler öne çıktı. AKP"nin yüzde 35 oyla iktidar olmasını ve Parlamento çoğunluğu elde etmesini toplumdaki belli kesimler içine sindiremedi. Kemalistler de bunların duygularına hitap ettiler, benim gibiler de geri plana düştü. Bir Nur Serter bugün neyse dün de odur. Veya Bedri Baykam dün neyse bugün de odur.
Kaynak: Zaman Pazar