Mehmet GÖKTAŞ
Hararetli tartışmalarla kendimizi tüketmeyelim!
Başta siyaset dünyası olmak üzere tartışmaya elverişli gergin bir ortamdan geçiyoruz.
Zaten Müslümanlar olarak bizim, öncekilerden devraldığımız bitmek tükenmek bilmeyen İslam adına yaptığımız tartışmalarımız vardı. Her birimiz söz konusu bu mirasın günümüzdeki varisleri olarak tartışma yükümlülüğümüzü(!) kusursuz yerine getiriyoruz.
Bunun için yeni yeni malzemeler üreterek bu tartışmalarımızı zenginleştirerek güncelliyoruz.
Kendimizi adeta helâk ediyoruz. Farkındaysanız bu ateşli tartışmalar bizi tüketip bitiriyor.
Tamam, kabul ediyoruz, bunlardan tamamen bigâne kalamıyoruz, görmezden gelemiyoruz, hatta tamamen bigâne kalmak bir anlamda doğru da değil.
Fakat hiç olmazsa söz konusu bu hararetli tartışmalarla aramıza birazcık mesafe koyalım. Unutmayalım ki olayları biraz uzaktan izlemek, herkesi duyup dinledikten sonra soğukkanlı ve sakin bir şekilde katılmak çok daha akıllıca bir iştir.
Tartışmaları böylesine hararetlendiren şeylerden birisi de bize göre net ve berrak olan bir gerçeği karşımızdakine bir türlü kabul ettiremeyişimizdir.
Eğer bir de günümüz politika arenasında olduğu gibi iki kere iki dört etmiyorsa söz konusu bu hararetli tartışmaların bizi tüketeceğinden hiç kuşkunuz olmasın.
Sadece politika dünyasında değil, bin dört yüz yıldan beri çözemediğimiz İslami konuları daha yeni zuhur ediyormuş gibi ortaya getirmek ve ateşli bir taraftarı olmak da bize kaybettirmekten başka bir şey vermeyecektir.
Farkındaysanız birileri hem politik tartışmaların hem İslami tartışmaların hararetini bilerek yükseltiyor hatta böylesi gerginliklerden besleniyorlar.
Yapmamız gereken bu hararetli tartışmaların kapsam alanına girmemektir. Bu bizim şahsiyetimizi aşındıracağı gibi, kardeşliğimize zarar verir, daha da önemlisi huzurumuzu kaçırır, gönül dünyamızı karartır.
Katıldığımız hararetli tartışmalardan sonra dönüp geriye baktığımızda çok şey kaybettiğimizi görürüz. Birilerini tamamen kaybettiğimizi, birilerini tamamen kaybetmesek de artık aramıza bir mesafe girdiğini görürüz.
En önemlisi; içimizden hiç bir zaman “iyi ki bu tartışmaya katılmışım, iyi ki o sözleri ona söylemişim” diye bir ses duymayız, kalbimizin hep “keşke, keşke” deyip durduğunu fark ederiz.
Bir gün bu çamurlu ortamın birazcık kuruduğunu, gerginliğin birazcık sona erdiğinde görülecektir ki kazananlar, hatta rağbet görecek olanlar o mesafeli duranlar olacaktır.