Abdullah Büyük
Farkına varamadığımız israflarımız
Yüce yaratıcı hiçbir şeyi boş yere, yaratmamıştır. Yaratmış olduğu her şey, belirli bir zamana kadar belirli bir görev içindir. Yani her şeyin yaratılmasının bir hikmeti, sırrı ve manası vardır. Âlemde hiçbir şey anlamsız ve amaçsız değildir. Allah’ın yarattığı her şey kendisi için belirlenmiş olan görevi, belirlenen vakte kadar yapmakla mükelleftir. Rabbimizin her şeyi bir hikmet ve mana üzerine yaratması, yaratırken hiçbir israfta bulunmadığı anlamına gelir. Zerreden Küre’ye, mikrodan makroya tüm varlıklar için ilahi bir yasa konulmuştur. İnsan bu anlam ağının neresinde bulunmaktadır? O kendisi dışındaki her şeyin kendisi için yaratıldığı tek varlıktır. Her şey adeta insanın hizmetindedir. Bütün nimetler onun için var edilmiştir. Kâinata ibret nazarıyla baktığımızda insan dışında hiçbir varlığın israf edebilme seçeneğinin olmadığını görürüz. Malumunuz, yaratılmış olan nimetleri yaratılış anlam ve amacının dışında, gereksiz ve yersiz bir şekilde kullanmaya israf deniliyor. İçinde yaşamış olduğumuz seküler dünyanın ekonomik sistemi, israf üzerine kurulmuştur. Eğer insan israf ederse ekonomik düzen daha verimli işliyor. Fakat insan kaynakları tüketip artık israf edemediğinde, yani israf istem dışı kaldığında ise ekonomik krizler baş gösteriyor. Bugün dünyada yaşanmakta olan bütün ekonomik krizlerin temelinde eldeki kaynakların tükenmesi sonucunda israfın durması yatmaktadır. Ne acıdır ki bu krizlerden çıkış yolu olarak yine insanlara kazanmadan, üretmeden, katma değer olmadan ellerine tutuşturulan paraları israf ettirmek görülmektedir.
Bütün dünya toplumları hızla müsrifleştiriliyor. Hiç farkına varamadan kendimizi bu çarkın içinde buluyoruz. Belki isteyerek, belki de istemeyerek bu sistem an be an bizleri de içine çekiyor. Bazen kendimizi tutmaya çalışıyoruz, daha tutumlu, planlı programlı ve düzenli bir şekilde sahip olduğumuz nimetleri kullanmaya karar veriyoruz. Ama çok acı bir gerçek var ki; israf deyince aklımıza sadece sahip olduğumuz maddi nimetler geliyor. Bazılarımız da Efendimizin o meşhur sözünü anımsayıp, sağlık ve boş vaktin de insanın kıymetini hakkıyla anlayamadığı ve israf ettiği iki nimet olduğunu hatırlıyoruz. Kendimize bu hadisi çıkış noktası olarak kabul etsek ve acaba daha nelerimizi israf ediyoruz diye şöyle bir düşünsek, kim bilir hayatımızda farkında olmadan israf ettiğimiz neleri bulacağız.
Konuşabilmek yeteneği yaratılan varlıklar içinde insana mahsustur. Kelimeler, karşılıklı anlaşmanın vasıtasıdır. İnsan gibi kelimelerin de bir ruhu vardır ki o da “mana”dır. Manası olmayan kelime ruhsuzdur ne konuşana bir faydası vardır ne de dinleyene. Günümüz insanında inanılmaz bir konuşma hastalığı var. Basit konuların etrafında saatlerce sözüm ona değerlendirmeler yapılıyor, fikirler üretiliyor. Sonucuna bakıyorsunuz incir çekirdeği bile dolmuyor. Mana ve maksat diye bir şey yok. O meşhur halk deyimiyle “laf olsun torba dolsun” tarzıyla, düşünceden, manadan, maksattan yoksun olarak ağzımızdan çıkan her söz yapmış olduğumuz bir israftır.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli yeteneklerden biri de duyu organları ile elde etmiş olduğu verileri değerlendirebilmektir. Gözümüzle gördüğümüze, kulağımızla işittiğimize, burnumuzla kokladığımıza, ellerimizle hissettiğimize bir anlam yükleriz. Akıl kendisine gelen bütün veriler arasında değerlendirmeler yapar. Peki, hiç düşündük mü “duyu organlarımızı ve aklımızı israf ediyor muyuz” diye? Bakıp da görememek, işitip de duyamamak, koklayıp da fark edememek, dokunup da hissedememek bu eylemleri yapmış olduğumuz organlarımızı israf etmektir. Hele hele gelen verileri değerlendirememek yani akledememek ise Kur’an’ın ısrarlı tavsiyesine rağmen akıl nimetini hoyratça israf etmektir.
Akıl nimetinin en önemli fonksiyonlarından biri de düşünmektir. Ne dersiniz, istiaza ile aklımızı atıl ve batıl olmaktan çıkarıp, besmele ile başlayacağımız işe Rabbimizi de ortak ederek, Efendimizin ısrarlı tavsiyesine uyarak düşünme ibadetine başlasak ve sahip olduğumuz maddi nimetlerin dışında farkına varmadan ya da farkında olarak israf ettiğimiz manevi nimetleri bir keşfe çıksak? Keşfetmiş olduğumuz nimetleri nasıl değerlendirdiğimizi bir gözden geçirsek? Sonra da ahiretin müflisi olmamak için bu nimetleri doğru bir şekilde kullanmaya başlasak? Ne dersiniz, örnek bir şahsiyet olabilme yolunda kendimize büyük bir iyilik yapmış olmaz mıyız?
yeniakit