Hasan Karakaya
Gitti Zekeriya Beyaz, geldi Yaşar Nuri!
Bazı insanlar vardır, ya "şöhret" olmak için, ya da "gündemden düşmemek" için, hemen her türlü "sansasyon"a imza atarlar...
Malûm, "şarkı kasedi" çıkacak bir sanatçı, o günlerde "kendisinden bahsettirmek" için, ya "sevgilisi(!) ile ayrılma"nın eşiğine gelir, ya da bir sanatçı hakkında "boyundan büyük lâf"lar eder!.. Maksat "sansasyon"dur, maksat "skandal"a yol açıp, "gündeme gelmek"tir!.. Kaset çıktıktan sonra, her şey normale döner!..
İlâhiyatçı Yaşar Nuri Öztürk ile Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ"un yaptığı da bu!..
BARON DEDİ, BALON ÇIKTI!
Önce Yaşar Nuri öztürk!..
Hani, "yağmurdan kaçarken doluya tutulmak" deriz ya; tam "Zekeriya Beyaz"dan kurtulduk" derken, bu defa da Yaşar Nuri Öztürk çıktı karşımıza...
Doğrusu, "28 Şubat Süreci"nde iyi "prim" yapmış, "şöhretin zirvesi"ne ulaşmış, "aranan kan" misali, "aranan adam" olmuştu... İnsan, "şöhret" olur da, hiç "rant"ını yemez mi?..
Yaşar Nuri, öyle sanıyorum ki, çıktığı televizyon programları ve sattığı kitaplardan, herhalde birkaç defa döndü köşeyi!..
Güya "Din baronları" ile mücadele etti ama, kendisi "baron"luk şöyle dursun, adeta "Şaron"laştı!.. Hem zenginleşti, hem şımardı, hem de "Müslümanları beğenmez" oldu!.. Müslümana hep tepeden baktı, hatta zulmetti!..
Ama "28 Şubat Darbesi"nin etkileri geçmeye başlayınca, bir "28 Şubat yıldızı" olan Yaşar Nuri de havası kaçan balon gibi pörsümeye, buruşmaya ve sönmeye başladı...
Hele; "Allah"la aldatmak"tan söz ederken, 18 yıllık karısı Canan Hanım"ı, "Şahane Sultan ile aldattığı" ortaya çıkınca, eski ilgiyi göremez oldu!..
Kim, ne derse desin;
Bu ülkede, "karısını aldatan"lara iyi gözle bakılmaz!.. Bu millet, "karısını aldatan" bir adamın "hemen herkesi aldatabileceğine" inanır!..
Yaşar Nuri Öztürk de, "karısını Şahane ile aldattığı" ortaya çıkınca gazetelerde yazı yazdırılmaz, televizyonlarda program yaptırılmaz, yayınevleri kitaplarını yayınlamaz oldu!..
Çünkü programları eskisi gibi "reyting" yapmıyor, yazıları ve kitapları eskisi gibi "tiraj" getirmiyordu...
HANİ TERAVİH YOKTU?
Derkeeeeen...
Bir iki gün önce yine çıktı sahneye...
Demek ki, "unutulmaya yüz tuttuğu"nun farkına vardı... Şöhretler, unutulmaya asla tahammül edemezler... Ne yaparlar ederler, mutlaka gündeme gelirler...
Yaşar Nuri Öztürk de, "saçma bir iddia" ile geldi gündeme!..
Hürriyet"ten Mehmet Yaşin"e verdiği röportajın sonunda dedi ki;
İslâm"da teravih diye bir namaz yok. Peygamberimizin bizzat yasakladığı bir şeydir, peygamberimizden sonra bu namazı koydular.
Geçen sene bunu Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır söyledi, ben söylememiştim. Ben, "Evinizde kılın" diyordum, Bayındır çıktı, "İslamiyet"te böyle bir namaz yok" dedi. Ben o kadar radikal konuşamamıştım, o yüzden şimdi de söylememizde bir sakınca yok: Teravih diye bir namaz yoktur. Evinde sevap için namaz kılmanın önü açıktır, istediğin kadar kıl fakat teravihi asla camiye sokamazsın, peygamberimiz yasaklamıştır. Çünkü orası riyakârlık yarışına kapalı bir mekan olmalıdır.
20 rekat namaz ne demek, günün bütün namazları 20 rekatı bulmuyor. Siz ikinci bir yükümlülük getirip Müslümanın sırtına bindiriyorsunuz, yoktur böyle bir şey. Peygamberimiz dört rekat, bazen sekiz rekat ama hep evde kılmıştır."
Lütfen, satır satır tekrar okuyun şu sözleri... Okuyun ve görün; Yaşar Nuri"nin, nasıl "komposto" içip de "çekirdek" çıkardığını!..
Önce, kendine Abdülaziz Bayındır"ı sütre yaparak; "İslâm"da teravih diye bir namaz yok" diyor, hemen ardından "tenakuzun daniskası"nı ifade ediyor;
"20 rekât namaz ne demek?.. Günün bütün namazları 20 rekâtı bulmuyor... Siz, ikinci bir yükümlülük getirip, Müslümanın sırtına bindiriyorsunuz!.. Yoktur böyle bir şey!.. Peygamberimiz dört rekât, bazen sekiz rekât ama hep evde kılmıştır!"
İyi de, sorarlar adama;
"Hani İslâm"da teravih diye bir namaz yoktu?.. Madem yoktu, nereden çıktı bu 4 veya 8 rekât meselesi?.. Nereden çıktı camide değil de, evinde kılardı meselesi?!?.."
Demek oluyor ki;
"Teravih Namazı vardır!"
KİTABI MI ÇIKACAK?
Haa, "20 rekât" veya "4-8 rekât" meselesini konuşur, bu konudaki "delil"lerini ortaya koyup, mevcut uygulamayı eleştirebilirsin!..
Ama sen, kalkıp da;
Daha sözün başında; "Teravih diye bir namaz yoktur" dersen, millet de sana der ki; "Bu defa kimi, kiminle ve niçin aldatıyorsun?"
"Rant"sız mı kaldın,
"Alkış"sız mı?..
Yoksa, yoksa; yeni bir kitabın mı çıkıyor piyasaya?.. Onun reklâmı için mi böyle konuşuyorsun?..
"Şöhret" işte böyle bir "hastalık"tır!.. "Alkış"lar azaldığında, "rant"lar erimeye başladığında, "reyting"ler yerlerde süründüğünde, "şöhret"ler; bütün enerjilerini toplayıp, binbir güçlükle "sahne"ye atarlar kendilerini!..
"Yıkılmadım, ayaktayım" demek için!..
Öyle bir "sansasyon"a imza atarlar ki; yeniden gündeme "ge-ti-ri-lir-ler!"
Yaşar Nuri de onlardan biri!..
Gitti Zekeriya Beyaz,
Geldi Yaşar Nuri Öztürk!..
Malûm;
Gelen, gideni aratırmış!..
Yarın da;
İlker Başbuğ"dan söz ederiz inşallah...
Yakalama emri
"İnternet Andıcı" soruşturması kapsamında hazırlanan iddianame; malûmlarınız olduğu üzre 29 Temmuz günü mahkeme tarafından kabul edilmişti... Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı, hazırladığı "iddianame"de diyordu ki; "Aralarında Hasan Iğsız ve Hıfzı Çubuklu"nun da bulunduğu 14 general tutuklansın!"
Ki, bu iddianamenin kabul edildiği gün; Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner ve 3 Kuvvet Komutanı istifa etmişlerdi.
Bu istifaların gölgesinde toplanan Yüksek Askerî Şûra"da; bu "Andıççı Generaller" konusunda ne "terfi" kararı, ne de "emekliye sevketme" kararı alınmıştı... Esnek bir yol izlenmiş ve adı geçen generallerin görev süreleri "bir yıl süreyle" uzatılmıştı... Önümüzdeki bir yıl içinde "müsbet" bir gelişme yaşanmazsa, komutanlar o zaman "emekli" edilecekti!..
Sözün özü, onlara bir "yargısız infaz" yapılarak, hakları yenilmemişti!..
Derken, dün "mahkemenin kararı" geldi... Mahkeme; "savcının talebi"ne uydu ve 14 general hakkında "yakalama emri" çıkardı... Bu generaller yakalanır ve eğer tutuklanırlarsa; "Hükümete darbe yapmak"tan "müebbet ağır hapis"le yargılanacaklar iyi mi?..
43 CHP"li, dün "darbeci" aramak için Silivri"ye gitmiş de, bilin istedim...
yeniakit