Hasan Karakaya
Hakan Fidan niye İsrail’in hedefinde... Yerli işbirlikçilerin hesabı ne?
Geçen haftanın en çok tartışılan olayı MİT ve Hakan Fidan idi...
Malûm;
“Yahudi güdümlü” Amerikan gazetesi Wall Street Journal’da yer alan, Wall Street Journal analiz ve Washington Post yazarı David Ignatius’un “Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan, İsrail’in 10 İranlı ajanını İran’a bildirdi” iddiasının ardından, ABD merkezli Jewish Press sitesinin yazarı Yori Yanover, tehditler içeren bir yazı yazdı.
Amerika’daki Yahudi cemaatine yönelik yayınlar yapan sitenin yazarı Yanover’in Fidan’a yönelik tehditler savurduğu yazısında şu ifadeler yer almıştı: “ABD hâlâ hassas konuları Fidan’la paylaşıyor. Türkiye’nin ihaneti üzerine 10 iyi adamın ölümünü görünce çok üzüldüler ancak Türk yetkilileri protesto etmediler. (...) Bir sabah otomobilinde özel bir sürpriz görmeyi hak eden biri varsa o Türk istihbarat şefi Fidan’dır.”
Görüldüğü gibi, Hakan Fidan’ı hedefe oturtan, “Yahudi medyası”dır, yani İsrail’dir... Bu durum, ister istemez “100 yıl öncesi”ni hatırlatıyor.
SORUN BAKALIM RUS ELÇİSİ’NE
Bilirsiniz, Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han, herhangi bir konuda son kararını vermeden önce; “vezir”lerini çağırır ve dermiş ki;
“Gidin, sorun bakalım... Bu konuda Rus elçisi ne diyor?”
Ne diyecek Rus elçisi;
Elbette “kara”ya ak, “ak”a kara diyecek...
Rus elçisi ne derse, Sultan Abdülhamid Han “Rus elçisinin tam tersine” karar verir ve böylece “tam isabet” kaydedermiş...
Aradan 100 küsur yıl geçti...
Ama o “Cennetmekân”ın kuralı, bugün de geçerli...
Sultan Abdülhamid Han, eğer bugün yaşıyor olsaydı, yine “vezir”lerini toplar ve herhalde şöyle derdi:
“Bakın bakalım İsrail’e... Hakan Fidan’la ilgili ne diyor?”
İsrail’in Hakan Fidan’la ilgili söyledikleri ortada... Hem de “bugün” değil, “dün” yani 27 Mayıs 2010’dan çok önce söyledi söyleyeceklerini...
Malûm;
27 Mayıs 2010’dan önce Hakan Fidan isminin “MİT Müsteşarlığı” için konuşulduğu günlerde, İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Hakan Fidan için “İran’ın adamı” yaftasını yapıştırmaya kalkmıştı...
Ne var ki; dün Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın dediği gibi; “Hakan Fidan’ın millet, milletin tam egemenliği, vatan, devlet, bayrak ve bağımsızlığımıza sadakati tamdır, tartışılamaz... Bazı güçlerin ona karşı çıkışlarının asıl sebebi, onun millî değerlere tartışmasız sadakatidir.”
İşte bundan dolayıdır ki;
İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın Hakan Fidan’a atmaya kalkıştığı çamur tutmadı.
KORKULARI YERLİ MİT!
Ama, insanlar düşünmedi değil;
“Daha göreve bile gelmeyen adamı İsrail niye hedef alıyor, onun MİT Müsteşarlığı’na gelmesini niye istemiyor?”
İsrail’in Hakan Fidan’ı niye istemediği, göreve geldikten aylar sonra ortaya çıkacaktır... Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun dünkü Akit’te de yayınlanan demecinde dediği gibi;
“Fidan bağımsız bir istihbarat yapılanması kurarak ve Türkiye topraklarında başka istihbarat birimlerinin faaliyetine izin vermeyerek vazifesini yapıyor. Türkiye toprakları başka ülkelerin operasyon sahası değildir. Bugün Sayın Fidan’a sahip çıkma günüdür.”
Hakan Fidan’dan tek rahatsız olan, elbette sadece “İsrail” veya “Amerika” değildir... “İsrail’in yerli işbirlikçileri” de Hakan Fidan’dan çok rahatsız olmuşlardır ki, ona yönelik “7 Şubat 2012’de” bir “operasyon” yapmaya yeltenmişlerdir...
Tabiî, burada tek hedef Hakan Fidan değildi... Hakan Fidan’la birlikte veya Hakan Fidan üzerinden Başbakan Tayyip Erdoğan’ı da yemek istiyorlardı.
7 ŞUBAT OPERASYONU
Ne olmuştu 7 Şubat 2012’de?..
Hafızaları tazeleyelim...
Bilindiği gibi 7 Şubat 2012 günü, İstanbul’da özel yetkili savcı Sadrettin Sarıkaya, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski müsteşar Emre Taner, eski müsteşar yardımcısı Afet Güneş ve iki MİT görevlisini ifade vermeye çağırmıştı.
Peki, savcılar niçin ifadesini alacaklardı Hakan Fidan’ın?.. O günlerde dile getirilen sebeplerden bazıları şöyleydi:
“Tıpkı askeri kurmaylar gibi sertlik yanlısı çözümde direten Emniyet Teşkilatı’nın önerileri Başbakan’ın aklına hiçbir zaman yatmadı. O yüzden Hakan Fidan’la beraber Oslo süreci başlatılmış oldu. Aynı zaman dilimlerinde tüm uyarılara rağmen KCK tutuklamaları da devam etti. MİT’in uzun zaman uğraşlarla KCK içindeki adamları deşifre oldu.
Oslo görüşmeleri de basına sızdırılınca Öcalan’la başlatılacak olan çözüm ve barış süreci sekteye uğradı. Bu arada MİT, Kamu Güvenliği Teşkilatı ve İçişleri Bakanlığı’nda kendilerine kadro isteyenler bunları alamayınca önce Beşir Atalay’ı ve ardından Hakan Fidan’ı hedef tahtasına oturttular. Beşir Atalay’ı İrancı olmakla suçladılar. Hakan Fidan’ı PKK’yı koruyup kollamakla itham ettiler. Bu arada Mavi Marmara’da vatandaşlarımız zalim İsrail devleti tarafından şehit edilince malûm çevre dışında herkes tek yürek oldu. Bazıları, İsrail’i; değil eleştirmek, destek bile verdiler. Çünkü o kesim İsrail’e karşı çıkarsa Yahudi sermayesinin kendilerini bitireceğinden hep korktu. Irak Savaşı’nda açıkça ABD’yi eleştiremediler bile.
Anahtar teslim devleti isteyen bu cenah, ellerinin altından bazı şeylerin gittiğini görünce 7 Şubat’ı planladılar. Üstelik İsrail’in ilk kez Türkiye’de MİT’in başına getirilmiş birini açıkça hedef gösterdiği sırada. Başbakan Erdoğan çıktığı her programda, her sohbette, ‘Hakan Fidan’ın tutuklanacağını ve sonrasında sıranın kendisine geleceğini’ ısrarla söylemesine rağmen akılla düşünmeyi unutmuş olanlar, ‘Başbakan’ın tutuklanması anayasaya göre ancak şöyle şöyle olur’ gibi tezvirata başladılar.”
Evet, Başbakan’ın bu sözlerine rağmen Hakan Fidan’ı yemeye uğraştılar... O kadar uğraştılar ki; Başbakan, “Hakan Fidan’ı korumak için özel yasa” çıkartmak zorunda kaldı...
DERİN YAPIYI BOZDU
O günlerde, şu soru hep soruldu:
“İsrail, ABD, İngiltere, Fransa, İran ve diğer Siyonist merkezler MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Tayyip Erdoğan’dan neden rahatsızlar ve niçin sevmiyorlar?”
Soruya cevap arayan Benhur Babaoğlu ve Muttalip Yerlikaya, o günlerde şöyle yazılar yazdılar:
l ABD’de yapılan Nükleer Güvenlik Zirvesi’nde Başbakan Tayyip Erdoğan ve Türk heyetine teknik konulardaki rehberliği nedeniyle “nükleer şerpa” olarak adlandırılan 42 yaşındaki Fidan, 15 sene TSK’da görev aldıktan sonra kendi isteği ile ayrıldı.
l Asker kökenli olan Fidan, TSK içindeki derin yapılanmayı bütün kodları ile algılamış ve Müsteşar olduktan sonra etkili operasyonel faaliyetleri ile Ergenekon’un askeri kanadına çok ağır darbeler vurdu.
l TSK içindeki sızmaları bütün hatlarıyla bilen Fidan, TSK’yı derin ağlarla saran ve PKK da dahil illegal tüm unsurlarla dirsek teması bulunan “Yahudi-Sebetayist kökenli rütbeliler”in listesini çıkartıp suç delillerini bizzat tespit ettirerek etkisiz hale getirdi.. Darbe yanlısı askerlerin direncini kırıp hareket alanlarını daralttı.
l MI5, Interpol, KGB, Savak (İran), El Muhaberat (Suriye), CIA ve MOSSAD’ın gitmesini istediği tek isim haline geldi...
l Üst düzey bir FBI yetkilisinin eski Amerika Dışişleri Bakanı Clinton’a “Bu adam Ortadoğu’daki bütün planlarımızı bozdu” diyerek itirafta bulunduğu bir isim...
l Almanya’daki NATO Süratli Reaksiyon Kolordusu Karargahı’nda yurt dışı görevinde bulundu. 2003-2007 yılları arasında, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı yapan Fidan, TİKA’nın yurtdışındaki faaliyetleri ile Türk dış politikasının etkin yürütülmesine katkı sağladı ve MGK’da bununla ilgili yaptığı sunumla Hükumetin ve Ergenekon karşıtı askerlerin takdirini kazandı.
l İngiltere Avam Kamarası’nda görevli England COA adlı kuruluşun da başkanı olan Yahudi asıllı Burgh William Marshal’ın bizzat Fidan’ı arayarak tehdit ettiği ve; “Biz Türkleri 200 yıldır bu kitaptan (Kur’an’ı kast ediyor) uzak tutmak için uğraştık ve bütün çabalarımız neticesinde Türkler, ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ prensibiyle içlerine döndü ve çevresindekilere düşman oldular. Biz bu sayede Arapları yendik. Türklerle bir olan Arapları bin yıldır kim yenebilmiş? Siz (Başbakan ve ekibini kast ediyor) ise onlara yeniden bunu vaat ediyorsunuz. Bu ise bizim (İsrail’in) Ortadoğu’daki çıkarlarına ters” diyerek, asıl meseleyi özetlemiştir.
MİLLÎ REFLEKS NEREDE?
Bu satırlar;
İsrail’in, ABD’nin ve “Yahudi güdümlü medya” ile “7 Şubat operasyoncuları”nın “Hakan Fidan düşmanlığı”nı anlamaya herhalde yeterlidir.
“Yahudi güdümlü medya” ifadesini özellikle kullanıyoruz...
Zira; ister “solcu” ve “ulusalcı”, isterse “komünist” ve “sosyalist” olsun, bu ülkede “gazete” çıkaran, bu ülkede “yazı” yazan bir gazetecinin, en azından “millî refleks”lerinin olması lâzım... Yani Türkiye’ye, Türkiye’den bir kuruma veya kişiye çamur atıldığında “millî refleks” harekete geçer ve der ki;
“Türkiye’den elinizi çekin... Bizim içişlerimize burnunuzu sokmayın!.. Bir mesele varsa, biz onu kendi içimizde halleder, döveceksek kendimiz döveriz!”
Azıcık “yerlilik ruhu” taşıyan biri böyle der... Gelin görün ki; Türkiye’deki “solcu, sosyalist, Marksist, Maoist, ulusalcı ve de bazı İslamcı(!)lar”, Hakan Fidan’la ilgili “ABD-İsrail ortak yapımı operasyon”a destek vermek şöyle dursun, Fidan’ı, kendi elleriyle “linç” etmeye kalktılar.
MEDYADA YAHUDİ HAKİMİYETİ
Hem de, Walt Street Journal ve Washington Post’un haberleri ile aynı paralelde...
Oysa, bu gazeteler, “Yahudilerin elinde olan gazeteler”dir.
Peki, dünya aklını şekillendiren “Amerikan medyası”na kim hâkim?
Rakamları alt alta dizdiğimizde Amerikan medyasının yüzde 80’den fazlasının tek bir etnik/dini gruptan gelenlere ait olduğunu görüyoruz: Museviler.
Nüfusları ABD nüfusunun yüzde 2’sini bile bulmayan Yahudiler, medya ve eğlence dünyasını adeta ellerinde tutuyorlar.
Aklınıza gelebilecek hemen hemen tüm medya kuruluşları bu insanların elinde.
Dilerseniz hangi şirketler Musevi iş adamlarına ait kısa bir listesini verelim:
“New York Times, en yakın rakibi Washington Post, New York Post, Wall Street Journal, New York Daily, Boston Post; Newsweek, Time, US News & World; Google, AOL, MTV, CBS, ABC ve NBC; Paramount & Dream Works film stüdyoları, Blockbuster Videos, Time Warner, Twentieth Century, Walt Disney...”
İngiltere’de de durum pek farklı değil. Nüfusun sadece “binde 5’ini” oluşturmalarına rağmen Yahudilerin İngiliz medyasına ilgisi olağanüstü... ITV, BBC, Carlton, ITN, Granada, Channel 4 gibi belli başlı televizyon istasyonlarında Yahudiler, nüfuslarının çok ötesinde temsil ediliyorlar.
SKY TV’nin ve pek çok gazetenin sahibi olan Rupert Murdoch ise İngiliz medyasının en çok tanınan Musevi iş adamı.
Daily Express, Daily Star, News International, The Sun, The Times, Sunday Times ve benzerleri Yahudi iş adamlarına ait. Başka bir deyişle İngiltere’de de tablo ABD’den pek farklı değil. Nüfus olarak çok küçük bir etnik/dini grup medyanın neredeyse tamamını elinde tutuyor.
Şimdi, başınızı ellerinizin arasına alıp, şöyle bir düşünün!..
“Benim ve sahibi olduğum medya kuruluşlarının kaderi Siyonist kazanımları korumaya bağlıdır” diyen bir Rupert Murdoch’tan!.. Ve; “Siyonizme bağlılık”larını her öğün tekrarlayan Daily Telegraph gibi bir gazeteden!.. Ya da; “İsrail devletinin haklarını korumak için” yola çıkan Axel Springer grubundan, “Türkiye’nin hakları”nı ve “haklılık”larını savunmasını bekleyebilir misiniz?..
Hele hatırlayın;
“AK Parti’nin İran’dan para yardımı aldığı” palavrasını savuran da, Siyonizme nikahlı Daily Telegraph’tan başkası değildi!.. Gerçi, sonradan “özür” dilediler ama, o günlerde muhalefet o sakızı epey çiğnemişti!..
HAKAN, BU ÜLKENİN FİDAN’I
Uzun lâfın kısası;
“Yahudiler ve yerli işbirlikçileri” Hakan Fidan’a, dolayısıyla Ahmet Davutoğlu’na, Tayyip Erdoğan’a ve Abdullah Gül’e karşıdırlar... Ama hepsini birden hedefe oturtamayacaklarından, Hakan Fidan’a yüklenmektedirler... Çünkü Hakan Fidan, dünkü Akit’in manşetinde de ifade edildiği gibi “Yerli bir MİT” oluşturmaya çalışmaktadır.
Dünya “eski dünya” değil...
Türkiye de, “eski Türkiye” değil... Bekir Bozdağ’ın dediği gibi; AK Parti Hükümeti, kendi diktiği “Fidan”ı söktürmeyecektir. Bu saldırılar, “Fidan”ı örseleyemeyecek, tam aksine büyütecektir...
İsrail ve yerli işbirlikçilerinin bunu bilmesinde yarar var.
Selâm ve saygılarımızla...
yeniakit