Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Hadi yasa çıkarmaya devam

Madem karı koca kavgası için yasa çıkarıyorsunuz, kedi-köpek için yasa çıkarıyorsunuz, diğer canlıları “haşerat” diye aşağılıyorsunuz!

Civciv horozlar daha makineden çıkar çıkmaz öldürülüyor ve yem yapılıp hemcinslerine yedirilmiyor mu?

Önce hayvanı tanımlayın. Zaten NESNELER ARASI İLETİŞİM’de hayvan da düşünen bir canlıya dönüşüyor. Pepsitlerle öldürülen hayvanlar “zararlı” ise, zarar veren insanı bile cezalandırıyorsanız, yaptığınız iş ne oluyor!

Bir yandan GENDER diye “toplumsal cinsiyet”ten söz ediyorsunuz, “Biyolojik insan neslinin sonunu getirmek”ten söz eden uluslararası sistemle birlikte hareket ediyorsunuz, sonra da kalkıyor, biyolojik cinsiyet üzerinden ahkam kesiyorsunuz.

Ne yaptığınızın farkında mısınız? “O din ahlak, gelenek, biyolojik cinsiyetinden bağımsız, yönelim, deneyim ve tercih sonucu akışkan ve değişken bir cinsiyet” kimliğinden söz ediyorsunuz, sonra da “kadına şiddet”ten söz ediyor, biyolojik olarak erkek doğan kişiyi potansiyel ve olağan suçlu kabul ediyorsunuz.

Toplumsal cinsiyet eşitliği dediğiniz şeye de “adalet” dediğiniz şeye de uymuyor bu yaptığınız. Uymuyor, olmuyor! Bu aklı kim veriyorsa, bu tezgahı kim kuruyorsa, ya Rab! Birileri tüm dünyada “Yaratılış” ve Fıtrat’a savaş açtı. Onları ve onların işbirlikçileri konusunda hüküm Senindir!

Şalgam ve turşu suyu diye tuz şerbeti içen bir milletin sofrasından tuzu kaldırdılar. Batıda sofrada tuz yokmuş. İskandinav ülkelerinin iklimi ile bizimki bir mi? Onlar bütün gün “madensuyu” içiyor, mineral değeri çok yüksek! Onların sudan aldığı tuz bizden daha fazla. Her şeyin rafinesi, fazlası zarar da, sıcak iklimde insanlar tuz tüketmezse sorun yaşar. Bunu bilmiyor mu Sağlık Bakanlığı. Peki, bu ülkede her gün diyabetten yani şekerden 200’e yakın insan hayatını kaybediyor. Bizde diyabet hastalarının sayısı dünya ortalamasının iki katı. Böyle giderse 20 yıl sonra dünyadaki diyabet hasta sayısı 700 milyonu bulacak. Türkiye’de bugün 20 milyon civarında şeker hastası var. Sağlık Bakanlığı Cola ve benzeri içecekleri yasaklayabilir mi?

Ama Müslümanlar sofraya oturduklarında tuzla başlar, tuzla bitirirler. Tuzu sofradan kaldırttınız, geri de yerine koymuyorsunuz, ee Cola’ya gelince niye susuyor ve şeker hastalığı için pandemi ilan etmiyorsunuz. Bunlar yasa/yönetmeliklere, mevzuat yoluyla oluyor.

Bürokrasi de dibek dövenin hık deyicisi. Yabancılar isteyince maske de taktırıyorsunuz, ev hapsi de veriyorsunuz. Böyle gidemezsiniz.

Bakın, 19. YY savaş yıllarında kapitalizm, komünizm, faşizmin gölgesinde, bu ideolojilerin kavram ve kurumlarıyla ve meşruiyetini sömürü mirasını paylaşmak üzere, kilise (Vatikan) ile derebeylerinin ve kendi aralarındaki savaşı bitirmek, bu anlamda mütareke, paylaşım ve işbirliği temelinde şekillenen Westefelya anlaşmasından sonra kurgulanan uluslar ve uluslararası ilişkiler düzeni sona erdikten sonra ve günümüzde yeni bir dünyanın inşasından söz edilirken, o şablonlarla üretilen anayasa, yasalar, mevzuat, siyaset ve bürokrasi kalıpları ile bugünün ve geleceğin sorunlarını çözmek mümkün değildir. Ya da “Global reset çetesi”nin yeni dünyanın inşasında kendi liderlik, yöntem ve hedeflerine ulaştırmak için dayattığı sözleşmelerin peşinden sürüklenilerek varılacak yer hayal edilen yer olmayacaktır.

Adaletten, barıştan, hürriyetten yana, mal, can, namus, akıl ve inancın, neslin ve fıtratın korunmasından yana bir nizam için yeni kavramlara ve kurumlara ihtiyaç var. Alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmeti, eğer meşru bir nizam-ı alem için yeniden ayağa kalkacaksa, bu ihya ve inşa edilecek medeniyetin temeli, adalet, barış ve hürriyet olmak zorundadır. Kula kulluğun sona erdirilmesi gerekir.

Evet, herkes için adalet, herkes için barış, herkes için hürriyet. Herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edebildiği, insanların, emek ve hakkı ile elde ettikleri malların korunduğu, işkencenin, zulmün reddedildiği, her canlının canına saygı duyulduğu, herkesin iffet ve namusu ve namus telakki ettiği değerlerin korunduğu ve neslinin güvencede olduğu bir dünya. Buna mecburuz. Allah’ın yardımı bu yola çıkanların yanındadır. Şeytanın yol arkadaşlarının yandaşlarının ise Allah işlerini sarp dağlara sardıracak ve onlara gazab edecektir.

Bir ülkenin parası para ise, hak ölçüsü ise, insanlar emekleri karşılığı ele güne muhtaç olmadan geçimlerini sağlıyorlarsa ve de inandıkları gibi yaşıyorlarsa, Şeytan tatile çıkmıyor, her ülkede her zaman haksızlıklar olur, haksızlığa uğradığınızda, o ülkede adalet var ve makul sürede hakkını alabiliyor, size zarar verenler de hakettikleri cezayı alıyorlarsa, o ülkeden insanları kovsanız da gitmezler, bunlar yoksa, babanızın oğlu da olsa, bağlasan da durmazlar.

Tabii bunlar “darusselam / Barış ülkesi”nin alameti farikasıdır. Yoksa futbol taraftarlığı bile kardeşlik hukukunun önüne geçmiş, örgüt taraftarlığı bile ırkçı bir sapkınlığa dönüşmüş kalabalıklara bunu anlatmak kolay olmayacaktır.

Başkasının, inancına, dinine, malına, canına, ırzına gözünü dikmişlerin hüküm sürdüğü zaman ve zeminlerde, eğer insanlar haksızlıklara karşı sesini yükseltmek yerine “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı ile kafirlere/zalimlere yanaşmaya çalışıyorlarsa, vay onlara. Zira onlar, haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytanlardır!

Unutmayın, adalet yoksa barış da yoktur. Eğer barış var gibi gözüküyorsa, o teslimiyettir. Adalet ve barış yoksa, hiçbir özgürlüğün garantisi yoktur. O gün gelir DSÖ’yü hayran bırakan (!) “Çin sosyal kapitalizmi”ne döner. Şehirler Şanghay’a döner! Şanghay’dan yükselen çığlıkları, dünyanın başka yerlerinde de duyarsınız, Allah korusun. “Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak”. Vakit geç olmadan durun, yoksa bu gidişin sonu Hüsran! Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 647 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar