Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Hal ve gidiş

Derin Gerçekler

Eskiden karnelerde böyle bir bölüm de vardı. Talebelerin hali hazır durumu ve gidişat. Ben bugün talebelerden çok muallimlerin hal ve gidişatına bakacağım inşallah.

Türkiye nüfusunun ortanca yaşı yükseldi. Ortanca yaş 2021 yılında erkeklerde 32,4, kadınlarda 33,8 olarak gerçekleşti. Nüfus projeksiyonlarına göre, ortanca yaşın 2025 yılında 34,1, 2030 yılında 35,6, 2040 yılında 38,5, 2060 yılında 42,3 ve 2080 yılında 45,0 olacağı öngörüldü. Bizde ortalama ömür 73,2 yıl. Bu yapı hızla değişecek gibi. Gençler artık çok geç evleniyor. Çocuk sahibi olmak istemiyorlar, zaten kısa sürede boşanıyorlar. Devam eden evliliklerde mutluluk katsayısı düşük. Doğan çocuklarda sakatlık oranı hızla artıyor ve zaten artık, çevresel faktörler (5G StarLink, Hava, su, toprakdan gelen olumsuzluklar vb), gıda, ilaç, kozmetik hayat tarzı, alkol, uyuşturucu, stres insanların psikolojisini ciddi anlamda bozmuş durumda.

2020- 2025 dönemi için doğuşta beklenen yaşam süresinin dünya genelinde 73,2 yıl; erkekler için 70,8 yıl ve kadınlar için 75,6 yıl olduğu değerlendiriliyor.

Ana sınıflarına, kayıtların yapıldığı yılın eylül ayı sonu itibarıyla 57 ayını dolduran ve 68 ayını doldurmayan çocuklar kaydedilir. (Ortalama 5 yaş)

Zorunlu eğitim: Birinci kademe 4 yıl süreli ilkokul, ikinci kademe 4 yıl süreli ortaokul ve üçüncü kademe 4 yıl süreli lise olarak yapılandırılmıştır. Üniversite 4 yıl. Hazırlık okursa 5 yıl

1 yıl ana okulu+4 yıl ilkokul+4 yıl orta okul+4 yıl lise+ 4 yıl fakülte + 2 yıl hazırlık ve/veya sene kaybı=19 Yıl+Askerlik= 20 Yıl. Türkiye’de ortalama yaş olarak 75 desek, 65 yaş sonrası iş görmez emekli. 45 yıl aktif ömrü var. 20 yıl hemen hemen hiç üretmeden bilgi tekrarı yapıyorsunuz. O bilgilerin de bir kısmı resmi ideoloji misyonerliği, resmi din, resmi tarih. Müfredat yanlış ve yetersiz.. Öğretmenler de öyle.

Hem zaten yarın “TransHumanizm” projesi kapsamında, “Nesnelerarası iletişim” için insanların kafasına, adına “NeuraLink” denilen chipler takılınca, okul da, öğrenci de, öğretici de müfredat da hepsi çöp olacak.

Bizde zaten yüksek öğrenim tam bir fecaat. Diploma atölyesi gibi çalışıyorlar. Liyakat dediniz de, Doçenti Üniversiteye rektör atıyorlar. Doçentin doçentliği de zaten tartışmalı. Kendi Üniversitesi de kendini Profesör yapıyor. Akademi çevresindeki FETÖcülerin çoğu temizlenmedi. Ve şimdi yeni gelenlerden onların zihniyet ikizi, NEOFETÖcü yani. Aynı şekilde hareket ediyorlar.

Öyle rektör Prof.’lardan söz ediliyor ki,(hem de İlahiyatçı) “Beni Cumhurbaşkanı atadı, ben burada devleti, Cumhurbaşkanını temsil ediyorum.. İtiraz istemiyorum, verilen görevi yapacaksınız. Ulul emre iteat gerekir. Devletin bir bildiği var ki, öyle takdir edilmiş. Sizin göreviniz belli.” İyi bir de “Biat” alın oldu olacak!?.

Nuri Demirağ Uçak fabrikasını kurduğunda, bazı illerde Orta Uçak teknikeri sanat mektebi kurmuştu. Sahi niçin bu kadar üniversite var? Niye “Yüksek okul” değil. Niye kimse 2 yıllık ön lisans programlarını seçmez. Bir yanda iş hayatına katılır, öte yandan isterse dört yıla da tamamlar. Niye buralardan mezun olanlar kendi işlerini kurmazlar da devlet memuru olmak isterler?

Plandemi sürecindeki kimi prof. ünvanlı kişilerin bilim kurullarında, piyasada, bürokrasi de media’da nasıl açıklamalarda bulunduklarını gördünüz. Bunlar mı bilim adamı, bunlar mı bilim adamı yetiştirecek!

Geçen gün “Akademik Ahlak / Türkiye” diye bir kaynak tarafından derlenen bilgilere baktım, utanç verici. Yüzkarası bir durum. Bu sonucun sorumlusu kim?

2020'de yapılan bir araştırmaya göre: “Türkiye'deki 68 üniversiteyi yöneten rektörlerin uluslararası yayın sayısı 0 (yazıyla sıfır)mış. 71 rektörün de hayatları boyunca ürettikleri tüm eserlerin aldığı toplam uluslararası atıf sayısı 0 (yazıyla: sıfır)mış.” Bu sözü edilen kişilerden 68 rektör iş başvurusu yaparken doldurmaları gereken “YÖK rektör aday bilgi formu”nu doldurmuşlar. Bu rektör adaylarının bilgi formunun ilk iki bölümüne kocaman bir sıfır (0) yazmaları başvurularının kabul edilmesine engel olmamış. Birşeyleri, bir şekilde kılıfına uydurdum “ben yaptım oldu” diyebilirsiniz ama dikkat, her kanuni olan şey Hukuki demek değildir. Her yasaya uygun şey ahlaki ve dini de olmayabilir. Üniversitelerimizi yöneten rektörlerin akademik üretkenlikleriyle ilgili verilere şu adresten ulaşabilirsiniz. https://link.springer.com/article/10.1007/s10734-020-00542-1

Bakın “Akademik hayata yeni başlayan araştırmacıların ortalama akademik yayın kalitesi 2003 yılından beridir sürekli olarak gerileme kaydediyor”, neden? Bunun sorumlusu kim?.. Rezilliğe bakar mısınız: Dünyada sahte akademik dergilerde en çok makale basılan ilk üç ülke: 1-Hindistan, 2-Nijerya, 3-Türkiye. İkisi İslam ülkesi, hem de D8’de, biri de eski bir Türki devlet, bugünse Hindular İslam düşmanlığı yapıyorlar.

Üniversitelerimizdeki akademisyenlerin doçentlik kadrosu elde edildikten sonra yavaşlayan ortalama yayın sayısı, profesörlük kadrosu elde edildikten sonra hızla geriliyormuş. İlginç değil mi, Akademik deneyim arttıkça akademik yayın sayısı geriliyor!?.

Bir de inhital konusu var, Üniversitelerde bir türlü çözülemeyen. Hatta tez hocası, talebesinin tezini yazıyor. Tez yazan şirketler var artık. Bu OPEN AI (GPT3) yapay zeka da tez yazabiliyor. Yani işin suyu çıktı. Yabancı talebeler, kimi Vakıf üniversitelerinde talebelerle yapılan pazarlıklar, daha bir çok üni.de taciz ve mobing iddiaları, rüşvet, torpil, ihaleye fesat karıştırma, sahte bilirkişi iddiaları. Buradan yetişen gençlerden kim ne hayır bekleyebir ki!

YÖK başkanı Prof. Özvar Kasım 2022’de "İnşallah önümüzdeki birkaç yıl içerisinde en az 4 veya 5 üniversitenin, ilk 500 üniversite içerisinde bulunması için fevkalade büyük bir mücadele ve gayret içerisindeyiz..." demiş, aslında TransHumanizm sonrası, NESNEleşerek birer Avatar ya da Siborga dönüşecek olan Kafasına NeuraLink dedikleri Chip takılan robotumsu insanların öğrenmeye ihtiyacı olmayacak ki.

Zaten Üniversite bilinen bilginin tekrarı için değil, bilinenin ötesine geçmek için var. Yapay zeka ve yapay bilinç devreye girince insana gerek kalmayacak bu konuda.

Halihazır durum açısından URAP 2022 sıralamasına göre üniversitelerimizin dünya sıralamasındaki yeri şöyle: İlk 500'deki üniversite sayısı sıralaması içinde yokuz! 500-1000 aralığındaki üniversite sıralaması içinde 10 Üniversitemiz yer alıyor. Bu sıralamaya göre ülkemizdeki üniversitelerin büyük bir bölümü ilk 3000'e giremiyor. Merak edeneler şuradan bakabilirler:

Akademik Ahlak raporunu hazırlayan kişi soruyor: “Hayatı boyunca ürettiği tüm eserler “0” (Sıfır) atıf almış ve uluslararası bir yayın üretememiş birinin genç akademisyenlere örnek olması, yukarıdaki tabloları tersine çevirmesi ve yönettiği üniversitedeki akademik üretimin kalitesini ileri taşıması mümkün müdür?”

Bir başkası da sormuş? “Uluslararası yayın olmadan Doç. olunamıyorken nasıl Prof. ve Rektor olunuyor?” Çok basit, ben yaptım oldu! Sahi, bu kişiler aday olurken ya ad gösterilirken, oylama yapılırken oy verenler, YÖK ilk elemeyi yaparken ve Beştepe atamayı yaparken, bu durumu hiç dikkate almıyorlar mı? Bilim dünyasında en akıllılarımızın hali buysa, gere kalanını siz hesap edin.

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 484 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar