Hamas İsrail'i ölümcül bir tuzağa nasıl çekti?
David Hearst, Middle East Eye'da, Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısıyla ilgili cevaplanmamış bir soruya göz atıyor.
YDH- İngiltere merkezli Middle East Eye gazetesinde yayınlanan makalenin yazarı, Middle East Eye Genel Yayın Yönetmeni David Hearst, 7 Ekim'den sonraki süreçte değişen çatışmaların niteliğini ve ilgili tüm aktörler için stratejik sonuçlarını ele alıyor.
Hamas'ın 7 Ekim saldırılarına ilişkin temel sorulardan biri bugüne kadar cevaplanmadı: Hamas, İsrail'i bu ölçekte vurduğunda ne olacağını düşünüyordu?
Başlangıçta kaos teorisine inanmıştım. Teori şu şekilde ilerliyordu. İsrail'in askeri hedeflerini vurmak ve yüksek değerde rehineler almak için düzenlenen sınırlı bir operasyon, İsrail'in Gazze Tugayı'nın beklenmedik çöküşü sayesinde kontrolden çıktı. Hamas o gün çitin üzerinden gönderdiği bin 400 savaşçının çoğunun öldürülmesini bekliyordu. Çoğu sağ olarak geri döndü.
Hamas ve diğer silahlı gruplar önceden belirledikleri hedefler tükenince dağıldılar ve orada olduğunu bilmedikleri bir müzik festivaline rastladılar. Ardından gelen katliam, bir Körfez diplomatının sözleriyle: "tüm yanlış hesaplamaların anası" oldu.
Bu çatışma süresince bu teorinin geçerliliğine olan inancım giderek azaldı. Teori Hamas saldırısının hemen ardından, müttefiklerinin Hamas'ın eylemlerine uygun hareket etmemesi nedeniyle ivme kazandı. Askerlerinin saldırdığı gün Hamas'ın askeri komutanı Muhammed Dayf, "Direniş Ekseni" müttefiklerini mücadeleye katılmaya çağırdı: Dayf, bir süre önce hazırlanan sesli bir mesajda "Lübnan, İran, Yemen, Irak ve Suriye'deki İslami direnişçi kardeşlerimiz, bugün direnişinizin Filistin'deki halkınızla birleştiği gündür" dedi.
Hizbullah, başlatmadıkları ya da planlamadıkları bir savaşa dahil olma fikrinden hoşnut değildi. İsrail'in Gazze Tugayı'na benzer şekilde Hizbullah da hazırlıksız yakalandı. Savaşçıları İsrail sınırına yakın köylerde hazırlıklı değildi. Bir komutanın belirttiği gibi, "Bir savaşa uyandık." Hizbullah'ın tepkisinin Hamas'ın beklediği gibi olmadığı açıktı.
Hamas'ın diasporadaki ofisinin lideri Halid Meşal, iki hafta sonra Hizbullah'a minnettarlığını dile getirdi ancak devam eden savaşın daha fazlasını gerektirdiğini vurguladı. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah'ın sessizliğini bozması ve Hamas operasyonunun hem karar alma hem de uygulama açısından tamamen Filistinlilere ait olduğunu belirtmesi için üç hafta daha geçmesi gerekti. Nasrullah, "Bu operasyonun Direniş Ekseni'ndeki diğer grupların alacağı herhangi bir karar ya da atacağı herhangi bir adımla hiçbir ilgisi yoktur" dedi.
Ayetullah Ali Hamenei'nin Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye'ye İran'ın doğrudan müdahale etmeyeceğini ancak gruba siyasi ve manevi destek vermeye devam edeceğini söylemesi de bu noktanın altını çiziyordu.
Artık Kasım ayının ortasındaydık ve Hamas'ın bölgesel bir savaş başlatma stratejisinin çökmekte olduğu anlaşılıyordu.
Bent taştı
Kasım ayındaki bu durumu Hizbullah ve İran'ın şimdiki söz ve eylemleriyle karşılaştırın.
İsrail önleyici olarak giderek daha fazla Hizbullah hedefini vurdukça Lübnanlı grup da aynı şekilde karşılık verdi. Yemen'deki Ensarullah hareketi Kasım ayında Kızıldeniz'deki gemilere düzenlediği saldırılarla mücadeleye dahil oldu.
Nisan ayında İsrail'in Şam'daki İran büyükelçiliğine ait bir yerleşkeyi vurarak Kudüs Gücü'nün denizaşırı operasyonlarından sorumlu Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahedi ve aralarında yedi Devrim Muhafızları subayının da bulunduğu 15 kişiyi öldürmesi dönüm noktası oldu. İran büyük bir karşılık verdi: 170 insansız hava aracı, 30 seyir füzesi ve 120 kadar ağır balistik füze doğrudan İsrail hedeflerine fırlatıldı ve bunların birçoğu İsrail askeri üslerini vurdu. Bir sınır çizgisi aşılmış ve bölgesel bir savaşın zemini açıkça atılmıştı.
O andan itibaren mesele savaş olacak mı olmayacak mı değil, ne zaman patlayacağıydı.
Salı günü İran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade İran'ın aynı şeyi yapmak için yeni bir fırsat kolladığını söyledi.
Hizbullah şu anda savaşın eşiğinde, çünkü Nasrullah İsrail'e bir uyarıda bulunarak yüz binlerce savaşçının daha davalarına katılmaya hazır olduğunu belirtti, hem bu katılıma şu an Hizbullah'ın ihtiyacı bile yokken. Nasrullah, İsrail savaş uçaklarının üslerini kullanmasına izin vermesi halinde Kıbrıs'a saldırı tehdidinde bulunacak kadar ileri gitti.
7 Ekim'den sonra Hamas'ın yapması gereken tek şey zamanını beklemek, direnişini sürdürmek ve İsrail'in komşu ülkelere karşı doğasında var olan saldırganlık ve kibrin kendi lehlerine işlemesine izin vermekti.
Hamas’ın stratejisi işe yarıyor. Peki bu strateji 7 Ekim'de herkesin düşündüğü gibi başarısız bir baskının ardından mı oluşturuldu?
Görünüşe göre değil. Hamas'ın Gazze'deki lideri Yahya Sinvar'ın konuşmalarına bir göz atın.
Geleceği tahmin etmek
Aralık 2022'de, İslamcı grubun kuruluş yıldönümünde Sinvar şunları söyledi:
"Direnişi tüm biçimleriyle çoğaltmak ve işgal ve yerleşimin faturasını işgalciye ödetmek, halkımızın kurtuluşu ve geri dönüş hedeflerine ulaşması için tek yoldur.
Bugün inisiyatif almayan yarın pişman olacaktır. Övgü, önce davranan ve doğru sözlü olduğunu kanıtlayanındır. Kimsenin sizi iç çekişme, bombardıman ve kavga meydanlarına geri götürmesine izin vermeyin. Faşizm tehdidi başımızın üzerindeyken buna ayıracak vaktimiz yok."
Aylar sonra Sinvar geleceği doğru tahmin eden bir konuşma yaptı.
"Birkaç ay içinde, ki benim tahminime göre bu bir yılı aşmayacak, işgalciyi iki seçenekten biriyle karşı karşıya bırakacağız; ya onu uluslararası hukuku uygulamaya, uluslararası kararlara saygı göstermeye yani Batı Şeria ve Kudüs'ten çekilmeye, yerleşimleri sökmeye, esirleri serbest bırakmaya ve mültecilerin geri dönüşüne izin vermeye zorlayacağız...Ya da bu işgali tüm uluslararası iradeyle çelişir hale getiririz, böylece onu güçlü ve muazzam bir şekilde izole eder, bölgedeki ve tüm dünyadaki entegrasyon durumuna son veririz ve geçmiş yıllarda var olan direnişte ve tüm ret cephelerinde meydana gelen çöküş durumunu tersine çeviririz."
Olan da tam olarak budur. İsrail daha önce hiç olmadığı kadar uluslararası alanda tecrit edilmiş durumda. En yüksek iki uluslararası mahkemede sanık sandalyesinde ve başlıca destekçileri ABD ve İngiltere, uluslararası yaptırımların artmasını engellemeye çalışan bir arka savunma savaşı veriyor.
Sinvar Gazze'nin siyasi lideri olarak ortaya çıktığında Hamas içinde kendisini eleştirenler vardı. Eski okul ve hapishane arkadaşı el-Fetih lideri Muhammed Dahlan'la uzlaşma girişimi bir balon gibi söndü.
Hamas'ın iç savaşın yarattığı sert ayrılıkların ardından Suriye ile yakınlaşması konusunda da ciddi kuşkular dile getirildi. Hamas içinde Türkiye'ye yakın olan grup Suriye ve İran'la yakınlaşmadan hiç hoşlanmadı ve bunu söylemekten de çekinmedi.
Şimdi bu yakınlaşmanın Sinvar'ın İsrail'e saldırma ve uzun bir savaş başlatma stratejisinin hayati bir bileşeni olduğu ortaya çıktı.
Yine kardeşler
Suriye iç savaşındaki eski ezeli düşmanlar arasındaki yakınlaşma, Hizbullah'ın Hamas'ın Lübnan'ın güneyinde, İsrail sınırı boyunca uzanan operasyon bölgesinde İsrail'e karşı saldırılar düzenlemesine izin vermeye hazır olmasından daha derinlere uzanıyor.
El-Fecr, Müslüman Kardeşler'in Lübnan'daki kolu olan Cemaat-i İslamiye'nin silahlı kanadıdır. Uzun bir süre boyunca güçleri sayısal olarak önemsizdi.
Bugün sayılarının sadece 500 civarında olduğu düşünülüyor ancak önemleri sayılarının ötesinde ve İsrail'in 7 Ekim saldırılarının ardından üst düzey Hizbullah komutanlarına yönelik saldırılarını artırmasıyla daha da arttı.
Hamas'ın üst düzey komutanı Salih el-Aruri'nin Ocak ayında bir İsrail saldırısında öldürülmesinin ardından Cemaat-i İslamiye'nin yayımladığı taziye bildirisinde "Lübnanlı ve Filistinlilerin kanlarının kurtuluş sürecini birlikte tamamlamak için birbirine karıştığı" iddia edilmişti.
Hizbullah'ın üst düzey komutanlarından Talib Sami Abdullah'ın Haziran ayında Lübnan'ın güneyindeki Jwaya kasabasına düzenlenen bir İsrail saldırısında öldürülmesi üzerine Nasrullah, bu emektar savaşçının Bosna'daki Sünni Müslümanların yardımına nasıl koştuğunu vurguladı.
Nasrullah, "Bu ara Şiiler ve Sünniler hakkında konuşulduğu için, Bosnalılar Şii değiller, bu değerli kardeşler grubu kadrolarımızdan ve liderlerimizden ayrılıp yıllarca soğukta ve karda evlerinden uzakta kaldıklarında Bosna'da en azından Şii yoktu" dedi.
Suriye iç savaşındaki eski düşmanlar arasında sadece birkaç yıl önce hayal bile edilemeyecek yüksek profilli görüşmeler de oldu. Nasrullah Cemaat-i İslamiye'nin Başkanı Şeyh Muhammed Takuş ile bir araya geldi. Hizbullah yanlısı medya kuruluşu el-Meyadin şu yorumu yaptı "8 Ekim 2023'ten bu yana, Lübnan'daki Cemaat-i İslamiye'nin askeri kanadı olan Fecr Güçleri'nin birçok savaşçısının işgal altındaki Filistin sınırı boyunca İsrail askeri hedeflerine yönelik operasyonlara katılarak şehit olması dikkat çekicidir."
Lübnan'da Hizbullah ve Müslüman Kardeşler arasındaki yeni anlaşmanın, eski Başbakan Saad Hariri'nin 2019'da sahneyi terk etmesinden bu yana lidersiz olan Sünni toplum için iç politikada sonuçları oldu.
Geçtiğimiz hafta Arap Birliği Hizbullah'ı terör örgütleri sınıfından çıkardığında, geleneksel liderlikten gelen bir Sünni olan eski Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora öfkelendi. El-Arabiya'ya verdiği demeçte "Hizbullah'a bedava hediyeler vermeyi bırakmak gerekiyor" dedi.
Büyük bir bölgesel değişim
Suriye'de yaşananları affetmeyecek olan Sünni nüfusun bir kesimi tarafından benimsenmese de mezhepsel Şii-Sünni ayrılığının kısmen iyileşmesi bölgesel manzarada büyük bir değişimi temsil ediyor.
İsrail her zaman böl ve yönet politikasıyla başarılı olmuştur. Sünni ve Şii güçlerin bir araya gelmesi halinde İsrail'in manevra kapasitesinin sınırlanacağını biliyordu.
Bu şimdi gerçekleşiyor ve bunun gerçek sonuçları var. Batı Şeria'daki askeri operasyonlar büyük ölçüde gözlerden kaçtı ama İsrail artık Filistin mülteci kamplarını bombalamak için F16 uçaklarını kullanıyor. Bunu en son İkinci İntifada sırasında yapmıştı.
Buna karşılık direniş savaşçıları da oyunlarını niteliksel olarak geliştirdiler. Artık İsrail askerlerini sofistike, ölümcül tuzaklara çekiyorlar. Tıpkı Irak'ta Amerikalılara karşı olduğu gibi yüksek teknolojili yol kenarı bombaları ortaya çıktı.
Tulkerim’de ağır zırhlı bir aracın yol kenarına yerleştirilen bir bombayla havaya uçurulması sonucu bir İsrail askeri öldü, diğerleri de ağır yaralandı.
Saldırı el-Kudüs Tugayları tarafından filme alındı ve saldırı üstlenildi. Günler önce de Cenin'de bir yolun altına gömülen patlayıcılar nedeniyle bir asker ölmüş, 16 asker de yaralanmıştı.
Batı Şeria'daki İsrailli ölü sayısı önemli ölçüde arttı. Filistin sağlık bakanlığına göre 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'da 540 Filistinli öldürüldü. Aynı dönemde çoğu asker olmak üzere 25 İsrailli hayatını kaybetti.
Filistin Yönetimi'nin İsrail'i, Ürdün'den Batı Şeria'ya sofistike silah ve parça kaçakçılığının boyutunun, militanların bir yıl içinde İsrail'e roket üretip fırlatmayı başaracakları oranda arttığı konusunda uyardığı anlaşılıyor.
Gerçekleştirilen bir strateji
Sinvar yarın ölse bile Hamas lideri hayatının işini tamamlamış sayılacak.
Sahne İsrail'in Lübnan'ı işgali ve bununla birlikte sona ermesi on yıllar sürebilecek bölgesel bir savaş için hazır.
Başkan Biden'ın politikası nedeniyle istifa eden 12 eski yönetim yetkilisine göre, Amerika'nın Hamas saldırısından sonra İsrail'i sonuna kadar destekleme ve ardından "ayı kucaklaması" ile dizginlemeye çalışma stratejisi, bölgede çalışan her Amerikan askerinin sırtına büyük bir hedef işareti yerleştirdi.
Dışişleri Bakanlığı'nın Orta Doğu uzmanları açık bir isyan içinde ve bu hafta Joe Biden'ın yaptıklarının aptalca olduğu konusunda uyarıda bulunan ikinci bir mektup ortaya çıktı.
Eski yetkililer yaptıkları açıklamada, "Amerika'nın İsrail'i diplomatik olarak koruması ve İsrail'e sürekli silah akışı sağlaması, Gazze'de kuşatma altındaki Filistin halkının öldürülmesi ve açlığa mahkum edilmesinde inkar edilemez bir suç ortaklığı yapmamızı sağlamıştır" dedi.
Arap kamuoyu ezici bir çoğunlukla Amerikan karşıtıdır. İsrail'in Gazze'de devam eden operasyonu Arap dünyasında o kadar büyük bir öfke ve aşağılanmaya neden oldu ki, 13 yıl önce Arap Baharı'ndan sonra ortaya çıkan milliyetçi ve İslamcı siyasi güçler arasındaki derin uçurumları gömüyor.
Bu büyük bir başarı.
Anket üstüne anket bu eğilimi yansıtıyor. Geçen yıl Kasım ayında Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Filistin ve Suriye'deki katılımcıların ortalama yüzde 40'ının İran'ın eylemlerinin savaş üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu söylediğini ortaya koydu.
Arap Barometresi, İran'ın Dini Lideri'nin Suudi veliaht prensi ya da Birleşik Arap Emirlikleri cumhurbaşkanının onay oranlarını geçtiğini ortaya koydu.
Aynı şey 2006'da İsrail'in Lübnan'ı işgalinden sonra da yaşanmıştı ancak bugünkü fark direnişin çok daha iyi silahlanmış olması ve Arap devletlerinin askeri açıdan çok daha zayıf olması.
Asıl ironi İsrail'in Hamas'ın kurduğu bir tuzağa isteyerek düşmüş olmasıdır.
Biden ve BM'nin Gazze'deki savaşı Hamas'ı tasfiye etmeden bitirmesi yönündeki baskılarına boyun eğseydi, sağcı koalisyonu parçalayacak taktiksel bir yenilgiye uğrayacaktı.
Ancak Hamas'ın tamamen beklediği gibi, insani bedeli ne olursa olsun Gazze'deki savaşa devam ederse, ABD'nin kontrol altına almakta ya da durdurmakta güçsüz kalacağı bölgesel bir savaşı kışkırtmış olacaktı.
İsrail'in şu anda izlediği rota budur. Hamas ve İsrail arasında bir ateşkes anlaşmasına varılsa bile, İsrail'de bunun Lübnan'a yapılacak kaçınılmaz saldırıdan önce ordu yedeklerinin toparlanması için bir fırsat, geçici bir mola olacağı artık tamamen anlaşılmış durumda.
Başbakan Benyamin Netanyahu'nun muhalifi ve aşırı sağcı dinci Siyonist müttefiklerinin amansız düşmanı olan Avigdor Lieberman, Hizbullah ve Hamas'ın ancak İran'ın da yenilmesi halinde yenilebileceğini söyledi.
X'te şunları yazdı: "İsrail ile Şer Ekseni arasındaki bu çatışmada biz kazanmalıyız ve İran'ı yenmeden ve nükleer programını ortadan kaldırmadan ne Hizbullah ne de Hamas yenilebilir. Halihazırda silahlanma aşamasında olan İran nükleer programını durdurmak için elimizdeki tüm araçları kullanmalıyız. Bu aşamada İran'ın nükleer silahlara sahip olmasını konvansiyonel yöntemlerle engellemenin mümkün olmadığı açık olmalıdır."
Gazze'deki Filistinliler son dokuz ayda büyük acılar çekti. Açlık, ayrım gözetmeksizin yapılan halı bombardımanından bile daha acımasız bir ölümdür. Bu stratejinin maliyeti yüksektir.
Ancak tek amacı mümkün olduğunca çok sayıda Filistinliyi ülkeyi terk etmeye zorlamak olan ve giderek acımasızlaşan bir işgal altında, teslim olmayı ya da sürgüne gitmeyi reddeden militan bir liderlik altında silahlı direniş, nerede yaşarlarsa yaşasınlar Filistinlilerin ortak tercihi haline gelmiştir.
Bu, İsrail'in on yıllar boyunca hem Filistin halkını hem de kendisini dayattığı bölgeyi baskı altında tutmak için yaptığı hesaplamalarda kalıcı bir değişikliktir.
Ancak, şimdi ne olursa olsun, Hamas'ın stratejisi dokuz ay önce mümkün görülenden daha etkili oldu. İsrail'in elinde artık gerçek bir savaş var, hem de tüm cephelerde. Üstelik bu öyle kolay kolay durdurulamayacak bir savaş.
Çeviri: YDH