Haham: Soykırım Büyük Bir Yalan!
Moshe Arye Friedman bir süre önce uluslararası Holokost İnceleme Kurumunun...
Avusturya Ortodoks Yahudi cemaatinin üst düzey hahamı olan ve uluslararası anti-siyonist hareket Natori Karta (Şehrin Muhafızları) üyesi Moshe Arye Friedman, bir süre önce Uluslararası Holokost İnceleme Kurumu’nun davetlisi olarak İran’a gitti ve bu ülkede 10 gün kaldı. Bu süre boyunca Dünya Kudüs Günü yürüyüşüne katıldı, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’la Tahran Üniversitesi’nde görüştü, Tahran ve Meşhed üniversitelerini ziyaret etti. Friedman, ziyaretlerinde ve verdiği söyleşilerde Siyonizm ve soykırım üzerine görüşlerini açıkladı.
Avusturya’da yaşayan Amerikan Yahudisi bu hahamın holokost ve Siyonist rejim hakkındaki inançları bazen kendisi ve ailesi için ciddi sorunlara yol açabiliyor. Mesela geçen yıl, Tahran’da düzenlenen holokost konferansına katıldıktan sonra ülkesine döndüğünde bazı aşırı Siyonistler tarafından saldırıya uğradı ve darp edildi. Buna karşılık, konuyla ilgili haberlerde geçtiği gibi, polis onu korumak için hiçbir girişimde bulunmadı. Friedman, aynı şekilde Amerika ve Polonya’da da aşırı Siyonistlerin saldırısına uğradı.
Haham Moshe Arye Friedman’ın inançları çocukları için de sorunlara sebep oldu. Bir Yahudi okulunda eğitim gören çocukları, şu anda bu okul tarafından kabul edilmiyor. Öğrenim yılının başında çocukları sınıfa alınmak yerine bir depoya kapatıldılar. Mahkeme, okulun bu kararını sorgulayarak Friedman’ın çocuklarının eğitim hakkının iadesini istedi. Fakat okul mahkeme kararını uygulamadı ve Friedman siyonizmle ilgili inançlarını terk etmedikçe ve İran’ı desteklemeyi sürdürdükçe çocuklarının bu okulda eğitim görme hakkı bulunmadığını açıkladı.
İran Üniversite Öğrencileri Haber Ajansı (İSNA), 7 çocuk babası 37 yaşındaki Friedman’la Tahran’da bir söyleşi gerçekleştirdi.
Söyleşiyi Sonbahar’ın ilk günlerinde bir öğleden sonra çiseleyen yağmur altında Tahran’ın Niyâverân Parkı’nda yaptık.
Belli ki kaldığı yerle Niyâverân Parkı arasında defalarca gidip gelmiş olan Friedman, hızlı adımlarla parka doğru yola koyuldu ve yol boyunca hızlı yürümesi nedeniyle geride kaldığımız için birkaç kez bizden özür diledi. Nitecede birkaç dakikalık yürüyüşten sonra bizi parkın uygun bir noktasına götürdü.
Friedman’la birlikte parkta yürürken, sakalları, paltoya benzeyen uzun ve siyah giysisi, şapkası ve simasıyla farklılaşan kendine özgü görünümü nedeniyle çevredekilerin dikkatini çekiyordu. Parkta bizi izleyen kimileri şaşkınlıkla onun kılık kıyafetine bakıyorlardı. Söyleşi boyunca birkaç kişi, Friedman’ın Yahudi haham olduğunu anladıklarından bize ricada bulunarak kendisiyle Yahudi ideolojisi ve bu çerçevedeki meseleleri konuşmak istediklerini söylediler.
Friedman bir saatlik bu söyleşide Siyonizm, semavi dinlerin yakınlaştırılması, Yahudi dininde siyonizmin yeri, Filistin sorununun çözümü ve Ortodoks Yahudi cemaatinin inançları çevresindeki görüşlerini açıkladı.
HER GÜN NAMAZLARIMDA SİYONİZMİN YOKOLMASI İÇİN DUA EDİYORUM
Avusturya Ortodoks Yahudi cemaatinin üst düzey hahamı Friedman, söyleşinin başında uluslararası anti-siyonist hareket Natori Karta’nın inançlarına dayanarak Siyonizm hakkında şunları söyledi:
“Kitab-ı Mukaddes ve peygamberimiz Hz. Musa’nın öğretileri uyarınca siyonizme muhalefete sadakatle bağlı kalmalı ve İsrail’in yok edilmesi için çalışmalıyız. Biz her gün namazlarımızda siyonizmin ortadan kalkması için dua etmekle kalmıyor, siyonizmin dünya üzerinden silinip gitmesi amacıyla gücümüz yettiğince gayret göstermeliyiz. Hatta gerekirse bu yolda canımızı bile verebilmeliyiz. Dinî açıdan Filistin halkı da tam desteğimizi alıyor. Bu arada, çoğunlukla sadece konuşmakla yetinilen konferanslara katılmakla kalınmamalıdır. Pratikte de Filistin halkına destek olunması gerektiğine inanıyoruz. En önemli mesele, Filistin sorununu sadece Filistin halkının sorunu olmadığıdır. Bunun siyonizmle ve Beytül Mukaddes’in iyilerden arındırılmasıyla da ilgisi var. Bundan dolayı ağır bir sorumluluğumuz bulunuyor. Beytül Mukaddes’i özgürlüğüne kavuşturmalı, Siyonizm ve işgalden kurtarmalıyız. Bu, esas itibariyle üzerine odaklandığımız görevlerimizden biridir. Bilgi azlığına ve gerekli şartların bulunmamasına rağmen bu alanda güzel ilerlemeler sağladığımızı söylememin insaflı bir değerlendirme olacağını düşünüyorum.”
SİYONİSTLER TANRI’YA İMANIN KÖKÜNÜ KAZIMAYA ÇALIŞIYORLAR
Friedman, “Sizce dinler arasında olumlu ilişki hangi ölçüde küresel barış ve istikrarın sağlanmasına yardımcı olabilir?” sorusuna şöyle cevap verdi:
“Bana kalırsa dinler arasında diyalog daha pratiğe dönük olmalıdır. Bu konuda dünya çapında çok sayıda konferans düzenliyoruz ama bunlar arasında gerçekten etkili sonuç doğuran sayısı oldukça az. Siyonizm bunlardan suiistifade ediyor ve Tanrı’ya imanın kökünü kazımaya çalışıyor. Yahudilerin dinî kimliğini yok etmek ve materyalist, faşist bir kimliğe dönüştürmek için gayret gösteriyorlar. Onlar, Kitab-ı Mukaddes’i yalanla değiştiriyorlar. Böylece Beytül Mukaddes’teki varlıklarına, oradaki işgallerine ve cinayetlerine meşruiyet kazandırabiliyorlar. Bundan dolayı, cinayetlerinin meşru olduğunu ve Kitab-ı Mukaddes’in hakikatlerine göre Beytül Mukaddes’te bulunmaya hakları bulunduğunu söyleyebilmek için mantıkî hakikatleri tahrif ediyorlar.
Burada büyük çelişki var. Bir taraftan dinin kökünü kazımaya çalışıyorlar, diğer taraftan dinî boyut olmadan planlarını uygulayabilmek için meşruiyet ve haklılığa sahip olamayacaklarını görüyorlar. Bu nedenle kendilerini dindar göstermeyle çok ilgililer. Bu, siyonistlerin davranış tarzıdır.”
KİTAB-I MUKADDES’E GÖRE YAHUDİLERİN CİSMEN BEYTÜL MUKADDES’E ADIM ATMAYA HAKLARI YOKTUR
“Siyonistlerin ikinci dünya savaşından önce büyük bir sorunları vardı. Kitab-ı Mukaddes’e aşina olan bütün araştırmacılar ve hocalar, Yahudilerin Beytül Mukaddes’e ayak basmaya hakkı bulunmadığının şüphe götürmeyen bir gerçek olarak Kitab-ı Mukaddes’te yeraldığını biliyorlardı. Tanrı onlara Beytül Mukaddes’i terk etme, diledikleri yere gitme ve asla Beytül Mukaddes’e cismen dönmeme talimatı vermişti. Tanrı’nın buyruğuna göre sadece manevi olarak Beytül Mukaddes’le irtibat halinde olabilirlerdi. Ama siyonistler, insanlık karşısındaki cinayetlerini Kitab-ı Mukaddes yoluyla dünyaya izah edebilecekleri için bir çerçeve geliştirmek mecburiyetindeydiler. Bu iş için holokost meselesini şekillendirmede özel bir araca ihtiyaç duydular. O zamanlar, yani ikinci dünya savaşından önce ve sonra meydana gelen cinayetlerin çoğu onların eliyle işlendi. Ama onlar başlangıçta hakikatlerin çoğunu tahrif etme ve yalan uydurma işine girdiler. Öyle şeyler ortaya attılar ki asla vuku bulmamıştı. Böylece holokost meselesini dünyaya kabul ettirdiler ve soykırım konusu öylesine güçlendi ki Batı ülkelerinde bu meseleyi sorgulamak suç sayılır oldu. Bu yüzden bazı kimseleri hapse bile attılar. Bu yasalar, mesela 1945-55 arasında Avusturya’yı işgal eden komünistler tarafından çıkarılıyordu. Dolayısıyla onlar taammüden bu yasalardan kötü yönde yararlandılar. Böylelikle sadece tarihsel gerçekleri değil, hatta Kitab-ı Mukaddes’in hakikatlerini de tahrif ettiler.”
BAZI KANUNLAR İSTİSMAR EDİLEREK HOLOKOST BİR TABUYA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
“Bu durumda hiç kimse holokost üzerine konuşma hakkına sahip olamadı. İkinci dünya savaşından sonra pek çok halk, özellikle de Almanlar holokost hakkında konuşmaktan çekiniyorlardı. Anne ve babalar, çocuklarına vuku bulmuş veya bulmamış olaylardan bahsetmeye korkuyorlardı. Hatta eşler kendi aralarında bu konuda konuşmaktan korkarlardı. Bundan dolayı bu anne ve babalardan meydana gelen yeni nesil, holokost hakkında pek fazla bir şey öğrenemeden büyüdü. Eğitim sisteminde bu mesele öylesine tabu haline getirilmişti ki bu sahada hiçbir bağımsız araştırma yapılamadı. Elde edilen tek sonuç, bu çocuklara büyük babalarının, büyük annelerinin ve ecdadlarının caniler olduklarından fazlası değildi.”
SİYONİSTLER HEDEFLERİ DOĞRULTUSUNDA DİNİ İSTİSMAR ETTİLER
Avusturya Ortodoks Yahudi cemaatinin üst düzey hahamı olan Moshe Arye Friedman, İSNA ile söyleşisinin devamında şunları söyledi:
“Siyonistler dinin kökünü kazımaya çalışmakla yetinmediler, dinin hakikatlerini de istismar ettiler. Tahrif edilmiş şeklini ve yalanlarını dinin hakikatleri olarak gösterdiler. Ne yazık ki dünyanın her yerindeki dinler arası diyalog girişimleri siyonistlerin etkisi altındadır. Dinler arası diyalog konuları üzerine düzenlenen, epeyce vakit ve enerji harcanan konferansların çoğu, siyonizmin kontrolü ve nüfuzu altındadır. Bu sadece benim değerlendirmem değil. Kendi tecrübelerine dayanarak siyonistlerin hedefleri doğrultusunda dini istismar ettiğini söyleyen çok sayıda insan var.”
GERÇEK MANADA DİNLER ARASI DİYALOG, DİNLERİN GERÇEK TEMSİLCİLERİ İLE MÜMKÜNDÜR
Friedman, “Semavi ve ilahi dinlerin önde gelen büyüklerinin dinleri birbirine yaklaştırmak için üzerlerine düşen görev nedir? Bugüne kadar bu yönde gösterilen çabaları nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise şöyle cevap verdi:
“Dinler arasında gerçek bir diyalog için dinlerin gerçek temsilcilerinin o diyalogda hazır bulunması gerekir. Şu anda böyle olmuyor. Mesela siyonistler, kendilerini Yahudi dininin temsilcisi olarak tanıtıyorlar. Oysa Yahudi dininin gerçek temsilcisi değiller. Onlar, birinci derecede kendilerine, ikinci olarak da dinlerine ihanet ediyorlar. Ayrıca dinlerde pek çok tahrifler de meydana gelmiştir. Sözgelimi Katolik kilisesi, bir zamanlar siyonist rejimi tanıma konusunda çok sert bir tavır içindeydi. Onlar, dini metinler bakımından siyonistlerin Beytül Mukaddes’te bulunmalarının meşruiyeti olmadığına inanıyorlardı. Dolayısıyla Katolik kilisesi, hiçbir şekilde alenen siyonist rejimi tanıyabileceğini söyleyemezdi. Ne yazık ki 70’li yıllarda siyonist rejimi tanıma konusunda Ahd-i Atik’e bir reform eklendi.”
BARIŞ VE ADALET KONFERANS DÜZENLENEREK ELDE EDİLEMEZ
Friedman, barış ve adaletin, dinler arası diyalog konferansları vasıtasıyla elde edilemeyeceğini söyleyerek açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Şu anda karşı karşıya bulunduğumuz sorundur bu. Bana göre İran, böyle konferanslara rağbet gösterme konusunda daha ihtiyatlı davranmalıdır. Çünkü bunlardan bazıları sadece düşmanlara hizmet ediyor. Bizim ihtiyacımız olan şey, dinlerin gerçek temsilcilerinin bu konferanslara katılmasıdır. Örnek olarak günümüzde herkes biliyor ki, İran, dünyada İslam’ın gerçek temsilcisidir. Bu temsilciler, Beytül Mukaddes’i özgürleştirmeye gerçek manada ilgi duymalıdırlar.”
Moshe Arye Friedman, “Dinde kök salan aşırı inançlar dünyada barışı kurmak için gösterilen çabalar üzerinde nasıl bir etkiye sahip olabilir?” sorusuna da şöyle cevap verdi:
“Bu aşırılıkların şerrinden kurtulmak için onların başlangıç noktalarına dönmek gerekir. Bu amaçla da tarihsel ve dinî öğeler hakkında bağımsız araştırmalar yapılmalıdır. Bu arada dinî konulara bakmalıyız. Çünkü bu alanda yalanlar ve tahrifler epeyce vuku bulmuştur. Dolayısıyla benim inancıma göre bu, ilk aşamayı oluşturuyor. Hakikatlerin ortaya çıkarılması, nihai zaferin kazanılması, Beytül Mukaddes’in özgürleştirilmesi ve siyonistlerden arındırılması için epey tesirde bulunacaktır. O güne çok uzak olmadığımıza inanıyorum.”
TAHRAN’DA DÜZENLENEN HOLOKOST KONFERANSI ÇOK ÖNEMLİ BİR KAZANIMDIR
İran’ın holokost konusunda konferans düzenlemesi dolayısıyla Tahran’ı tebrik eden Friedman, “Tahran’da düzenlenen yıllardır beklenen konferans çok önemli bir kazanımdır” dedi ve ekledi:
“Şu anda bütün dünya İran’ın bu sahada ne kadar ileri gidebileceğini merakla bekliyor. Bu nedenle böyle girişimleri desteklemek gerekir. Çünkü bu konferanslar siyonizmi ortadan kaldırmanın güçlü kanallarıdır. Bu alanda ortaya konan propagandanın hiç önemi yok. Eğer bana holokost konferansına dünya medyasının verdiği tepki hakkında soru sorulacak olsa cevap olarak İmam Humeyni’nin bu konudaki sözünü söylerim: Eğer siyonist medya günün birinde benim hakkımda iyi bir şey yazarsa kendime bunun nedenini sorarım! Neden onlar bu işle meşguller? Dolayısıyla siyonist medyanın İran’a saldırısı ne kadar çok olursa İran bundan hoşnut olmalı ve kendisiyle daha bir gurur duymalıdır.”
SİYONİZM TANRI’YA KARŞI EN BÜYÜK İSYAN VE BAŞKALDIRIDIR
“Onları asla tanıyamayız. Bütün çabamızı onları yok etmeye yöneltmeliyiz. Siyonizm, Tanrı’ya ve dinimize karşı en büyük isyan ve başkaldırıdır. Bu nedenle ortak veya ayrı inançlarımız ve çıkarlarımız olduğundan sözedemeyiz. Siyonizm, Kitab-ı Mukaddes’le ilgili dinî inançları tahrif ediyor. Çok sayıda yalan söylüyorlar. Bazı yalanları tamamen aşikardır. Maalesef holokostu bir tabu haline getirmeyi başardılar. İran, bu konuyu sorgulayan belki ilk ve tek ülke.
SİYONİSTLERİ ASLA YAHUDİ SAYMIYORUZ
“Yahudiler, hiçbir şart altında siyonistlere resmiyet kazandırmayacaklar. Onları asla Yahudi saymıyoruz. Siyonistler dinimize faşizmi, milliyetçiliği ve caniliği armağan eden insanlardır. Onlar, din ve şahsiyetlerini değiştirmiş kimselerdir. Aslında siyonizmi genel olarak din saymayız. Bu ikisi arasındaki fark, iman ile şeytan arasındaki fark gibidir.”
HOLOKOST BÜYÜK BİR YALANDIR
“Holokost hakkında uydurulan yalanlar sadece bu olaydan sonra vuku bulmadı. Bu, Siyonistlerin arkasına saklandıkları bir yalandır. Diğer cani rejimler de kendi cinayetlerini izah ederken soykırım meselesini istismar ediyorlar. 6 milyon Avrupalı Yahudi’nin holokost olayı boyunca can verdiğini iddia ediyorlar. Onlar, bu propagandayı Alman halkına karşı da kullandılar. Böylece bu ülkeyi 6 milyon Yahudi’yi öldürme suçuyla boykot edebileceklerdi. Oysa ikinci dünya savaşının arkasındakiler onlardı. Almanya’ya karşı propagandanın arkasında da onlar var. 6 milyon rakamının sürekli tekrarlanmasının ardında da onlar var. Savaştan sonra birçok gerçeği tahrif ettiler ve yalanlar uydurmaya başladılar. Böylelikle bir soykırımın yaşandığını iddia edebileceklerdi. Eğer biri kalkıp sayımızı ve hikayemizi sorgulamaya cüret ederse cezalandırılabilecekti. Dolayısıyla holokostu bir büyük yalan kabul ediyoruz. İslam ülkeleri bu büyük yalana karşı koymalıdır. Bu aynı zamanda onların dinlerinin de yararınadır. Daha iyi bir dünya kurmak için bu yalanın şerrinden kurtulmak gerekiyor. Çünkü siyonistler holokost meselesini insanlığa karşı işledikleri cinayetleri gizlemek için kullanıyorlar. Holokost yalanı o kadar ilerledi ki, şu anda herkes hiçbir sorunla karşılaşmadan Tanrı’yı ve dinini sorgulayabilir ama holokostu sorgulamaya kalktığı takdirde cezalandırılır. Hatta holokostla ilgili konferanslara katılanların aileleri bile cezalandırma ve hapisle tehdit edilir.”
TÜM FİLİSTİNLİLERİN SORUNU, BEYTUL MUKADDES’İ SİYONİSTLERDEN ARINDIRMAKLA ÇÖZÜLECEKTİR
“Filistin sorunu, holokost konusunda uydurulan bu yalanların ve dinî kitaplarda yapılan tahriflerin doğrudan sonucudur. Bu nedenle Filistin sorunun tek çözüm yolu siyonizmin ortadan kalkmasıdır. Çünkü Filistin meselesinin çözümü için öncelikli koşul, Filistinli mültecilerin kayıtsız şartsız vatanlarına ve evlerine dönmesidir. Siyonist rejim dünyayı etkisi altına almış durumda ve diyor ki, Filistinlilerin bazı sorunlarını müzakere edebilmek için önce bizi kabul etmelisiniz. Bu, tasavvur edebileceğiniz en büyük adaletsizliktir. Zira Filistinliler için adalete ulaşmayı siyonist rejimi tanıma şartına bağlıyor. Filistin sorununun çözümü için Beytül Mukaddes’e koşmak gerekiyor ve bu işi kâmil bir imanla yapmak icabediyor. Şeytanın karşısına dini çıkarmak lazımdır. Beytül Mukaddes’in özgürlüğüne kavuşması ve buranın siyonistlerden arındırılmasıyla bütün Filistinlilerin sorunu hallolacaktır. O nedenle sadece konferanslarla yetinilmemelidir. Bu yeterli değildir.”
Friedman, “İran Cumhurbaşkanı, holokostun vuku bulduğunu kabul etsek bile holokost iddiasındaki ülkelerin Yahudilere Filistin yerine Avrupa ülkelerinden birinde veya Kanada ve Alaska’da ikamet imkanı sağlayabileceğini söylüyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?” sorusunu şöyle cevapladı:
“Holokost konferansında da bu mesele gündeme geldi. Ben konuşmamda da belirttim, bazı Avrupa ülkeleri bu iş için çok uygun. Mesela Polonya, Almanya’nın bir kısmını işgal etmiştir. Polonya’nın yüzde 40’ı Alman toprağıdır. Almanya’nın ise bu toprağı geri almaya cüret edecek hali yoktur. Bana kalırsa Yahudilerin Polonya’ya yerleştirilmeleri hiçbir şekilde sorun olmaz. Bu ülke en iyi askeri donanıma sahip yerdir. Polonya ordusu Irak’a gitmek için yeterli paraya ve zamana sahipse Yahudileri iskan etmesi neden sorun olsun? Birçok Avrupa ülkesi milli güvenliklerini bile siyonist rejime kurban etmiştir. Öyleyse Yahudileri kabul etmeleri neden sorun olsun? Ahmedinejad’ın önerisine tamamen katılıyorum. Bu, en iyi ve en etkili yoldur. Tabii ki Avrupa’nın yasaları var, dilediklerini yapabilecekleri Filistin gibi değil orası. Uluslararası toplum bu canileri cezalandırmalıdır. Ama ne yazık ki bu iş hala gerçekleşmiş değil.”
İSNA