Ahmet Taşgetiren
‘Güncellenme’ deyince...
Benim “İslam’ı azaltma operasyonu” diye tanımladığım 28 Şubat günleriydi. “Dini alan” baskı altındaydı. O günlerde bir Karadeniz ilçesinde kaymakam Hazreti Ömer’in adaletinden bahsedip, günün uygulamalarını eleştiren vaizi çağırıp “İslami konuları güncellemeyin” uyarısı yapmıştı. “Bunları geçmişte yaşanmış olaylar olarak aktarın, günümüzü eleştirmek için ya da günümüzde uygulanması talebiyle bahsetmeyin” demek istemişti.
“Güncelleme”nin bir böyle yanı vardı.
Bir de “evet “Reform” talebi ile buluşan bir yanı vardı. Nitekim öyle bir anlama çekilme boyutu bulunduğu için Cumhurbaşkanı’nın “güncellenme” ile ilgili sözleri eleştirilmiş, o da savunma ve karşı tarafı suçlama sadedinde şunları söylemişti:
“Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız. İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız. Beni birçok hoca efendi tefe koyacak o ayrı mesele. Rabbim bizi tefe koymasın”
Ben böyle cümleler kurmam. “İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız” gibi cümleler ise, bugün mesela CHP’li bir siyasetçinin ağzından çıktığında sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadeleri ile ”tefe konulur.”
“Dinde reform” din üzerinde operasyonu hedefleyen zamanların sloganıdır. O ayrı bir bahis.
“Dini bugün, bugünün bilgileri ile anlamak” gibi bir meselemiz yok mu, var. Yeni sorular var, onlara cevap bulmak gibi bir meselemiz yok mu, var. Ben onu bile “Güncelleme” diye tanımlamam.
Pazar günkü yazıma, bu yazıyı yazdığım ana kadar 200 yorum gelmiş. Yorumları okudum. Bir kere okuyucularımın bir konuyu tartışma kalitesi adına büyük memnuniyet duydum. Eminim okuyucularım, benim yazımdan ayrı olarak kendi aralarındaki tartışmalarla da önemli bir düşünce alış - verişi içinde bulunmaktadırlar. Ben de ortaya konan düşünce çeşitliliğini görerek yepyeni değerlendirme alanları bulunduğuna kanaat getirdim.
Benim yazımın başlığı – konusu “İslâmî ilimlerin güncellenmesi” idi. “İslam’ın güncellenmesi” değildi. Bu farka dikkat etmeyen ve benim “savrula savrula buraya kadar geldiğime hükmedip yargılayan” okuyucularım, iktidara kol – kanat germek adına hangi konuları nasıl ıskaladıklarını bir kere daha düşünsünler isterim. “İslam’ın izzeti”nin herkesten ve her kurumdan öncelikli olduğunu unutmamak lazım. “Hacı bakkal”ın terazisinin yanlış tartmasının İslam’a bir “temsil bedeli” ödettiğini biliriz de, bir siyasi kadronun söylemi ve eylemiyle İslam’a bedel ödetip ödetmediğini görmekten kaçınırız. Çünkü o siyasal kadro bizim için “İslam’ın izzeti”nin önüne geçen ayrı bir kudsiyet kazanmıştır. Bir kısım “bizler” siyasal kadronun temsil ettiği hüviyetle herkesi “İslam açısı”ndan yargılarız, dışlarız, mahkum ederiz de, siyasal kadronun eylemlerinin İslam’la ilişkisinin sağlıklı olup olmadığını görmek istemeyiz. Mesela, yaşanan ekonomik türbülansın bütün yükünü “Nass”ın üzerine yıkmanın nasıl bir bedel olduğunu düşünenimiz var mı?
Az bir kısım okuyucuya böyle bir sitemim olsun.
Ben “İslâmî ilimlerin güncellenmesi”nden bahsettim, evet. Dilerim İslami ilimlerle uğraşan hocalarımız ve ilim adamlarımız, yazımı ve yazıma gelen okuyucu değerlendirmelerini okumuş olsunlar. Okuyucu mektupları, en az benim yazım kadar etkileyici niteliktedir. Çünkü alandaki insan bakışlarını yansıtmaktadır. Yani ilim adamlarımız – hocalarımız böyle sorgulayıcı, belki dertli bir düşünce platformuna hitap etmektedirler.
Ben diyorum ki, insanımız, özellikle de internet kanalıyla bütün dünyanın bilgilerine – kimi kirli de olsa- ulaşan gençlerimiz, kendilerine en hayati kimlik değeri kazandıran İslam’ı da anlamak istiyor. Doğru anlamayı istemek kadar tabii ne olabilir. Ya da bizim dini konularla meşgul olan hocalarımızın, ilim adamlarımızın onların İslam’ı doğru anlaması kadar önemli bir önceliği olabilir mi?
Bugün dindar ailelerin çocuklarının anne-babalarına, İslami herhangi bir konu için “Baba, anne şu ne demek?” gibi bir soruyla gelmeleri orada bir sancı alanı bulunduğunun işareti değil midir?
Diyorum ki, kelam ilmi, inanç sorularını görsün ve cevaplarını versin. Fıkıh ya da İslam hukuku, diyelim hem ülke bazında hem dünya planında hukukun, ekonominin nasıl seyrettiğini görsün ve evet “İslam adına” çözümler üretsin. Tasavvuf, diyelim, çözüm arayışında new-age akımların pıtrak gibi bittiği tüm insanlığın ruhi problemleri için bir çıkış kapısı göstersin. İslami ilim disiplinleri, kendilerini tarih araştırmalarına hapsetmesin.
115 İlahiyat Fakültesi var, dedim. İnsanların tüm bu camiadan ülkenin ve insanlığın sorunları için çözüm paketleri beklemesi anormal mi?