Gül olamaz" daha iyi bir gerekçeydi
Star'dan Mustafa Karaalioğlu'nun yazısı
Gül olamaz" daha iyi bir gerekçeydi
Anayasa Mahkemesi"nin Cumhurbaşkanlığı seçimi için şart koştuğu "oturumda mutlaka 367 vekil olmalıdır" kararı yakın tarihin en önemli siyasi sonuçlarına yol açmıştır, açmaya da devam edecektir. Bugün içinde bulunduğumuz seçim atmosferini de bu şaşırtıcı ve tartışmalı karara borçluyuz. Karar; toplumun demokrasiye güveninin sarsılması başta olmak üzere bir dizi telafisi imkansız sonuç doğurmuştur.
Dolayısıyla, gerekçenin sessiz sedasız yayınlanması, üzerinde pek fazla tartışma yapılmaya değer görülmemesi miting havasına ve aşırısı sıcaklara rağmen ihmal edilebilecek bir şey değildir. Zaten yaklaşık bir ay sonra da kararın ve gerekçesinin neden ihmale gelemeyeceğini bir kez daha görmek zorunda kalacağız.
Aslında bir gerekçeden çok hukukla didişme belgesi olan metni okuduğumda aklıma ilk gelen şu oldu... Keşke, "uzlaşma" bahanesiyle bu kadar zorlanılacağına açıkça, "Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olamaz" demiş olsalardı.
Hiç olmazsa, hukuk, anayasa ve toplumun demokrasiye inancı yara almazdı. Sonuçta Gül feda edilmiş olurdu ama geride Türkiye"nin öngörülebilirliği, hukukla ilişkisi az da olsa var olmaya devam ederdi.
Hiç olmazsa, yargıya güven sorgulanmazdı...
Evet, "Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olamaz, çünkü eşinin başı örtülü, çünkü o bir AK Partili, çünkü vs, vs..." gerekçesi her halükarda daha inandırıcı, daha sağlam olurdu. Bir adam durdurulacak diye bütün sistem bloke edilmezdi. Herkes bilirdi ki, sistemin içinde bazı ittifaklar, bazı isimlerden hazzetmiyor. Ellerinde bir güç olduğuna göre kabul etseniz de etmeseniz de böyle bir imkanları bulunuyor.
Ama, hakkı güçten almak başka, hukuku hakka gerekçe kılmak başkadır. Herkes bunu da bilirdi.
Mahkeme mealen diyor ki, "Cumhurbaşkanı anayasa gereği dördüncü turda 276 oyla seçilebiliyor. Ama, bu yolun açılması için uzlaşma şarttır. Uzlaşma da 367 vekilin salona girmesi demektir..."
Bir adım daha atıp, "son turda seçilebilmek için de 367 şarttır" deseler "uzlaşma" arayışı inandırıcı olacak ama o da yok...
Gerekçe buysa uzlaşma bahanedir...
Demek ki bundan sonra, Meclis"te herhangi bir kanun için kimin ne oy verdiğine değil kaç kişinin o görüşmeye katıldığına bakacağız. Salona gelen içeride ne söylerlerse söylesin, kime yumruk atarsa atsın uzlaşmış sayılacaklar.
Üstelik, Anayasa Mahkemesi"nin kararı veren heyete de başkanlık yapan Tülay Tuğcu dahil dört üyesi baştan böyle bir konuda karar verme yetkilerinin bulunmadığını söylüyor. Üstelik, bütün üyeler biliyor ki 367 şartından sonra Cumhurbaşkanı seçebilmek geride kalan 184 üyenin nazına ve insafına kalıyor. "Uzlaşma" denilen şey aslında o azınlığı insafa getirmek için taviz vermek anlamı taşıyor.
Karar ve gerekçesi başka çelişkiler de içeriyor. Mesela, bir parti 367 oyla Meclis"e girecek olursa ne olacak?
Tek başına Cumhurbaşkanı"nı seçebileceğine göre bu durumda "uzlaşma" şartı nasıl uygulanacak? Seçimlerde aldığı oya mı, rakiplerinin tehditlerine mi yoksa adayın eşinin kıyafetine mi bakılacak?
Ya CHP yeni Meclis"te 184 vekil bulamaz ve geri kalanlar CHP kadar duyarlılık göstermeyip bir AK Partili"yi, mesela Gül"ü Çankaya"ya yollarlarsa?
Gerekçe, bütün bu soruların cevabını da kapsamalıydı...
Bu yüzden diyorum, uzlaşma ve hukuk diye sıkıntıya girmeden en iyisi, "Gül Cumhurbaşkanı olamaz, gerisini sormayın" deselerdi kafalar daha berrak olurdu.
star