Fatih Çekirge Uzaktan Bakınca Anladı
Fatih Çekirge uzaktan bakınca biraz olsun görebildi. Başörtüsüne değilde başın içine bakılması gerektiğini Avrupalı anlatınca anlayabildi...İşte yazsından konuyla ilgili bölümün kesiti;
Ya ’Oulu’daki kablosuz dünya
ŞİMDİ size bir başka dünyadan söz edeceğim. Coğrafi olarak yakınımızda olan ama zaman boyutunda tam olarak göremediğimiz bir dünya bu..
Üç gün süreyle Helsinki’de çok önemli bir toplantı zincirine konuk olduk...
hürriyet.com.tr’nin internet operasyonları sorumlusu Erhan Acar’la Dünya Yazarlar Birliği’nin internet gazeteciliğine ağırlık verdiği bir toplantı bu...
Şimdi size insanların kafalarına ne taktıklarıyla değil, kafalarının içinde ne olduğuyla ilgilendiği o dünyadan bir bölüm aktarıyorum.
HELSİNKİ’YE 500 KİLOMETRE
Helsinki’ye 500 kilometre uzaklıktaki Oulu kentinin nüfusu 120 bin...
Ve tam 30 bini öğrenci var...
Kentin atanmış belediye başkanı Pennanen anlatıyor:
- Bütün kenti kablosuz internet kullanımına açtık. 30 bin öğrencinin 10 bine yakını üniversitede, diğerleri araştırma geliştirme bölümlerinde çalışıyor.
- Peki neyi araştırıyorlar?
Yeni yüzyılın teknolojisini... İnanılmaz bir hız...
Nokia’nın başkentinde, polar teknolojisinden dünyayı kablosuz bir atmosfere bağlamaya çalışan bir hız bu.
Ve ben bu kablosuz dünyadan bağlanıp Türkiye’ye bakınca dehşete kapılıyorum...
Ruhumdaki bütün teller geriliyor, kablolar kopuyor..
Türkiye üniversiteye girecek türbanı tartışıyor. Birileri genç kızların başörtü bağlama şeklinden kendi hákimiyetinin üniformasını dikmeye çalışıyor. Bu şüphe bir işaret fişeği gibi sürekli olarak üzerimizde patlıyor.
Üzülüyorum... İçim daralıyor...
Avrupa’nın 200 yıl önce bıraktığı "din imparatorlukları", ne yazık ki Türkiye’de bireysel hayatın üzerine, "mahalle imparatorlukları tartışması" olarak düşüyor..
Kimse o kızın ne okumak istediğini sormuyor. Kimse o kızın nasıl bir dünyaya özendiğini, nasıl bir yüzyıl istediğini merak etmiyor.
O kız bu kablosuz dünyada var mı?
O kız, acaba koskoca bir ülkenin onun taktığı türban üzerinde çırpındığını görüp nasıl bir ruh haline düşmektedir.
KAFA DEĞİL ÜSTÜNDEKİ
Şimdi düşünelim. O kız bireysel önemini artık bilimsel bir çalışmadan, ya da başkasına duyduğu saygıdan değil, tek bir şeyden alacaktır...
Başına taktığı türbandan...
Çünkü herkes o türbanı tartışıyor artık. Koskoca ülkede koskoca adamlar o kızı değil, türbanını tartışıyor. Türban o kızın önüne geçmiştir. Türbandan gelen ego gözlerinin önüne çekilmiş bir "perde" halini almıştır.
Böylece o kızın kafasındaki önem derecesinde yer alabilecek her şey, yerini türbana bırakmıştır.
Ne bilimsel bir çalışma, ne bir aşk ne de bir başka dünyanın yüzyılı...
O kız artık ÖTE DÜNYANIN YÜZYILINA hazırlanan bir öğrenci değil, umudunu, aklını ÖTEKİ DÜNYAYA doğru çevirmiş bir "dindar" haline getirilmektedir. .
Peki buradan sağlıklı bir sonuç çıkar mı?
O kızın psikolojik sağlığı yerinde olabilir mi?
O KIZ ARTIK O KIZ DEĞİL
Ben en saf duygularıyla inancı için başını bağlayan o kıza saygı duyuyorum. Ama şimdi buradan bakınca, kendisini böylesine "hırpalayacı bir tartışma"nın içinde bulan o kızın, artık o kız olmasına imkan olmadığını görüyorum.
Evet o kız artık, bizim yüzümüzden öğrenci değil, başka biri olmuştur...
Akıl teri
NOKIA ’nın başkentinde artık alın teri değil, akıl teri ön plana çıkmış... Bizi taşıyan otobüsün şoförü az ötedeki siyah camlı binayı gösterip övünçle şöyle diyor:
- İşte polar teknolojisinin karargáhı burada...
Yani artık bizim dönemimizdeki "alın terinle ekmeğini kazanmak" sözü yerini, "önümüzdeki yüzyıl için akıl teri dökmek" kavramına bırakmış..
Düşünün ki, bir uydu için 300 milyon dolar ödüyorsunuz. Uydunun alın teriyle yapılan kasası 30 milyon dolar. Gerisi tamamıyla akıl teri..
Peki aklın teri nasıl dökülür? Çekiçle kolla değil, beyinle... Yani artık "büyük sanayi devrimi" kendisini tamamlamış görünüyor. Şimdi "NANO DEV" var... Görünmeyen kablolardan, mikro kanallardan geçen küresel bilginin dev gelişimi var...
.....
Fatih Çekirge-Hürriyet