FBI'ya rağmen İslam"a yöneliyorlar
İslam inancı, bu dinin eşitlik, disiplin ve aile kavramına atfettiği önemden etkilendiklerini belirten pek çok ortalama zenci Amerikalıyı FBI baskılarına rağmen kendine çekiyor
Jesse Washington*
Sekou Jackson, "Sırf dua etmek için, namaz kılmak için toplantıyı niye bölüyorsun?", "Siyah Müslümanlar, hapishanede Müslüman olmuyorlar mı?", hatta "Neden Müslüman olmak istiyorsun ki sen?" gibi sorulara zaten alışmış durumda.
Ulusal Bilim Akademisi'nde Deniz Kuvvetleri üzerine çalışmalar yapan Sekou Jackson "hem zenci bir Amerikalı hem de Müslüman olmak bir tür kara mizahtır"diyor ve "yargılanacaksın" ifadesini kullanıyor.
FBI'ın, Çarşamba günü Müslüman bir grup tarafından kullanılan, Detroit'teki bir depoyu basmasıyla, Jackson'ın işinin daha da zorlaştığını söyleyebiliriz. FBI yetkilileri, grubun liderinin hükümete karşı nefret propagandası yaptığını, çalıntı malların ticaretinde yer aldığını ve Amerika'da Müslüman bir devlet kurma düşüncesindeki radikal bir gruba üye olduğunu dile getirdiler. Grubun kullandığı caminin imamı olan, Lokman Amen Abdullah isimli siyah Amerikalı, FBI ajanlarıyla girdiği silahlı bir çatışmada hayatını kaybetti.
Her ne kadar FBI, Detroit'te yakalananların genel Müslüman toplumundan olmadığını vurgulasa da FBI diğer siyah Müslümanları da benzer suçlarla itham etmişti. Buna en son örnek, Mayıs ayında dört adamın New York'taki sinagogları havaya uçurmayı ve bir askeri uçağı düşürmeyi planladıkları gerekçesiyle tutuklanmaları hadisesidir. Buna karşın İslam inancı, bu dinin eşitlik, disiplin ve aile kavramına atfettiği önemden etkilendiklerini belirten pek çok ortalama zenci Amerikalıyı kendine çekmeye devam ediyor.
Dini olmayan bir ortamda büyüyen ve 18 yaşındayken İslam'ı seçen, 31 yaşındaki Jackson Afro-amerikalıların benzersiz tarihi bizi İslamiyet'i seçmeye yönlendiriyor. Birisi size gelip herkesin eşit olduğunu ve tek farkın işledikleri amellerden kaynaklandığını ifade ederse ezilmiş insanlar elbette bu ifadeye, bu mesaja dört elle sarılacaktır. Çünkü bu "insafın, hakkaniyetin mesajıdır." ifadelerini kullanıyor.
İnsanlık onurunu rencide edici ön yargılara maruz kalan zencilerin gururunu okşayan bu mesaj Amerika'da 1930'larda İslam'ın ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Wallace Fard isimli gizemli bir adam tarafından meydana getirilmiş "Lost-Found Nation of Islam" Hz. Muhammed'in öğretilerinden çok farklı yollara sapmış olsa da kendine güven, siyah üstünlüğü ve beyaz şeytanlığı karışımından oluşan bu öğreti birçok siyah arasında yankı bulmuştu. 30 yıl kadar sonra da Malcolm X, Nation of Islam'dan ayrılıp Suudi Arabistan'a hacca gitmesinin ardından tüm beyazların şeytan olmadığını söyleyerek Afro-Amerikan hareketinin yüzünü geleneksel İslam'a döndürmüştür.
1975'te "Nation of Islam", biri yaygın Suni uygulamaları benimseyen geniş fraksiyon, diğeri de "Nation of Islam"ın ayrılıkçı ideolojisini sürdüren Louis Farrakhan liderliğindeki fraksiyon olmak üzere iki ayrı fraksiyona bölündü.
Bugün Amerika'daki Müslümanların sayısını kestirebilmek gerçekten zor. 2007 tarihli bir PEW araştırması, sayıyı 2,35 milyon olarak tahmin ediyor ki bu sayının yüzde 35'i Afro-Amerikan'dı. Vassar Koleji'nde din profesörü, Afrika çalışmaları profesörü ve Amerikan İslamı uzmanı Lawrence Mamiya, Müslüman organizasyonların yaklaşık 6 milyon üyeleri olduğunu ve bunun da üçte birinin siyah olduğunu belirtiyor.
Mamiya, Afro-Amerikan Müslümanların çoğunluğunu, ülke genelindeki yaklaşık 300 camide ibadet eden ortodoks Sünnilerin teşkil ettiğini ifade ediyor. Mamiya'ya göre, ülkedeki ikinci büyük grubu, Amerika içinde, dışında ve hapishanelerde yaklaşık 100 camileri bulunan Farrakhan liderliğindeki Nation of Islam'ın takipçileri oluşturuyor.
Mamiya, ülkedeki üçüncü büyük grubun, önceden H. Rap Brown olarak bilinen siyahi aktivist Jamil Abdullah El Amin'in kurduğu Ummah olduğunu dile getiriyor. Grubun 40 veya 50 civarında camisi bulunuyor. FBI'dan yapılan açıklamaya göre, Detroit yakınlarındaki baskında hedef alınan örgüt Ummah'ın bir parçasıydı.
Çok sayıda Müslüman lider ve cemaat üyesi ile yüz yüze görüşen Mamiya, "Afro-Amerikanların büyük çoğunluğunun dini, maneviyatlarını kuvvetlendirmek için kullandığını." ve siyah Müslümanların sayısının arttığını fakat bu artışın 11 Eylül saldırıları öncesi kadar hızlı olmadığını belirtiyor.
Mamiya, az sayıdaki beyaz Amerikalının da "İslam'ı yabancı olarak görme eğilimi" nedeniyle Müslümanlığa geçtiğini söylüyor. Konuşmasının devamında, "Bu [İslamiyet], Afro-Amerikanlar için, Afrikalı köklerinin bir mirası. [Afrika'da] köklü bir gelenek vardır. Bu köklü gelenek onları, sömürülmelerini meşrulaştıran din olarak gördükleri Hıristiyanlıktan uzaklaştırıyor." ifadelerini kullanıyor.
Margari Hill 1993'te İslam'la tanışmadan önce nihilizmin ve siyahî kadınların maruz kaldıkları saygısızlığın panzehirini arayan Kaliforniyalı genç bir kızdı. Son birkaç yıldır ise başı kapalı geziyor. Şu anda Filadelfiya'da öğretmenlik yapan 34 yaşındaki Hill, "tevazu ve kanaat konularını derinlemesine düşünmek istiyordum. Bu konularda düşünmenin beni daha iyi Müslüman ve daha iyi bir insan yapabileceğine karar vermiştim." ifadelerini kullanıyor.
Hill'i etkileyen diğer hususlar ise, İslam'ın savunduğu ailevi değerler ve İslami kaynaklara göre hiçbir Arap'ın, beyaz ve siyah insanın başka ırklara üstünlüğünün bulunmadığını vurgulayan Hz. Muhammed'in "Veda Hutbesi"nde tecessüm etmiş eşitlikçi mesaj olmuş.
Hill'in kocası Marc Manley; suç, uyuşturucu veya alkole bulaşmış birçok siyahın İslam'ın günde beş kez namaz kılınmasını da içeren disiplinli yaşamını etkileyici bulduğunu dile getiriyor. Manley, "Bilhassa kent yaşamı bağlamında, İslam'ın bu özelliği Afro-amerikalıların söz konusu bu tür belalarla başa çıkabilmesini sağlıyor; tampon veya bariyer işlevi görüyor." diyor.
İmam Enver Muheymin, Filadelfiya'daki Kuba Enstitüsü'nde siyahîlerin gittiği bir camideki cemaatin; "ibadet edip düzgün bir hayat yaşamaya çalışan bir grup mavi yakalı işçi, kolejden yeni mezun olmuş gençler, profesörler, polisler ve sıradan insanlardan ibaret olduğunu" ifade ediyor.
Muheymin daha dünyaya gelmeden ailesi 1950'lerde Müslüman olmuş. Kendisi Suudi Arabistan'da büyümüş fakat çok erken yaşlardan itibaren görülmüş ki "Muheymin bir Amerikan vatandaşıydı ve hâlâ da öyle." Nitekim Muheymin, "Amerika benim ülkem. Amerika Birleşik Devletleri'ni seviyorum. Siyasilerin bizim adımıza yaptığı her şeyi tasvip ediyor değilim Fakat bu, benim bu ülkenin bir vatandaşı olmadığım anlamına gelmez." ifadelerini kullanıyor.
(The Washinton Post, 30 Ekim 2009, Blacks still drawn to Islam despite FBI raids)
Bu yazı ekopolitik.org adlı siteden alıntılanmıştır...