Guantanamo Mağduru M. Kurnaz'ın Hikayesi

Guantanamo Mağduru M. Kurnaz'ın Hikayesi

Guantanamo'da yıllarca suçsuz yere tutulan Murat Kurnaz'ın hikayesi.

Mariah Blake, Mother Jones

2002 Eylül ayının sonlarıydı ve adaya gelen üç Alman istihbarat ajanı bir ABD askeri uçağına bindiklerinde inşaat işçileri Küba'nın Guantanamo körfezindeki ana hapishane kampını bitirmek üzereydiler.


İstihbarat ajanlarının ziyaret nedeni hassastı. Pentagon hala Guantanamo'da tutulanların "kötülerin en kötüleri" ve "çok tehlikeli, en iyi eğitimi almış, yeryüzündeki en kötü katiller" olduklarını iddia ediyordu fakat CIA ajanları kapalı kapılar ardında birçok tutuklunun terörizm ile hiçbir bağları olmadığı sonucuna varıyorlardı ve serbest bırakılacak bir tutuklu listesi üzerinde çalışıyorlardı.


Bırakılması düşünülen bu tutuklulardan biri, bir yıl öncesinden Pakistan'da bir otobüsten çıkarılan ve ABD güçlerine teslim edilen Almanya doğumlu bir Türk vatandaşı olan Murat Kurnaz'dı. O günden bu yana Amerikan güvenlik birimleri onun terörist bir gruba bağlı olduğu veya Amerika'ya bir tehdit oluşturduğu ile ilgili hiçbir delil bulamadı. Fakat onun serbest bırakılmasından önce CIA, Almanların onu sorgulamasını ve bırakılmayı onaylamalarını istedi.

Ajanlar geldikten sonra Delta Kampı olarak bilinen tozlu hücre bloklarının yakınlarındaki geçici bir mekâna götürüldüler. İçerde havalandırıcı tam kapasite çalışıyordu. Kalın yüz hatları ve kırmızı sakala sahip tıknaz genç bir adam olan Kurnaz, uzun bir masanın kenarına oturtulmuştu, elleri ve ayakları zemindeki bir halkaya bağlanmıştı. Adamlar, gizli bir kamera arka planda kayıt alırken, sırayla onu--daha kontrolsüz olduğu yıllarda uğradığı gece kulüpleri, İslam'a sarılmasının nedenleri, Pakistan'a seyahati ve gitmeden önce satın aldığı botlarla ilgili-- sorguladılar.


Onlar Kurnaz'la iki gün içinde toplam on iki saat geçirdiler ve sonunda Alman istihbaratının raporlarına göre onun kendisini "yanlış zamanda yanlış yerde bulduğunu" ve "terörizm ve el-Kaide ile herhangi bir bağı" olmadığı sonucuna vardılar.


Alman istihbarat elemanları bulduklarını CIA ve Pentagon yetkilileriyle paylaştılar sonra da bir uçağa atlayıp Almanya'ya döndüler. Washington D.C. de verdikleri bir mola esnasında ajanlardan biri Almanya'nın dış istihbarat servisi BND'nin mahallî bir birimini ziyaret etti ve güvenli bir telefon hattı üzerinden merkezi aradı: "ABD, Murat Kurnaz'ın masumiyetinin ispatlandığını düşünüyor. O yaklaşık olarak altı--yedi hafta içinde serbest bırakılacaktır." Birkaç gün sonra tutuklu için bir Pentagon serbest bırakma formu basıldı ve imza için bekletildi.


Anayasa Kuruma Birimi olan Almanya'nın iç istihbarat ajansı için Kurnaz ile ilgili istihbarat toplama operasyonuna başkanlık eden ve Guantanamo ziyareti hakkında ajanlardan birinin bilgi verdiği emekli ajan Lothar Jachmann "o noktada resim açıktı" diyor. "Onunla ilgili bir şey bulamadık ve Amerikalıların da bir şey bulamadıkları bildirimini aldık. Plan onun gitmesine izin vermek şeklindeydi."


Fakat Kurnaz serbest bırakılmadı. Bunun yerine, terörist gruplarla bağının olduğunu gösteren hiçbir delil olmamasına karşın tekrar tekrar "düşman bir savaşçı" olarak tarif edildiği Guantanamo'da dört yıl daha tutuldu.


Guantanamo tutuklularının avukatları sık sık müvekkillerinin zayıf istihbarat üzerine tutulduklarını ileri sürüyorlar fakat Kurnaz'ın davası; kayıtlar, onun devam eden tutukluluğunu haklılaştırmak için masumiyet delillerinin görmezden gelindiğini gösterdiği için bir ilkti. İstihbarat raporları, gizliliği henüz kaldırılan Pentagon belgeleri ve Alman parlamentosunun önündeki gizli tanıklığından oluşan--önceleri ABD de asla bahsedilmeyen--Kurnaz'ın hikayesi, terörizm şüphelerini değerlendirme ve yargılamada kullanılan gizli çalışmalara yönelik nadir rastlanan bir pencere sunuyor.


Türk göçmenlerin oğlu olan Murat Kurnaz, ailesi ile birlikte sade bir briket evde yaşadığı yağışlı bir Alman liman şehri olan Bremen'de doğdu ve büyüdü. Annesi Rabia, Murat ve iki küçük kardeşi ile birlikte evde kalıyorken babası Metin, Mercedes Benz'in montaj fabrikasında çalıştı. Cuma günleri o ve babası ön cephesinde bir berber dükkânının, kitapçının ve takkeli yaşlı adamların plastik masaların etrafında oturduğu büyükçe bir çay evinin bulunduğu mahallenin Kuba Mescidi'ne gidiyorlardı.


Camiye gidenler Kurnaz'ı utangaç, dinle fazla ilgilenmeyen sessiz bir çocuk olarak hatırlıyorlar. Murat'ı çocukluğundan beri tanıyan mahalle otobüsünün şoförü Nurtekin Tepe, "Murat, bir zamanlar bir süre namaz kılan fakat fazla hassas olmayan normal bir Müslüman Türk'tü" diyor. Kurnaz daha çok zamanını Bruce Lee filmlerini izleyerek, motosiklet hayalleri kurarak (bir tane almayı ve otobanda saatte 110 mil hızla sürmeyi umuyordu) ve altı yaş daha büyük olmasına rağmen Murat'la çok fazla benzer ilgilere sahip olan komşusu Selçuk Bilgin'le ağırlık kaldırarak harcıyordu.


Bu durum 2000 yılının sonbaharında değişmeye başladı. Kurnaz 18'ine geldiğinde bir gece kulübü için çalışıyordu; Bilgin, bir süper markette gelecek vaat etmeyen bir işe sahipti. Onların bazı arkadaşlarının hukuki sorunları vardı. Hayat için daha fazla şeyin olması gerektiğini hisseden iki adam İslam'a derin bir ilgi duydular. Çok geçmeden domuz etini yiyecek listesinden çıkardılar, sakallarını uzattılar ve Bremen tren istasyonunun yakınındaki izbe, zayıf aydınlanan iş hanındaki Ebu Bekir camisine gitmeye ve Sünni İslam'ın anlayışını vaaz etmeye başladılar.


O zamanlarda Kurnaz aynı zamanda Müslüman bir gelin arayışına da başlamıştı ve 2001'in yazında kırsal bir Türk köyünde doğan genç bir kadın olan Fatma ile evlendi. Evlilik akrabalar tarafından ayarlandı ve çiftler evlilik töreninden önce sadece bir kez görüştüler. Düşünce, resmi işlemleri biter bitmez onu Almanya'ya getirme şeklindeydi. Bu arada Kurnaz ve Bilgin, Pakistan'a seyahat etme planı yaptılar. Seyahatin nedeni çok tartışılıyor fakat Kurnaz, iyi bir Müslüman koca olmak için İslam'la ilgili çok fazla bir şey bilmediğiyle ilgili kaygılandığını ve Fatma'nın Almanya'ya gelmesinden önce Kur'an çalışmaları yapmayı istediğini iddia ediyor.


Uçuş 11 Eylül saldırılarının üzerinden daha bir ay geçmemişken 3 Ekim 2001'de Frankfurt'tan ayrılacak şekilde planlanmıştı fakat Kurnaz ve Bilgin uçağa binmeden planları çözüldü. Bilgin, köpeği bir bisikletçiye saldırdığı için kendisine kesilen 1,300 dolarlık para cezasını ödemediği için pasaport kontrolünde durduruldu. Parayı ödeyemeyen Bilgin, Bremen'deki abisi Abdullah'ı parayı yatırması için aradı. Abdullah parayı yatırma yerine Frankfurt polisini aradı ve Bilgin'in uçuşuna izin vermemelerini istedi. Polisin raporlarına göre Abdullah, "kardeşim Amerikalılarla savaşmak için Afganistan'a giden bir arkadaşının peşinden gidiyor" dedi. "Bir Bremen camisinde başladı."


Kardeşinden farklı olarak Almancası iyi olmayan Abdullah birkaç gün sonrasında polis tarafından sorgulandığında sözlerinin bağlamın dışına çıkarıldığını, Kurnaz ve Bilgin'in çatışmaya girebileceklerinden korktuğunu fakat gerçekten onların böyle bir planlarının olup olmadığını bilmediğini söyledi. Fakat o zaman fitil zaten ateşlenmişti. Bilgin tutuklandı ve Bremen polisi, Bilgin, Kurnaz ve Ebu Bekir Camisi'ne giden diğer bir iki adamla ilgili kriminal bir soruşturma başlattı. Almanya'nın iç istihbarat servisi de harekâta katıldı ve camiye bilgi toplamaları için gizli bir ajan gönderdi.


Bu arada Bilgin olmadan uçağa binen Kurnaz, Almanya'dan ayrılışının sebep olduğu kargaşanın farkında olmadan Pakistan'da geziyordu.


1 Aralık 2001'de Kurnaz, bir uçak bulup Almanya'ya geri dönmek için gitmek istediğini söylediği ülkenin kuzey batı sınırındaki sisli bir şehir olan Peşaver'deki havaalanına gitmek için bir otobüse bindi. Araç yolda rutin bir kontrol noktasında durduruldu. Görevlilerden biri cama vurdu ve Kurnaz'a Urduca bir şeyler sordu ve arabadan inmesini söyledi.


Kurnaz, kendi yoluna devam etmesi için bırakılmadan önce pasaportunu göstermeyi ve birkaç soruya cevap vermeyi bekliyordu. Bunun yerine bir hapishaneye atıldı. Birkaç gün sonra Pakistan polisi onu, Afganistan'ın güneyindeki askeri bir tesis olan Kandahar hava üssüne götüren Amerikan güçlerine teslim etti. Taliban henüz bölgeden çıkarılmıştı ve bombalanan hava alanının üzerine inşa edilen üs, delik deşik hangarlar ve yıpranmış pistlerden oluşuyordu. Sıfırın altındaki soğuğa karşın tutuklular, geniş kapalı alanlarda tutuldular ve onların bir grubu sonradan sert sorgulama taktiklerine maruz kaldıklarını iddia ettiler. Kurnaz, rutin bir şekilde dövüldüğünü ve acı verici şekillerde günlerce zincire vurulduğunu ve ayaklarının tabanlarından elektrik verildiğini söylüyor. Kurnaz aynı zamanda, su dolu kovaya başının sokulmasını da kapsayan sert bir su tahtası işkencesine tabi tutulduğunu söylüyor. (E-mail ve telefonla onlarca kez bağlantıya geçilen Pentagon, Kurnaz'a nasıl davranıldığı veya onun durumunun başka herhangi bir yönüyle ilgili yorum yapmayacaktı.)


Afganistan'a ulaşmasından yaklaşık iki ay sonra bir sabah tutuklu şafak sökmeden önce uyandırıldı ve kendisine portakal rengi tulum giydirdiler. Muhafızlar onu kelepçeleyip gözünü bağladılar ve onu askeri bir taşıma uçağına bindirmeden önce kulaklarını ses geçirmez kulaklıklarla kapladılar.


Yaklaşık 20 saatten fazla bir süre sonra uçak yere indiğinde Kurnaz, askerlerin kollarındaki kılları yolduğu, ağzının içini kontrol ettikleri ve onu 061 olarak tanımlayan plastik bir halka verdikleri bir çadıra götürüldü. Sonunda Kurnaz; beton zeminli, oluklu bir metal tavanı, güçlü tellerden örülmüş duvarları olan ve bir kum çölüne dikkat kesilen kaba bir hücreye götürdüler. Hücresinde bir battaniye, ince yeşil bir hasır, bir çift sandalet ve biri tuvalet, diğeri bir kase olarak kullanılmak üzere iki şeffaf kova gördü. Nerede olduğu ile ilgili bir fikri yoktu.


Kurnaz sonradan ana hapishane kampının inşa edildiği dört ay zarfında Guantanamo tutuklularını yerleştirmek için kullanılan geçici bir tutsak bölgesi olan X--Ray Kampı'na indiklerini öğrendi. İnşaatın yapılmasından önce bile Pentagon yetkilileri Kurnaz'ın oraya ait olmadığından şüphelenmeye başladılar. Onun oraya getirilişinden üç hafta sonra, 24 Şubat 2002'de önemli bir askeri soruşturmacı "Bu tutuklu gerçektende el--Kaide veya Taliban'la herhangi bir bağlantıya sahip olmayabilir" diyen bir not yazdı.


Eylül 2002'nin sonlarında üç Alman ajanı mahkum 061'i sorgulamak için Guantanamo'ya geldi. Seyahat esnasında, onlara görevleri konusunda açıklama yapan, sorgulamalara gözcülük eden ve kendisini sadece Steve H. olarak tanıtan bir CIA irtibat görevlisi eşlik etti. İlk günkü soruşturmanın büyük bir bölümü, bölgede savaş başlamak üzereyken Kurnaz'ın neden Pakistan'a gitmeyi seçtiği ile ilgiliydi. Tutuklu bir grup Müslüman davetçinin gittiği camiyi ziyaret ettiğini ve kendisine Lahor'da Kuran'la ilgili çalışmalar yapabileceği bir okuldan söz ettiklerini söyledi. Fakat oraya vardığında, açık tenli olduğu ve Arapça konuşmadığı için insanlar kendisine şüphe ile yaklaştı. Onu yabancı bir gazeteci zanneden okul onu kabul etmedi. Dolayısıyla Peşaver yakınlarında alıkonulana kadar camilerde ve misafir evlerinde kalarak Pakistan'ı biraz dolaştı.


Sonradan Alman parlamentosunun kapalı bir oturumunda verdikleri ifadelere göre Alman ajanlar tutuklunun yanından karmaşık düşüncelerle ayrıldılar. (Ajanların yolculuklarının diğer pek çok ayrıntısı bu görüşme üzerinden ortaya çıktı ve görüşmenin yazılı metinleri Mother Jones tarafından ele geçirildi.) Dış istihbarat sevisi BND için çalışan delegasyonun lideri, Kurnaz'ı seyahat etmek için yanlış bir zaman seçen zararsız ve oldukça toy genç bir adam olarak gördü. Onun bir iç istihbarat uzmanı olan meslektaşlarından biri, Kurnaz'ın radikalleşme yolunda olduğunun ihtimal dahilinde olduğunu ileri sürdü. Fakat herkes onun terörist ağlarıyla bağlantılarının olmadığı ve herhangi terörist bir tertibe katılmadığı konusunda anlaştı. Ajanların hiç biri onun gitmesine izin vermeye herhangi bir itirazda bulunmadılar.


Bu gerçeği göz önüne aldığımızda Steve H. Kurnaz'ın serbest bırakılmasını ve Almanya'daki İslami camiaya sızmak için ortak bir operasyonun parçası olarak onu ajan olarak kullanmayı önerdi. Alman ajanlar görünüşe göre bu öneriyi kabul ettiler çünkü ziyaretlerinin ikinci gününde sorgulama bölümüne bir çikolata kutusu ve bir motosiklet dergisi getirdiler ve tutukluya açıkça onun bir muhbir olarak çalışıp çalışmamayı düşünmesini istediler. Kurnaz kabul etti. (Sonradan aslında gerçekten muhbirlik yapmayı düşünmediğini--"bunu yapmaktansa açlıktan ölmeyi" tercih edebileceğini--fakat numaradan ilgili görünmesinin çıkışını hızlandırabileceğini düşündüğünü iddia etti.)


O akşam ajanlar hapishane kampının komutan yardımcısı tarafından akşam yemeğine davet edildiler. Delegasyonun lideri sonradan onunla Kurnaz'ın durumunun konuştuğunu açıkladı ve Alman haber dergisi Der Spiegel tarafından yapılan bir soruşturmaya göre yemekten sonra Amerikan yetkilileri Pentagon'a şifreli bir not gönderdiler. Birkaç gün sonra Eylül'ün 30'unda Kurnaz için serbest bırakılma formu basıldı. Mother Jones tarafından ele geçirilen gizli not, Pentagon tahkikatçılarının "tutuklunun el--Kaide ile bir ilişkisinin olduğunu veya ABD'ye yönelik herhangi bir özel tehditte bulunduğunu gösteren açık bağ/delil olmadığını" gördüklerinin ve "Almanların bu tutuklunun Almanya'daki el--Kaide hücresiyle bağlantısının olmadığını teyit ettiğinin" altını çiziyor.


Aynı dönemde Ekim 2002'de Alman polisi Kurnaz ve şüpheli arkadaşlarına yönelik soruşturmayı askıya aldı. Suç teşkil edebilecek herhangi bir delil bulunamamıştı. İncelemeye başkanlık eden Bremen başsavcısı Uwe Picard, dosyaya boğulmuş dağınık bir çatı katı olan ofisinde konuştuğumuzda bana "telefonları dinledik, binaları aradık, pek çok şahidi sorguladık" dedi. "Önemli herhangi bir şey bulamadık."


Fakat polis bazı endişelendirici söylentilere dikkatlerini yöneltti. Kurnaz'ın devam ettiği bir gemi inşa okulundaki öğrencilerden biri tahkikatçılara onun cep telefonunun ekranına "Taliban" yazdığını söyledi. Çocuğunun ortadan kaybolmasının ardından polis tarafından sorgulandığında Kurnaz'ın annesinin yaptığı bazı yorumlar var. Onun, Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon'a yönelik saldırıların hemen ardından "botlar ve dürbünler satın almasından dolayı" endişelendiğini söyledi.


Bu detayları benimseyen Alman medyası, Kurnaz'ı "Bremen Talibanı" olarak damgaladı. Açıkçası bu, 11 Eylül olaylarından bir yıl sonra hala üç uçak korsanının polis veya istihbarat ajanslarının dikkatlerine yakalanmadan Almanya'da yaşadıkları ve çalıştıklarının ortaya çıkmasından sersemleyen Alman yetkilileri için çok rahatsız ediciydi. Pek çok politikacı Türk kökenli Alman'ın ülkeye geri gelmesine izin verme konusunda ciddi şüphelere sahipti.


Bu şüphelerin ilk işareti 8 Ekim 2002'de ortaya çıkan ve Alman hükümetinin kademeleri arasında dolaşan Guantanamo ziyaretiyle ilgili gizli bir raporun şekillenmesiyle gelişti. Rapor, "Mücahidin muhitiyle bir bağlantısı olmadığı için" Kurnaz'ın bırakılmasının ve bir ajan olarak kullanılmasının bir "sorun" oluşturacağını ileri sürüyor. Rapor aynı zamanda "Kurnaz'ın yakın dönemde olası serbest bırakılması bağlamında biz Almanya'nın Türk vatandaşının geri gelmesini isteyip istemediğimizi belirlemek ve beklenen medya ilgisini düşünerek Almanya'nın onun dönüşünü engellemek için mümkün olan her şeyin yapılmasını isteyip istemediğine karar vermek zorundayız" diyordu.


Üç hafta sonra Kurnaz'ın durumu; Alman güvenlik servislerinin yanı sıra dış ve iç işleri bakanlıklarından üst düzey yetkililerin katıldığı ve başbakanlıkta düzenli olarak yapılan bir Salı toplantısında başkanlık düzeyinde tartışıldı. Toplantıdan Kurnaz'ın geri dönüşünü engelleme kararı çıktı ve 30 Ekim'de İçişleri Bakanlığı, onun altı aydan fazla bir süre ülkenin dışında bulunduğundan hareketle onun ikamet iznini geçersiz kılmayı içeren ve Kurnaz'ı ülke dışında tutmayı hedefleyen bir planı içeren gizli bir not yazdı. Almanya'nın iç istihbaratı sonradan CIA'yı yazılı olarak hükümetin Kurnaz'ın "Almanya'ya geri dönmemesine yönelik isteği" konusunda bilgilendirdi.


Kurnaz için sonraki iki yıl, bir sorgulamalar ve hücrede harcanan saatler oldu. Kurnaz bu dönemde muhafızların, Sandman Operasyonu olarak adlandırılan koordineli bir uykudan mahrum etme faaliyetinin parçası olarak kendisini birkaç saatte bir uyandırdıklarını iddia ediyor. O aynı zamanda, biber gazı saldırıları, aşırı sıcak ve soğuk ve kendilerini ona karşı sergileyen tahrik edici bir şekilde giyinen kadın muhafızlar tarafından seksüel tacize maruz bırakıldığını söylüyor.


Kurnaz cezalandırmaların bazen keyfi olarak yapıldığını söylüyor. Her sabah bir muhafız Kurnaz'ın hücresinin önüne gelip ondan battaniyesini delikten göstermesini istiyordu. Bunu yaptığında bile o, bazen iş birliği yapmamakla suçlanıp katıksız hücre cezasına çarptırıldığını iddia ediyor.


Pentagon istihbarat raporlarına göre tutuklu birilerinin onun Amerikalılarla savaşmayı istediğini düşündüklerini düşünmesinin "kendisini hasta hissetmesine neden olduğunu" tahkikatçılara söyleyerek yine masum olduğunu savunmaya devam etti. O aynı zamanda sürekli bir yalan dedektörü testine tabi tutulmayı önerdi. Bırakılması durumunda ne yapacağı sorulduğunda eşini Almanya'ya getireceğini ve bir motosiklet alacağını söyledi.


Sonra Haziran 2004'te Yüksek Mahkeme, ABD mahkemelerinin federal kanuna göre Guantanamo'da tutulanların haklı gerekçelerle tutuklanıp tutuklanmadıklarına karar verme yetkisine sahip olduklarına hükmetti. Tutukluları ABD adalet sisteminin dışında tutmaya yönelik bir öneride, Bush yönetimi tutuklulara hakkıyla düşman savaşçı damgası yapıştırıp yapıştırmayacağını belirlemek için Savaşçı Konumunu Gözden Geçirme Mahkemeleri'ni oluşturdu.


Üç ay sonra 30 Eylül 2004'te Kurnaz, Guantanamo'daki ana hapishane kompleksi Delta Kampı'nın dışındaki sorgulama birimlerinden birine götürüldü. İçerde, florsan lambasının parlaklığı altında üst düzey askeri yetkililer uzun bir masada oturuyorlardı. "Mahkeme başkanı" veya hakim ortadaydı. Adli kovuşturma boyunca nerdeyse bir tek kelime söylememesine rağmen Kurnaz'ın davasını savunmasına yardım etmesi için görevlendirilen Kurnaz'ın "kişisel temsilcisi" onun tarafında oturuyordu. Suçlamalara gelince, Kurnaz'a verilen tek bilgi; savcının--Guantanamo jargonuyla "kaydedici"nin--görüşmenin başlangıcında hızlıca okuduğu gizli belgenin bir özetiydi. Bunun çoğu; Kurnaz'ın 11 Eylül olaylarından üç hafta sonra Frankfurt'tan Karaçi'ye uçtuğu ve güya onun Tebliğ Cemaati'ne bağlı Müslüman irşat gurubundan yiyecek ve barınma desteği aldığı şeklindeki dolaylı suçlamalardı. (70 milyondan daha fazla üyesiyle apolitik bir hareket olan Tebliğ Cemaati; bilinen herhangi bir terörist bağa sahip değil fakat istihbarat ajansları onun sert Sünni İslam anlayışına sahip kolunun onu cihatçılar için ideal bir adam devşirme zeminine dönüştürebileceğinden endişe ediyorlar.)


Fakat Kurnaz çok daha ciddi bir suçlama ile karşı karşıya bırakıldı. Şöyle ki; Kurnaz, kaydedicinin (savcı) "sonradan bir intihar bombalamasına katıldı"ğını söylediği Selçuk Bilgin "ile yakın bir arkadaştı ve beraber Pakistan'a gitmeyi planladılar." Bu suçlamayla açık bir şekilde sarsılan Kurnaz, tam olmayan oturum notlarına göre, "patlayıcılar nerde? Ne bombası?" diye bağırarak oturumu kesti. Mahkeme başkanı Bilgin'in akıbetinin ayrıntılarının gizli olduğunu söyleyerek cevap verdi. Sonra tutukluya söyleyeceği bir şeyinin olup olmadığını sordu. Kurnaz, "ben Selçuk Bilgin birilerini bombaladığı için mi buradayım? Ben onun bunu yaptığından haberdar değildim" diyerek cevap verdi. Sonra çoğunlukla sorgulamalar sırasında söylediği şeylerin tekrarı olan dolaylı bir konuşma yaptı.


Konuşmayı yaptığında, mahkeme başkanı önereceği şeyler belirsiz olmasına karşın söyleyeceği başka bir şeyinin olup olmadığını sordu; tutuklular sadece sınırlı miktarda evrak sunabiliyorlar ve şahit istekleri de genelde reddediliyor. (Tutuklular daha fazla bilgi sunabilseler bile mahkeme kurallarına göre Bush yönetimi tarafından düzenlenen hükümetin "gerçek ve doğru" olduğu varsayılan delili tarafından alt edilmesi büyük olasılıktır.) Kurnaz sadece, "ben burada kalmak zorunda mıyım yoksa eve gidebilecek miyim bilmek istiyorum… Eğer eve dönersem masum olduğumu ispatlayacağım" diyor.


Bu günden sonra mahkeme "delilin ispat gücünün üstünlüğüyle" Kurnaz'ın sadece hakkıyla bir düşman savaşçısı olarak tanımlanmadığı aynı zamanda bir el--Kaide üyesi olduğuna karar verdi. Mother Jones tarafından ele geçirilen gizli özete göre karar nerdeyse tamamıyla Brig tarafından yazılan bir nota dayanıyordu. General David B. Lacquement mahkemeden kısa bir süre önce mahkeme üyeleriyle görüştü.


Bu notun bir versiyonu her ne kadar büyük kesintiler yapılmış olsa da son zamanlarda açıklandı. Metin, Guantanamo'dayken Kurnaz'ın yaptığı "şüphe uyandıran faaliyetler" arasında: "ABD ulusal marşı okunurken kulaklarını kapatıp yüksek sesle dua etmesi"nin ve bir basketbol direğinin uzunluğunu sorması "muhtemelen parmaklıkların yüksekliğini tahmin etme girişimiydi" şeklinde garip iddialar var. Tam metni gözden geçiren ABD Bölge Hakimi Joyce Hens Gren sonradan notun "söylentilerle dolu olduğunu ve vardığı sonuçları desteklemek için ayrıntılı destekten yoksun" olduğunu yazdı.


Lacquement'in notunun aksine Kurnaz'ın Pentagon dosyasındaki en az üç değerlendirme onun masumiyetine işaret ediyor. Onların bir tanesi son zamanlarda gizliliği kaldırılan; o zamanlar tutukluları sorgulayan ve onlarla ilgili bilgi toplayan bir Pentagon istihbarat birimi olan Kriminal Soruşturma Görev Gücü'nün komutan generali Brittain P. Mallow'un 19 Mayıs 2003 tarihli değerlendirmesiydi. Değerlendirme, "KSGG Kurnaz'ın el--Kaide üyesi olduğu ile ilgili bir delil bulamadı" veya onun "ABD karşıtı terörist faaliyete bulaşan, kışkırtan veya içinde olan" herhangi birine yardım ve yataklık ettiği tespit edilemedi diyor. Fakat mahkeme sunulan bu açıklamaları "tutukluların tanıklıklarını güya desteklemede ikna edici" bulmadı. Başka bir deyişle Pentagon'un kendi delilleri, tutukluların masum olduklarını söylediği için görmezden gelindiler.


Kurnaz'ın yol arkadaşı olması gereken fakat olamayan Selçuk Bilgin'in bir intihar saldırısında bulunduğu iddiasının durumu nedir? Ortaya çıktığı kadarıyla Bilgin yaşıyor, eşi ve iki çoğuyla Bremen'de ikamet ediyor. Ocak ayının başlarında üç kere telefon ederek onun izini sürdüm ve ebeveynlerinin evini ziyaret ettim. İki hafta sonrasında da şehir merkezinin yakınında bulunan avukatının ofisinde görüştük. Sırım gibi sakallarıyla büyük, siyah gözlü tıknaz bir adam olan Bilgin, beyaz bir Audi ile geldi ve kemerin üstünden bağlanan kalın siyah bir ceket ile zeytin yeşili bir nakliyatçı pantolonu giyiyordu. Frankfurt'ta tutuklanmasının ardından birkaç gün tutulduğunu ve sonra serbest bırakıldığını söyledi. Bana, "bundan sonra istihbarat servislerinden iki kişi benimle konuşmak için geldiler" dedi. "Bazı gazeteciler aradı. Sonra normal hayatıma devam ettim."


Başlangıçta Kurnaz'ı Afganistan'a gidip savaşması için etkilediğinden şüphelenmesine rağmen aslında Bilgin asla herhangi bir suçla suçlanmadı. (Kurnaz'ın ebeveynleri de onu çocuklarının çilesinden dolayı suçluyorlar ve Bilgin ile Kurnaz artık birbirleriyle konuşmuyorlar.)


Pentagon tarafından "Elananutus" bombalaması olarak tanımlanan ve Bilgin'in gerçekleştirmekle suçlandığı saldırıya gelince, böyle bir şey Alman veya Birleşik Devletler medyasında asla yer bulmadı (oysa iddiaya göre bir ses benzerliğine sahip olan Gökhan Elaltuntaş tarafından İstanbul'daki bir sinagoga yönelik Kasım 2003'te gerçekleştirilen bir saldırı kaydı vardı). Pentagon asla Alman polisi tarafından ileri sürülen bu ithamı kullanmak için bir çaba içine girmedi; görünüşe göre Alman istihbarat ajanslarının döngünün içine girmelerine izin verilmedi.


Suçlamaları açıkladığımda Bilgin ve Kurnaz ile ilgili istihbarat toplamaya öncülük eden Jachmann hayret verici bir yüz ifadesiyle "bir intihar bombacısı mı?" diye sordu. "Bildiğimiz kadarıyla o bütün hayatını burada Bremen'de geçirmiştir."


Mahkemesinden bir hafta sonra Kurnaz'ı üzerinde el yazısı bir not bulunan bir kağıt parçasını ona veren tel çerçeveli gözlükleri olan otuzlarında kel bir adam ziyaret etti. Notta "Canım evladım, benim, annen. İyi olduğunu ümit ediyorum. Bu adam Baher Azmi'dir. Ona güvenebilirsin. O, senin avukatın" yazıyordu.


Guantanamo'da bulunduğu üç yılda bu, Kurnaz'ın ailesinden duyduğu ilk sözdü. Mektubun ondan alınacağından korktuğu için notu buruşturup tişörtünün altına koydu.


Azmi aynı zamanda ikinci bir haber getirmişti: Kurnaz için Bush yönetimine dava açmıştı.


Üç ay sonra, Ocak 2005'te ABD Bölge Hakimi Joyce Hens Green, Savaşçı Konumunu Gözden Geçirme Mahkemeleri'nin meşruiyetine meydan okuyarak Kurnaz'ın ve diğer 62 tutuklunun dava hakkı ile ilgili bir karar verdi. Gren, mahkemelerin illegal olduğunu ortaya çıkararak sistemin "temel adaletsizliğini" özellikle de mahkemenin "tutukluların bilmediği gizli bilgi"ye güvendiğini göstermek için Kurnaz'ın durumunu kullandı. (Özet olarak bir Pentagon yanıltmasında yayınlanmalarına ve Mart 2005'te Washington Post tarafından haber yapılmalarına rağmen Kurnaz'ın davasıyla ilgili kararın çoğu bölümü son zamanlara kadar gizliydi.) Gren, aynı zamanda mahkemenin Kurnaz'ın masumiyetinin kanıtını görmezden gelmesinin; mahkemelerin tutuklulara karşı konumlandığının en güçlü işaretleri arasında olduğunu ileri sürdü.


Fakat nihayetinde karar, tutukluların davalarını ABD mahkemelerinde açıp açamayacakları ve Kurnaz'ın durumuyla ilgili az etkiye sahip olup olamayacakları ile ilgili devam eden hukuki mücadelede sadece bir hamledir. 2005 yılı Kasım başlarında mahkumların konumlarının yıllık gözden geçirmelerini yürüten İdari Gözden Geçirme Kurulu, Kurnaz'ın durumunu yeniden ele aldığında, kurul oybirliğiyle onun bir düşman savaşçısı olarak tanımlanmasına karar verdi. Mother Jones tarafından elde edilen Pentagon içi e-maillere göre kurul, Kurnaz'ın avukatı tarafından aralarında onun bir intihar bombacısı ile beraber hareket ettiği şeklindeki ana suçlamanın ispatlanabilir bir şekilde yanlış olduğunu gösteren Bilgin'in noter onaylı yeminli ifadesinin de bulunduğu delilleri değerlendirmede başarısız oldu.


O sıralarda dalgalar Atlantik'in diğer tarafına döndü. Alman medyası, Kurnaz'ın devam eden tutukluluğunda kendi hükümetlerinin rolünü işlemeye başladılar ve skandal kaynıyordu. Kurnaz'ı ülkenin dışında tutmaya azmetmiş politikacılar birden kendilerini karardan uzaklaştırmada birbirleriyle yarıştılar.


Sonra, Kasım'ın sonlarında Angela Merkel şansölye olarak görevi devraldı. Bush yönetiminin bir dostu olmasına rağmen Merkel, Guantanamo'daki süresi belli olmayan tutukluluklara muhalefetiyle ilgili nazlanmadı. Oval Ofis'e ilk ziyareti sırasında Kurnaz'ın davasıyla ilgili başkan George W. Bush'a baskı yaptı. Bu onun kaderiyle ilgili görüşmeler zincirinde bir ilkti. O yılın Haziran'ında İdari Gözden Geçirme Kurulu yeniden toplandı ve yaklaşık beş yıllık tutukluluğun ardından mahkûm 061'in artık bir düşman askeri olmadığına karar verdi.


24 Ağustos 2006'da bir C--17 kargo uçağı, Frankfurt'un 44 mil güney batısındaki bir ABD askeri üssü olan Ramstein Hava Alanı'na indi. Kargo uçağının yükü mahkum 061'di. Yüzü maskelenmiş ve gözleri karartılmış camlı gözlüklerle kapatılmıştı. 15 Amerikan askeri onu gözetliyordu.


Asfalt yolda, kelepçelerinin çıkarılmasını isteyen Alman polisine teslim edildi. Sonra, ailesinin beklediği yakındaki Kızıl Haç tesisine kadar ona eşlik ettiler.


Yeniden buluşma hem acı hem tatlıydı: annesi gözyaşlarını tutamadı ve babası o kadar solgun ve ağarmıştı ki ilk başta Kurnaz onu daha yaşlı bir amcayla karıştırdı. 250 millik bir mesafe olan eve dönüş yolunda, kendisinin Pakistan'a gidiş nedeni olduğunu söylediği eşi Fatma'nın boşanma davası açtığını öğrendi. Ondan bir kelime duymadan geçen bunca zaman, onun başa çıkabileceğinden fazlaydı. Yolda bir dinlenme noktasında babası aracı yolun kenarına çekti ve annesi bavuldaki bir termostan ona kahve doldurdu. Kurnaz, Guantanamo'daki projektörlerden dolayı görünmeyen yıldızlara hayranlıkla bakmakla o kadar meşguldü ki annesinin kendisi için doldurduğu kahveyi içmeyi unuttu.


Kurnaz'ın eve dönüşü Almanya'da bir gürültü kopardı. 2007'nin başlarında büyüyen skandal, eski yönetimde kabine başkanı olarak Kurnaz'ın geri dönüşünü engelleme planını resmi olarak onaylayabilecek en üst düzey yetkili olan dışişleri bakanı Frank-Walter Steinmeier'ı devirmekle tehdit ediyordu. O sıralarda Alman parlamentosunun özel bir soruşturma komitesi, Kurnaz'ın devam eden tutukluluğunda Berlin'in rolünü araştırmaya başladı. Devam eden soruşturma bazı engellere takıldı: dava ile ilgili CIA zabıtları ortadan kayboldu ve hayati istihbarat bilgisiyle dolu elektronik bir veri sistemi esrarengiz bir şekilde silindi.


Bu arada ABD Yüksek Mahkemesi, Savaşçı Konumunu Gözden Geçirme Mahkemelerinin meşruiyetini düşünürken Kurnaz'ın çilesi önemli bir belge olarak ortaya çıkıyor. Geçen aralık ayında tutukluların lehine sözlü argümanlar sunan avukat Seth Waxman, mahkemenin kanunilik için "yetersiz bir ikame" olduğu şeklindeki iddiasının farkına vardırmaya yönelik bir hareket olarak, Kurnaz'ın davasının bariz ayrıntılarını naklederek yorumlarını sonlandırdı. Bu yazın başlarında davada bir kararın verilmesi bekleniyor.


İsteksiz bir politik figür olan Kurnaz eski ilgilerine dönüp kendisini çekişmenin dışında tutmakla yapabileceği en iyi şeyi yaptı. dönüşünden sonra dikkatlerini ondan ayırmayan Almanya'nın iç istihbarat ajansı dikkate değer bir tek şey bulabildi--bulduğu şey ise onun bir motosiklet aldığıydı. (Kurnaz Guantanamo'dan döndüğünden beri motosikletçi bıyığı için sakallarını kesti, yine kilo almaya başladı ve çift spoylerli, özel sipariş üzere yapılmış tekerleklere ve kırmızı siyah yarış koltuklarına sahip kiraz rengi bir Mazda RX-8 satın aldı.) O, aynı zamanda Almanya'da geçen yıl piyasaya çıkan Hayatımın Beş Yılı: Guantanamo'da Masum Bir Adam adlı bir hatıra yazdı. Eserin İngilizce versiyonunun, rokçu Patti Smith'in önsözüyle birlikte Nisan ayı içerisinde ABD'de yayınlanması planlanıyor ve bir film üzerinde çalışılıyor. TV programı 60 Minutes kitabın yayınlanmasıyla eş zamanlı bir röportaj için görüşmeler yapıyor. (Kurnaz bu düzenlemeden dolayı röportaj yapmayı reddediyor.)


Dolu dolu bir eser olan Hayatımın Beş Yılı, kertenkelelerin gezindiği hücre blokları ve mahkemelerin aynı odalarda sorgulama olarak gerçekleştiği bir yer olan Guantanamo'da günlük aşağılamalar ve hayatın gerçek üstü örgüsüne odaklanıyor. Kitabın son sayfalarında Murat Kurnaz neden konuşmayı seçtiğini açıklıyor. Kurnaz, "Hikayelerimizin söylenmesi önemlidir" diyor. "Guantanamo'da yazılan sayısız resmi haberle mücadele etmeye ihtiyacımız var. Yüksek sesle şöyle demeliyiz: battaniyemi geri almaya çalıştığım için üç hafta katığı sınırlandırılmış hücre cezası aldım." Fakat Kurnaz hikayesini kendi acıları üzerine kurmuyor. Bunun yerine aralarında birinin hala tutuklu bulunduğu diğer mahpusların kötü durumuna dikkatleri çekiyor. "Ben burada oturmuş çikolata yerken, mandalina soyarken, onlar dövülüyorlar ve açlıktan ölmek üzereler" şeklinde yazıyor. "Ben tıpkı beş yıl önce yaptığım gibi yiyip içebilirim, uyuyabilirim fakat asla Küba'da kötü şartlar altında yaşayan insanları unutamam."


Çeviren: Ali Karakuş


dunyabuteni