Gerçek İftarlar, Gerçek Bayramlar
Zaman gazetesi yazarı Ali Ünal'ın bayram yazısı...
Halifeliği döneminde Hz. Ömer'e (ra) bir Yahudi, "Ey Ömer!" der, "sizin kitabınızda bir âyet var ki, o âyet bizim kitabımızda bulunmuş olsaydı, onun indiği günü bayram ilan ederdik."
Hz. Ömer'in o âyetin hangisi olduğunu sorması üzerine, Mâide Sûresi'nin 3. âyetinin "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım" kısmını okur. Bediüzzaman hazretleri, "Hz. Muhammed (sas), Din'i bütün nihaî sınırlarına taşımıştır ve İslâm, bu nihaî sınırları içinde İlâhî İsimlerin tecellilerini tam bir denge halinde muhafaza eder. Bu, onun mucizesidir." der. Ve söz konusu âyetin iktibas ettiğimiz kısmının hemen öncesinde şöyle buyurulmaktadır: "Artık bugün küfredenler, dininizin yerleşip hâkim hale gelmesine mani olmaktan ümitlerini kesmiş bulunuyorlar. O halde, onlardan korkup karşılarında ürperti duymayın; yalnızca Ben'den korkup Benim karşımda ürperin (ve neye hükmetmişsem onu yerine getirin)."
Demek oluyor ki İslâm, samimî müntesiplerinin Âhiret saadetlerini inşallah garanti etmesinin yanı sıra, onların hem hakimiyet hem de saadetlerini fert ve toplum zemininde yeryüzü hayatlarında da garanti eder. Bu, İslâm'ın 11 asrında onun tatbiki ölçüsünde hayatın her alanında büyük oranda ortaya konduğu gibi, Müslümanların maddî ve siyasî sahalarda hakimiyetlerini kaybettikleri son 3 asırda da özellikle ferdî hayatta ve yine onun hayata tatbiki ölçüsünde kendisini göstermektedir. Bu hükmün en büyük delili de, onun muarızlarının her türlü vasıta ile donanmış olarak yine her türlü zihnî, "dinî", askerî, siyasî, iktisadî kolektif gayretlerine rağmen, İslâm'dan irtidatların yok denecek kadar az olmasına mukabil, başka dinlerden İslâm'a girenlerin her geçen gün artmasıdır. Önemli olan, Müslümanların İslâm'ın şuurunda olup, onun izzetini kuşanabilmeleri, kalplerinin sadece Allah karşısında ürpermesi, O'ndan başka hiçbir şeyden ve kimseden korkmamaları, yardım ve başarıyı sadece O'ndan bekleyip O'ndan bilmeleri ve O'na güvenip dayanmalarıdır. İşte, Müslümanların dünyadaki, ahirette ebedî bayramlarını sağlayacak gerçek bayramları ve ona açılan kapı olarak iftarları, İlâhî İsimlerin tecellilerinin neticesi olan bütün kaide ve hükümlerini tam bir denge halinde muhafaza ederek İslâm'ı hayatlarında kemale ulaştırdıkları, ulaştıracakları gündür.
Dünyada olduğu gibi, özellikle ülkemizde gerçek kalb sahibi insanları bir yandan semaların enginliklerine taşıyacak, diğer yandan da magmalarda kavuracak hadiseler yaşanıyor. En son "memleket"e gidişimde, bir taraftan 560 nüfuslu bir köyde 100'e yakın köylü kadının Allah'ı anmak, O'nun adını yüceltmek için düzenli bir araya geldiği ve el emekleriyle Allah'ın yolunda hizmet verdikleri haberini alırken, diğer taraftan bir şehrimizin o da bir semtinde hem de İslâm hassasiyetli kesimler içinde tasvip edilemez ilişkilerle azımsanmayacak sayıda ailenin çökmenin eşiğine geldiği, nüfusu yüz bine yaklaşan bir ilçemizde belediye nikâh memurunun son kıydığı 600 nikâhtan neredeyse üçte ikisine yakınının boşanmayla sonuçlandığı, otuz bin nüfuslu bir ilçemizde ise malûm bir kuruluşun organizesiyle üniversite öğrencilerinin kız-erkek beraber kaldığı 70 kadar ev bulunduğu haberleriyle sarsıldım. Eğer ülkemizde bu ölçüde bir çözülme varsa, kuraklık ve terör dâhil, daha başka ve daha öte fitne kazanlarında kaynatılmaktan endişe etmeli, dolayısıyla bir yandan bu çözülmeleri gidermeye, diğer taraftan ise herhangi bir çözülmeye meydan vermemeye çalışmalı, fert ve toplum hayatımızın gerçek rabıtalarını sürekli güçlendirmeliyiz.
Müslüman'ın dünyada yukarıda sözünü ettiğimiz gerçek iftar ve bayramından sonraki ebedî bayramının kapısı olan iftarı ise ölümdür. Evet, "vazifeden terhis, ebedî ve tükenmez ücret almaya davet" olan ölümün ebedî bayrama açılan iftar olmasının sırrını ise, sözden anlayan bir ehl-i hakikat şöyle seslendirir:
Yâdında mı doğduğun demler?
Sen ağlarken gülerdi âlem!
Bir öyle hayat yaşa ki, olsun ölümün
Sana hande, âleme matem!
(Bütün Müslüman kardeşlerimin geçmiş bayramlarını tebrik ederim.)
Ali Ünal / Zaman