Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Habitat Ağmaliküm...

Derin Gerçekler

Bu yazı 23 Şubat 2018’de Yeni Akit'te çıkmış. 2023 Kurban bayramında bu yazıyı aynen tekrar yayınlamak istedim. Benim, AK Parti ile mahkemelik olduktan sonrası bu eleştirileri yaptığımı söylüyorlar ya, gerçek ortada! İsterseniz, internetten çok daha gerilere gidip bu eleştirileri göreceksiniz.
Bu eleştirilerin dayanağı Kur’an-ı Kerim olduğuna göre, Yaratan yarattığı kullarını biliyor. Kardeşim Abdurrahim Karakoç’un (RA) dediği gibi, “Ha Hasan’a, ha sana!”
Kim üstüne alıyorsa, bu yazdıklarım onlara, kendi nefsim ve en yakınlarım da dahil. Benim yazılarımın çoğu konjonktürel değil. O büyük gün hesabı sorulacak seçimlerle ilgili, neyi seçtiğimizle ilgili.

''Habitat Ağmaliküm...''

Bu ifade Kur’an-ı Kerim’de “Amellerin boşa çıkması” için kullanılır..
Sözlükte (insan için) bir yere yerleşme, yaşanılır bir çevrede oturma. Ya da bitkinin doğal olarak yetiştiği yer, bitkinin anayurdu. Genel anlamda, bir canlı organizmanın yaşadığı ve geliştiği mekan için de kullanılır.. Bu mekan, fiziksel bir bölge, herhangi bir yer, hava, toprak ya da su olabilir. Bu mekan okyanus kadar büyük, çürümüş bir ağaç ya da bir böceğin bağırsağı kadar küçük bir alan da olabilir.

Mesela yetimleri görüp gözetmeyenlerin namazı boşa gitmiştir. Maun Suresi'nde de benzer bir uyarı vardır: Dini/hesap gününü yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi şiddetle itip kakar. Yoksulu/muhtacı doyurmayı hiç teşvik etmez. Yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara, ki onlar, kıldıkları namazdan gâfildirler. Onlar, gösteriş için ibâdet yaparlar. Onlar, en ufak bir yardımı bile esirgerler.

Evet, evet, bir kısmı da yetimi doyurmak, yoksula yardım etmek için bunları yapıyormuş gibi davranarak Allah’ın ve O’nun salih kullarını kandırmaya kalkarak, Şeytanla işbirliği yapıp, insanları Allah’la kandırmaya çalışırlar. Kendi soygunlarına tarihten, kitaptan, alimlerin fetvalarından açık kapı bulmaya çalışırlar.. Muhkemleri bırakıp, müteşabihlerin peşinde savrulur giderler.

Biliyorsunuz kestiğimiz hayvanın da eti, kanı, derisi Allah’a ulaşacak değildir. Allah’a ulaşacak olan bizim takvamızdır. İbadet ruhundan soyutlanmışsa özünü kaybetmiş demektir. Bazı işler istenilen gibi gitmiyor. Maddi dünyadaki iyileşme, manevi alandaki tekamülümüzden daha önde.

Son zamanlarda bir arayış, uyanış olduğunu da görelim. Yavaş da olsa gelişmeler doğru yönde ileri doğru. Birtakım olumsuzlukların daha görünür olmasına gelince, iktidar ve servet bazı insanların derununda gizli zaafları ortaya çıkıyor. Yani kötülük artmıyor, gizli olan açığa çıkıyor. Servet ve iktidarın böyle bir “fitne” olma özelliği var. Hani kitapta “mallarınız, canlarınız ve sevdikleriniz sizin için fitnedir” deniyor ya, işte öyle onun için “mallarınız canlarınız sevdikleriniz, kimi zaman artırılarak, kimi zaman eksiltilerek imtihan edileceksiniz” diyor.
Niçin biliyor musunuz; gerçekten iman edenlerle etmeyenler belli olsun diye. “İyi gün dostları” ile “kötü gün dostları” belli oluyor işte o zaman. Onun için içimizde gizli “hasta”ların ortaya çıkması bir zaaf değil, arınmadır aslında.

Ben bugün Nisan ayı programımı neredeyse doldurdum. Anadolu kıpır kıpır. Bir toplumun hafızası canlanıyor. Erdoğan’ın dediği gibi “uyutulan devi uyandırıyorlar”. Bize şer gibi gelen şeyler hayra dönüşüyor. “Vay o namaz kılanların haline ki” uyarısına muhatap olmamak için helale haram katmamak gerek.
”Hayır yaptıracağız” diye rüşvet alan biri o paranın bir kısmını hayır işine harcasa bile o hayrın ona bir faydası yoktur. Hatta kendi günahını “hayır” ile perdelemeye çalıştığı için hatta daha fazla günah işlemiştir. Yani mü’minleri “Allah ile aldatmaya kalkışmıştır” ki bu çok daha büyük bir fitnedir. Tamam, ''bu adam hırsız, ama aynı zamanda çalışkan biri.'' Bunu görelim.. Yani “hem yapar, hem yer” ama o hayrın ona ahiret boyutunda bir faydası yoktur, hatta helale haram kattığı için Allah’ın gazabını daha çok hak eder. Süleyman Mabedi’nin inşasında çalıştırılan bukağılı şeytanların mabedin inşasından bir payı yoktur. Onların o amelleri boşa gitmiştir..

Kehf 104 - 105’de denir ki, “Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar. İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız.” Tamam belki sözleri ile inkar etmiyorlar ama dilleri ile ikrar ettiklerini kalpleri ve işleri tasdik etmiyor. Onlar için din günü azaptan başka bir şey yoktur.”

Âl-i İmran-21 - 22’de de “Allah’ın âyetlerini inkâr edenler ve haksız yere peygamberleri öldürenler, insanlar içinde adaleti emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunları acıklı bir azapla müjdele!” denir. Evet, zalimler için yaşasın cehennem.. Mazlumları engelleyen, haklarını vermeyerek hak sahiplerini süründürenler yok mu! O gün onları kim koruyacak.. Bir de onları koruyan, onlara destek verenler, onların bu vurgun, soygun, gasbına ortak olanlar yok mu! “İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.”
A’raf-147’de denir ki, “Ayetlerimizi ve ahiret karşılaşmasını yalanlayanların tüm amelleri boşa gitmiştir. Onlar yaptıklarından başkasıyla mı karşılık görecekler?” İşte görmezden geldiğiniz ayetler böyle diyor! İşinizle, yaptıklarınız ve söylediklerinizle Allah’ın hükmünü yalanlıyorsunuz, o zaman çekin cezanızı!”

Sakın rüşvet ve torpille iş yapmayın. Sonra amelleriniz boşa gider. “Kem alat ile kemalat olmaz”. O paralarla “hayır” olmaz. O paranın tamamını “hayır” için harcadığınızı saysak bile o hayır’da “hayır” yoktur ve size bir faydası olmadığı gibi, sorumluluğunuzu, vebalinizi ortadan kaldırmaz.

“Onlar yaptı, yapıyor, biz de yapalım” derseniz, bu adalet olmaz, siz de onlara benzemiş olursunuz.

Hacc'a, umreye giderek günahlarınızı da sildiremezsiniz. Güzel işler yapmak önemli, ama yaptığımız güzel işlerin boşa gitmemesi daha da önemli. Bakın, helali haramla kirletmeyin. Rüşvet ve torpil, işi murdar eder.“Havf” ile “reca” / “Korku” ile “umud” arasında bir yerde duracağız..

Cinayetler, yolsuzluklar, torpil, rüşvet, dedikodu, gıybet, iftira dün vardı, bugün de var. Yarın da olacak. Bu pisliklere bulaşmayan, bunlarla mücadele eden insanlar da olacak. Haksızlıklar karşısında susanlar da olacak, haykıranlar da! Yoksa insanlar nasıl cennete ya da cehenneme gidecekler. Hz. Adem zamanında da bu böyle idi. Hz. Yusuf’u kardeşleri kuyuya attı. Hz. Lut’a kimse tabi olmadı neredeyse. Hz. Salih’in kavminin başına gelenleri biliyorsunuz. Hz. Ali’nin başına gelenleri de biliyorsunuz, Hz. Ayşe’nin başına gelenleri de.. İşler çığırından çıkmamalı, aslolan, yapanın yanına kâr kalmamalı, bu işlerin şüyuu vukuundan beter hale gelmemeli. Zalimler, rüşvetçiler, darbeciler, torpilliler halka baskı yapamamalı, alay edememeli, topluma İlah’lık ve Rab’lik taslayamamalı.

Öte yandan, her topluluk layık olduğu gibi idare olunur. Tencere yuvarlanır kapağını bulur.

Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir. Bu işler böyledir. Harika bir süreçten geçiyoruz..
Öğretici, açıklayıcı, kışkırtıcı.. Zalimlerin, ahlaksızların canı cehenneme...
Allah’a, kitaba, Resulüne ve ahiret gününe iman edenlere gelince, cennet onları bekliyor.
Ve onlar şöyle diyor olmalılar: “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın”. Gecenin en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır. Karanlığa küfretmeyi bırakıp, şimdi bir mum yakma zamanıdır. Işık gelince karanlık yok olur. Çünkü karanlık aydınlığın yokluğudur.

Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 250 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar