Hariri Hükümetini Neden Düşürdük?

Hariri Hükümetini Neden Düşürdük?

Seyyid Hasan Nasrallah'ın konuşmasının tam metni...

Euzubillahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. Hamd âlemlerin rabbi Allah'a, salât ve selam yaratılmışların en şereflisi, elçilerin en azizi efendimiz ve gönüllerimizin sultanı Ebu Kasım Muhammed Bin Abdullah'a, onun temiz ve pak ehline ve seçilmiş ashabına olsun.

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Son günlerde Lübnan'da meydana gelen gelişmelere ve içinde bulunduğumuz aşamanın ehemmiyetine bakınca kendimi gerçekleri sunmak, bu gerçekleri analiz etmek, yorumlamak ve ülkemizde işlerin nasıl gittiğine dair bir portre çizmekle sorumlu tutuyorum. Çünkü Lübnan halkının ve bütün Lübnanlıların, Lübnan'ı sevenlerin ve onunla, halkla, devletle, direnişle ve gelecekle ilgilenenlerin işlerin gidişatı hakkında bilgilendirilmeleri haklarıdır. Çünkü gerçekler ve gidişat bize gerçek niyetleri, hedefleri ve hem ülke hem de bizim için hazırlananları gösterecektir.

İlk olarak olaylardan başlıyorum. Geçtiğimiz aylara çok fazla geri dönmeyeceğim. Olaylara kısaca Arap inisiyatifi ya da Uluslararası Mahkeme başsavcısının Hizbullah kadrolarını suçlayacağı iddianamenin açıkmasının yakın olduğu şeklindeki konuşma üzerine Suud-Suriye çalışmasıyla başlayacağım. Suud ve Suriye tarafından mübarek bir girişim başlatıldı. Bu çeşit bir çabanın olduğu bize bildirildi ve biz bu çabayı destekledik. Yardım için arayan bütün arkadaşlara Suud-Suriye çabasını desteklemenizi öneriyoruz dedik. Aslında Lübnan için hayır dileyen herkes gibi bizde Lübnan'ın bu zorluğu aşacağına ya da onun için düzülen zorlukları ve fitneleri aşacağına bahse girdik.

Lübnan'daki bazı kişilerin müzakerelerin, fikirlerin, kâğıtların ya da bendlerin olduğunu inkâr etmesine rağmen görüşmeler başladı. Bunun yanısıra onlar anlaşmaya varılmasını da kabul etmediler çünkü onlar dış gerçeklerden değil kendi isteklerinden bahsediyorlardı. Ben bu konuda açık konuşmak istiyorum ki Lübnanlılar için resim net bir şekilde ortaya çıksın, hiç kimse hayali kahramanlıklar üretmesin ya da insanların önüne gerçek dışı işler sürmesin.

Başlangıçtan beri Suud netti ve "Uluslararası Mahkeme'nin ilgası mümkün değildir. Çünkü bu mahkeme Güvenlik Konseyi'nin kararıyla kurulmuştur. Bu konu Amerika, Fransa, İngiltere ve"'nin elindedir" sözünün arkasında durdu. Biz de bunu anlıyoruz dedik. Ben Aşura gecesi yaptığım konuşmada bu konuya değindim. Nettiler. Aslında bu konu etrafında görüşme yapılmadı. İlk görüşmenin ilk günlerinden itibaren bu açık ve netti.

Suud tarafı mahkemenin ilga edilemeyeceğini söyledi biz de bunu anlayışla karşıladık. Çünkü iddianame Suud'un elinde değil Amerika'nın elindedir. İsraillinin elindedir. Bu nedenle Suud'dan Amerika ve İsrail'e iddianameyi kaldırmalarını dayatması beklenemez. Başlangıçtan itibaren iki olasılık ortaya atıldı.

Birincisi: Diğer durum üzerinde anlaşmaya varılıncaya kadar iddianamenin birkaç hafta ya da ay ertelenmesiydi.

İkincisi: Gelin oturalım ve Lübnan'ı iddianamenin yankılarından nasıl koruyacağımızı tartışalım. Bütün bunlar ilk günlerde oldu. Tabi bütün bu müzakereler gizliydi. Biz anlıyoruz dedik, bizim sorunumuz yok. Tabi ki iddianameyi reddediyoruz, onun politize edildiğini düşünüyoruz, ABD ve İsrail tarafından bu iddianameyle hedef alındığımızı düşünüyoruz, ama Lübnan ülkemiz ve biz ülkemizi korumak için titizleniyoruz.

Müzakerelerle şu sonuca vardık: Lübnan'ı nasıl tarafsızlaştırırız? Bu konuya da Aşura gecesi değinmiştim. Lübnan'ı nasıl tarafsızlaştırırız?

Lübnan'ı üç maddeyle tarafsız hale getiririz. Lübnan hükümeti toplanır ve gelişmeler, tehlikeler, ihtimaller ve"'e göre der, mahkeme ve iddianameye dair yapacağı değerlendirmeden bağımsız olarak şu üç işi gerçekleştirir:

Birincisi: Lübnanlı savcıların çekilmesi.

İkincisi: Uluslararası Mahkeme'nin Lübnan tarafından finanse edilmesinin durdurulması.

Üçüncüsü: Uluslararası Mahkeme'yle Lübnan hükümeti arasındaki mutabakat zaptının iptal edilmesi.

Mevcut Lübnan hükümeti ya da başka bir hükümetin bu üç maddeyi uygulaması bu mahkemenin iptali anlamına gelmez. Mahkeme, onun hakkındaki düşüncemizden bağımsız bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Lübnanlı savcılar çekilirse mahkemenin kanunu vardır ya da Güvenlik Konseyi kanununda değişikliğe gider ve farklı ülkelerden savcılar onların yerini alır.

Lübnan finansmanı durursa Lübnan halkının parasını cebinde bırakmış oluruz. Dünya üzerinde başka finansman kaynakları var. Onların ne finansman ne de savcı takviyesinde bulunma sorunları var.

Mutabakat zaptının iptali ise mahkemenin ve iddianamenin sonuçlarından bağımsız olduğu anlamına gelir. Başsavcı Lübnanlıları istiyor olsa da İnterpol gibi başka teşkilatlar var. Onlar gidip nasıl tutuklayabileceklerine bakıyorlar. Lübnan hükümetinin görevi Bellemare'ın suçladığı kişileri tutuklamak değildir. Bu durum ulusal düzeyde sorunlara yol açabilir.

Bu üç maddeye bağlı kalırsak bu, Lübnan'ın tarafsız olması ve iddianamenin etkilerinden korunması anlamına gelir mahkemenin ve iddianamenin ilga edilmesi anlamına gelmez. Tekrarlamak istediğim düşüncemiz ise, bu mahkemenin Amerika ve İsrail mahkemesi bu iddianamenin de Amerika ve İsrail iddianamesi olduğudur. Ama biz konuyla alakalı olarak orta bir çözüme ulaşmak istiyoruz. Suud'dan bu üç şartı kabul ettiği ve Başkan Hariri'nin de bu üç maddeyi onayladığı haberini aldık.

Anlaşmaya varıncaya kadar (bunu çözüm olarak adlandırmak istemiyorum) muhalefet, Hizbullah ya da Emel Partisi olarak sizden istenen başka işler var dediler. Bu maddeleri ya da bu işleri kabul etmelisiniz. Ondan sonra bizim için tam uzlaşı gerçekleşmiş olur veAllah'a tevekkül ederiz.

Bu maddeler müzakerelerin başarılı olması için bu işin gizli kalması şartıyla bize sunuldu. Ve gerçekten de gizli kaldı çünkü bazı bendler netti ve biz onları kabul etmiştik. Ama bazı bendler var ki tartışılması gerekir ve bazı müttefiklerimiz tarafından bunlar hakkında değerlendirilmelerde bulunuldu. Yansıyan hava ise olumlu bir havaydı. Beşar Esad'ın Suud tarafına yansıttığı hava olumlu bir havaydı ve işler yolundaydı.

Tabi kralın hastalığı, ABD'ye yaptığı yolculuk ve oğlu Abdülaziz'in yanında oluşu -müzakereleri takip eden oydu- bu işi çok yavaşlattı ve müzakereler aralıklarla ve telefondan yapıldı. Yaklaşık 2 hafta ya da daha uzun bir zaman önce kralın operasyonu kabul ettiği, sağlık durumunun iyi olduğu, bu çabayı devam ettirmek, bir anlaşmaya varmak ve bu işi sonlandırmak istediği tekit edildi. Yakın bir zamanda kralın oğlu bu bendler ve uygulama mekanizmaları üzerinde anlaşmaya varmak için Şam ve Beyrut'u ziyaret edebilir. Aynı şekilde Başkan Hariri'nin bu işi gerçekleştirmek ve ona hazırlanmak için ABD'ye gitmesinin isteneceği söylendi.

Saad Hariri Beyrut'tan ayrılıp ABD'ye gitmeden önce anlaşmanın aylar öncesinden gerçekleştirildiğini söylediği bir açıklama yapmıştı. Tabi bu açıklamanın tetkik edilmesi gerekir. Ama ortada bir anlaşma olduğunun itiraf edilmesi ve bunun aylar öncesinde gerçekleştiğinin söylenmesi iyi bir durumdur. Ancak diğer taraftan atması istenen bazı adımlar vardır. Bazımız bu sözü olumlu buldu çünkü ilk defa fikirlerin, taslakların, müzakerelerin ve kendi ifadeleriyle çözümün olduğunu inkâr eden karşı taraftaki bir kişi tarafından bir itiraf gerçeklemiş ve anlaşma olduğu kabul edilmiştir ama bu kişi ilk defa başlayandan bahsetmekte ve karşı tarafın başlamamasıyla sorumluluğu ona yüklemektedir. Bazıları bu açıklamaya olumlu açıdan yaklaşmaya ve bunun Suud-Suriye tarafından vadedilen adımların öncülleri olduna hükmetmeye çalıştı.

Hariri ABD'ye gitti ve orada görüşmeler yaptı. Hiçbir uyarı olmaksızın Suud tarafı Suriye tarafını arıyor ve ona "Özür diliyoruz, şartlar ve baskılar sonucu bu çalışmaya devam edecek durumda değiliz, size kolay gelsin, ne yapacaksanız yapın" diyor. Bu çabanın aniden hiçbir işaret ve ön hazırlığı olmadan sona erdiğini öğreniyoruz. Bu daha sonra analiz edilecek ve değerlendirilecek. Bu çalışmayı kim durdurdu ve işi bu hale getirdi?

Bunu öğrendikten sonra iddianamenin kısa zamanda, muhalefetteki müttefiklerimizle, hükümette bakanları olan güçlerle istişare ettiğimiz günlerde çıkabileceğini öğrendik. Hükümetten istifa etme ve bu hükümeti düşürme üzerine görüş birliğine vardık. Bu durum gerekliydi birazdan bunun nedenlerini açıklayacağım. Kanuni, anayasal ve normal bir şekilde istifalar sunuldu ve ister hükümet ister ulusal düzeyde olsun yeni bir durumla karşı karşıya geldik. Pazartesi günü de parlametoda görevlendirme istişareleri yapılacak. Bunlar olaylar.

Ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Ne oldu ve işler neden bu raddeye vardı?

İlk olarak: Amerikalı ve İsraillilerin başlangıçtan beri Arap inisiyatifini kabul etmedikleri açıktır. Onlar bu çabanın devam etmesine izin verdiler. Çünkü Suriye-Suud inisiyatifinin bir uzlaşıya varamayacağı ve bunun sebebinin meselenin zor ve karmaşık olması üzerinde bahse giriyorlardı. Bu nedenle müdahale etmeye ya da başlamadan bitirmeye gerek görmediler.

Ama son dönemde işlerin büyük bir hızla ilerlediğini ve bu iş hakkında anlaşma sağlanması için olumlu bir havanın olduğunu gördüklerinde güçlü ve kararlı bir şekilde müdahale ettiler ve bu işin devam edebileceğini ve durması gerektiğini ifade ettiler. Bu nedenle sürpriz bir şekilde girişim sona erdi. Başka bir açıklaması olan buyursun açıklamasını yapsın. Bütün gerçeklere, verilere, bu çabaların öncesi ve sonrasında Amerika ve İsrail'in yaptığı açıklamalara ve Hizbullah'a mensup kişileri suçlayan iddianamenin yankıları üzerine İsrail ve Amerika'nın özellikle de İsrail'in bahse girişlerine binaen yapılabilecek biricik yorum budur. Bu açık ve net bir sözdür ve gece gündüz bu söyleniyor. İsrailli ve Amerikalıların Arap inisiyatifinin başarılı olmasına ve kendi bahisleriyle umutlarının suya düşmesine izin vermeleri mümkün mü?

İkinci olarak: Şüphesiz bu işin içinde sadece Amerika yok. Lübnan'da da bazı siyasi taraflar var ki bunlar inisiyatif olduğunu zaten reddediyorlardı. Bunlar gece gündüz çalıştı ve Amerikalı, Batılı ve Arap tarafları Suud-Suriye çabasını başarısızlığa uğratmaya teşvik etti. Bazı görüşmelerde de Kral Abdullah için yakışıksız ve kötü sözler kullandılar çünkü kralın doğru söylediğini ve çalıştığını, anlaşmaya varmada ciddi olduğunu gördüler.

Üçüncü olarak: Saad Hariri ve onun takımı ise anlaşmanın sağlandığını, bazı insanların kendilerinden istenileni yerine getirmediğini söylüyor. Tabiki bu doğru değil. Ama onun dediğinin üzerinden gideceğim. Varılan bir anlaşma var, birkaç ay bekledik. Beklemez miyim? Ülkenin menfaatini ister ve bu sorunu aşmasını isterim de anlaşmaya varılıncaya ya da uygulama mekanizması üzerinde anlaşılıncaya kadar bir iki hafta beklemez miyim? Ne isteniyor senden?

Bizden ne isteniyor? Tevekkül edip ülkemizi bu zor aşamadan geçirmemizi mi? seni bunu yapmaya sevk eden nedir?

Sadece Amerika'ya gitmesiyle bu çalışma sekteye uğradı ve düşürüldü, sonuçta başlangıç noktasına geri dönüldü. Aslında bu büyük bir sorudur. Ben Lübnanlıların sormasını istiyorum. Bugün bütün Lübnanlılar Lübnan'daki durumdan endişe ediyorlar. Bu hale gelmemek için elimizde imkân vardı. Ama neden bu noktaya geldik?

Dördüncü olarak: Yine bu bağlamda ben Hariri ve takımının ya başlangıçtan beri bu yürüyüşü ve uzlaşmayı kabul etmediklerini, Suud'un baskıları doğrultusunda hareket ettiklerini ve sadece istememekle kalmayıp gidip Amerikalıları ve Amerikalı olmayanları bu girişimi durdurması için Suud'a baskı uygulamaya kışkırttıklarını ya da bunun tam tersini yaptıklarını düşünüyorum. Yani kralla ve Suud tarafıyla birlikte hareket ettiler ama Amerika'nın ezici bir gücü vardı. Burada parantez içinde söylüyorum, özgürlük, egemenlik, bağımsızlık, gelecek karar ve ulusal çıkarların ne olduğunu soruyoruz. Amerikalı hayır diyorsa bu hayırdır. Bunun dışında bir olasılık söz konusu olamaz çünkü onun açıklamalarına ve verilere göre işler yolundaydı ve sonuca ulaşacaktı.

Bu yorum ya da bu anlayış şuan bu grubun ne iddianameye, ne Lübnan'ın çıkarına ve ne de istikrarına güvenmesinin mümkün olmadığını gösteriyor. Ayrıca aylarca süren bir çaba Amerika'da birkaç saatte bitecekse karşılaşılması olası olan bir zorluk ya da sıkıntı da Lübnan'a yardım etmeye ya da yönetmeye muktedir değildir. tevhidhaber

Beşinci olarak: Başkan Hariri, döndükten sonra sunduğu ve kazanç olarak adlandırdığı isteklerin vatanın kazançları olduğunu söyledi. Her halukarda bendlerde bizden istenen şey şuan benim elimde çünkü bize bildirildi ve buna cevap vermek için biz de üzerinde tartışıyorduk. Ben ona cevap verdiğimizi söyledim. Tartışmakta olduğumuz bazı bendlerde tavrımız olumluydu. Bu gece titiz davranalım. Belirli sebeplerden ötürü bu bendlerin ne olduğunu ve isteklerin neler olduğunu söylemeyeceğim. Ama birgün benden başkası bunları ortaya çıkaracak olursa Lübnanlılar bunu sorgulayabilirler. O vakit bu bendler içerisinde bir ya da ikisine ulusal menfaat adına evet denilebileceğini kalan bendlerin ise Hariri'nin siyasi ve güvenlik grubunun menfaatine olduğunu anlayacaklardır.

Üzerinde müzakere ettiğimiz şey buydu. Buna rağmen biz olumlu yaklaştık. Lübnan'ı korumak için Başkan Hariri'nin grubuna siyasi ve gayri siyasi kazançlar vermeye hazırdık. Tabi bu konumda ulusal barış ve ulusal menfaati gözetiyoruz ama bazı bendler ve ayrıntılar tartışılmadan bu bile düşürüldü. Evet, yorum babında delil olarak değineceğim bir bend mevcut.

Biz hükümete gittik ve onlara: Kardeşler bakın yalancı şahitler dosyası diye bir dosya var, tehlikeli, hassas ve büyük bir dosyadır. Çok büyük uzantıları vardır. Subay olanlar olmayanlar ve başka insanlar bu tanıklıklara binaen senelerce hapis yattılar. Lübnan Suriye ilişkileri buna binaen sabote edildi hatta mahvedildi. Lübnan'daki en kötü mezhebi ortam bu tanıklıklara göre oluştu. Grupsal çatışmalar vardı ama bunlar mezhep düzeyindeydi, geçen beş sene bu sonuçlara binaen en kötü mezhebi ortam oldu. Parlamento seçimleri bu tanıklıkların siyasi sonuçlarına göre yapıldı, hükümetler buna göre kuruldu. Buyrun yalancı şahitleri ve onları var edenleri hesaba çekin çünkü onlar bütün bu ahlaki, insani, ulusal, iktisadi ve emniyet felaketlerine yol açtılar ve soruşturmayı saptırdılar. Bu konuyu mahkemeye taşıdık, ikinci bir yere taşımadık ve sadece insanlara yaymadık. Onlara bunu adalet komisyonuna taşıyın dedik. Peki, uzlaşmacı demokrasi savunucuları olarak bizlerin oylama istemesi ayıp mı?

Bu işler uzlaşma ister ama oylamada kaybeden taraf olarak bizler onlara oy verin diyoruz. Bu ayıp mı aksine bu olumlu bir davranış. Biz kurumlara başvuruyoruz. Bizler uzlaşmacı demokrasi savunucuları olarak kendi aleyhimize ve bu büyüklükte bir meselenin aleyhine oylamayı kabul ediyoruz. Onlar oylamayı kabul etmediler, biz sonucu kabul edeceğimizi söylemiştik. İşte bakanlar kurulunun durmasına sebep olan budur bizler değiliz. Peki, bend nedir? Mevcut bendlerden biri yalancı şahitler dosyasının kapatılmasıdır. Ortaya atılan çözümün bir parçası budur. Yani Lübnan'ı tarafsızlaştırmaya karşılık mahkeme ve iddianame başımızda kalacak. Anlaşmayla yalancı şahitler dosyasının kapatılması isteniyordu. Peki, o halde neden yalancı şahitler dosyasıyla ilgileniyorsunuz? Bunun hiçbir anlaşmanın ve hiçbir çözümün bir parçası olmaması gerekir. Sizler yalancı şahitlerin sorgulanmasını en çok isteyen kişiler olmalısınız. Buna rağmen bu uzlaşmada mavcut. Bu vatanın mı yoksa belirli bir siyasi ve güvenlik grununun mu menfaatinedir?

Evet, bugün bakanlar kurulunda yalancı şahitler dosyasının oylanmasının neden yasak olduğunu ve dosyanın adalet konseyine gittiğini anlamaya başladık. Bugün yalancı şahitleri korumak için haftalarca bakanlar kurulunun ve ülkenin işlevsizleştirildiğini anlamaya başladık. Dün el-Cedid kanalının sundukları hakkında yapılabilecek bütün değerlendirmelere saygı duyuyorum ama bugün ikinci bölüme yetişemedim.

İlk anda el-Müstakbel Hareketi içerisinde bir genelge yayınlandı ve bu sözlerin düzemece olduğu söylendi. Hatta bazı yetkililer bu video filminin montaj olduğunu ifade ettiler. Bu çok komik bir durum. Neden? Oturma, çekişme, alış veriş ve tartışma" Teknik olarak böyle bir şey söz konusu olabilir. Ben bilmiyorum. Her halukarda bunun montaj mı gerçek mi olduğunu belirleyecek uzmanlar mevcuttur. Ama komik olan bu kadroların ve bu insanların, ülkeyi ve bölgeyi tahrip eden ve herhangi bir iletişim şirketiyle mobil şirketinin oluşturabileceği iletişim verileri üzerine kurulu iddianameyi kabul etmeye hazır olmalarıdır. Bunlar kolaylıkla montajlanabilir. Ama el-Cedid kanalının sunduğu banta direkt olarak montaj diyorlar. Hükümet başkanının basın bürosundan biraz önce bir açıklama yapıldı ve açıklamada bunun gerçekleştiği söylendi. "Bu böyle oldu ama amaç bu " yani söylenilen sözün anlamını ve arka planını tartışıyor ama buluşmayı ve orada geçenleri inkâr etmiyor.

Yine gelip burada konuşmaya başlamadan önce –belki de bu çeşit ayrıntılara girmem uygun değildir- bana el-Müstakbel televizyonunun bu buluşmada olanların tam belgesini yayınlayacağı söylendi. Şimdi benim burada bir sorum var: Bu belgeler Uluslararası Mahkeme ve uluslararası soruşturmanın belgeleriyse ve soruşturma gizliyse bu belgeler nasıl oluyor da sizin elinize geçiyor? Şimdi el-Cedid kanalı ve başka kanallar bu belgeleri nasıl ele geçirdi? Bu onların işi. Ama siz tam belgeyi yayınlamak istiyorsunuz. Bu banda nereden ulaştınız? Belgelerin gizli olduğu biliniyor, hükümet başkanının basın bürosu da bu yayını eleştirir ve belgelerin gizli olduğunu söylerken siz bunları nasıl sızdırıyorsunuz? Uyanın artık. Biz beş senedir uluslararası komisyonda olan bitenlerin gazete, dergi, televizyon ve oturumlarda var olduğunu, Lübnan'daki siyasi ve güvenlik liderlerinde ve dünyadaki bütün büyükelçiliklerde olduğunu söylüyoruz. Bu konuya işaret etmek istedim.

Arap girişimi düşürülmeden önce bunlar oldu ve ben Amerikalıların gelmesinden sonra bu girişimin sona erdiğini düşünüyorum. Peki, bizim davranışımız nasıl yorumlanacak? Neden istifaya hatta hükümeti düşürmeye gidiyoruz? Mesele sadece 10 bakanın istifası meselesi değil. Bu münasebetle bu durumda vicdanının söylediği ve onurunun gerektirdiği gibi hareket eden Bakan Dr. Adnan Seyyid Hüseyin'in şerefli ve ulusal tavrına değinmek boyunumun borcudur. Diğerlerinin onu kınamaları normaldir çünkü onların başka düşünceleri ve hesapları var.

Hükümete ortak olan siyasi gruplar olarak bizlerin hükümette bakanlarımız var. Yaklaşık 1,5 senelik tecrübemizden sonra bütün bu gelişmelerden sonra bir değerlendirme yapacak olursak bunda devam edebilirmiyiz? Bu gelişmelerden önce hükümet üretmiyor şeklinde sıkıntı vardı. Hükümet başkanı ülkede olur ve bakanlıkları, dosyaları, planları ve programları takip eder mi, ciddiyet var mı? İlk günden ulusal birlik hükümetinin kurulması üzerine bahse girenler vardı ve bunun kurulmasına karşı çıkıp başarısız olması için çalıştılar. Başarısız olmasını istiyorlardı. Bu uygulamayla ve üretimle sabittir. Bakanların bu gece, dün ve önceki gün bu konuyu konuştuklarını ve gözden geçirdiklerini zannediyorum. Buna rağmen hükümeti düşürmede acele etmedik. Hükümetin performansı, başarısı, etkinleştirmesi, insanların meselelerini çözmesi, mali yolsuzlukla savaşması ve vs. gibi konularda ona fırsat tanıyalım dedik belki bir yere geliriz. Ama bu ilk günden beri var olan bir şeydir.

Bu bağlamdaki en önemli nokta şudur: Evet, biz şuan bu hükümette mali ve idari yolsuzlukla mücadele, mali, idari ve iktisadi ıslahı gerçekleştirmeyle savaşmaktan aciz olduğumuzu itiraf edecek hale geldik. Niye yalan söyleyelim. Zaman üzerine bahse giriyorduk, zamanla olur dedik. Aylarca hükümetin bakanları ile finans ve bütçe komisyonu bakanları önceki hükümetler zamanında harcadıkları 11 milyar dolardan bahsediyorlar. Ama söyleyin bize kimin kararıyla ve nereye harcadınız? 11 milyar harcamışlar, nerede bu paralar? Kimin parası, annelerinin ve babalarının parası mı yoksa Lübnan halkının parası mı?

Biz büyük siyasi bir gücüz. Sadece 10 bakan değil 11,12'den fazla bakan bunu istiyor. Onlarla sonuca ulaşamadık. 11 milyar doların hesabını vermesini istediğinde hemen mezhebi fitne konusunu ve grubun hedef alınmasını sana karşı kullanıyor. Bu ne demek? Hükümette meydana gelen olaylardan biri budur.

İkinci olarak: Hükümet yalancı şahit dosyasını -ki bu hassas, büyük ve tehlikeli bir dosyadır-adalet konseyine götüremedi hatta oylamayı bile yapamadık.

Üçüncü olarak: Yine bu hükümet, suçlama kararının yansımalarıyla mücadele etmekten acizdir. Öte yandan bu hükümet Lübnan'a ve direnişe komplo kuran mahkemeyi finanse etmek istiyor. Mahkemenin Lübnanlı savcıları da bu işbirliği ve komploya ortak oluyor. Başsavcı ya da mahkeme gelip ondan vatandaşlarını zorla ve haksız yere tutuklamasını istediğinde hükümet kendisini zor duruma sokmuş olacak.

Bu hükümet ehil değil ve Arap girişiminin düşürülmesi de bu hükümetin iddianameyle mücadele etmek için ehil olmadığını gösteriyor. İddianame çıkar ve Hizbullah unsurları suçlanırsa o vakit iş biter ve ülke savunmasız kalır. Biz Amerikalı, İsrailli ya da ülkeyi içerden yıkmak isteyen ve fitne bahsine girenlerin ne yapacaklarını bilmiyoruz. Bu hükümet ülkeyi savunmasız bıraktı özellikle de bize bildirildiği şekliyle Sayın Bellemare'ın cumhurbaşkanı ve hükümet başkanına pazartesi günü iddianameyi çıkaracağını ya da iddianameyi Francine'e teslim edeceğini ve salı günü bunu açıklayacağını bildirmesi ülkeyi savunmasız bırakıyor. Her halukarda artık vakit yok. Bu hükümet özelikle de hükümet başkanı, hükümetin iddianamenin yankılarına karşı Lübnan'ı korumasına engel olacak şekilde davrandı. Bu türlü aciz bir hükümetle karşı karşıya kaldığımızda yalancı şahitler biz oluyoruz. Bütün bakanların hissi bu yöndedir ve bunu tek tek her birine sorabilirsiniz.

Bu sonuca hatta bundan daha kötüsüne ulaşınca insanların istekleri oluyor. Sokaklarda harekete geçebilirler. Bu türden çağrılar yapıldı. Bizden istenen ise insanları sokaklara dökülmekten alıkoymak hükümeti, onun siyasetini ve hiç kimseyi ikna etmeyen performansını savunmaktır. Bütün bu gerçekler karşısında istifa etmekten ve aciz hükümeti düşürmekten başka çare yoktu. Aciz hükümeti düşürmek –bu %100 değildir çünkü bunun yarın ki istişarelerle alakası vardır- Lübnan'ın önünde güçlü, sorumlu, samimi ve yük alabilecek, her daim hazır, işleri takip eden bir hükümet için kapı açabilir. Hükümetin düşürülmesi kapı açabilir ama devam etmesi kapının kapanmasına neden olacak. Bu nedenle hükümeti düşürmek ahlaki ve ulusal görevimizdi.

Bizce duyduğumuz bazı yorumların aksine mevcut hükümetin devam etmesi imkânsızdı ve devlete, devlet kurımlarına ve insanlara zulmetmekti. Bu ulusal barış için gerekli olan bir şeydi.

Dördüncü olarak: İradesiz, aciz bu hükümete dair değerlendirmemize binaen -acizden başka bir kelime kullanmak ve niyetlerin ne olduğuna girmek istemiyorum- istifa etmeye karar verdik. Biz demokratik, kanuni, yasal ve normal bir adım attık ve bu bizim tabii hakkımız. Biz hükümeti sokakta düşürmedik, yol kesmedik, lastik yakmadık ve gösteri yapmadık (ya da bazıları gibi silah kullanmadık). Böyle bir şey olmadı. Biz anayasal, kanuni, demokratik ve çağdaş bir şekilde geldik ve bunlar bizim bakanlarımız, bunlar sebeplerimiz bu da istifamız dedik. Ne oldu? Sanki Lübnan'daki muhalefet Kâbe'yi yıktı. Amerika, Fransa, Batılı ve bazı Arap ülkeleri bölge düzeyinde gerginlik oluşması tehdidinde bulunmaya başladılar. Bu kadar mı?

Neden dünya ayağa kalktı? Hayırdır inşallah! Sadece bir varsayımla hareket ediyorlar. Varsayım da şu: İnsanlar Lübnan'daki yeni durum içinde parlamento istişaresine giderse muhalefet sünnilerden saygıdeğer bir kişiyi aday gösterir ve hükümeti kurma görevini alabilir. Böyle olunca da Saad Hariri gelmez. Dünya üzerinde direnmeyen, baskı uygulamayan ve açıklamaya yapmayan hiçbir başkent yoktur.

Ben bu noktada şunu sösylemek istiyorum: Biz Lübnan muhalefeti olarak ulusal sorumluluğumuzu üstleniyoruz. Bu sorumluluğun gereklerini yerine getireceğiz. Biz açıklamalardan ya da dünya üzerindeki bir kişinin tehditlerinden korkmuyoruz. Biz onların ne savaşlarından, ne uçaklarından ne de filolarından korktuk. Onların açıklamaları ve kuru tehditleri bizi korkutabilir mi? Biz Lübnan'ın menfaati için tanı koyuyoruz. Bizim temel aldığımız araç hakkımızdır hatta bunun için bize teşekkür edilmelidir. Bize "Siz anayasal ve kanuni bir şekilde ve kurumlar dâhilinde tavır koyan bir grupsunuz" denilmeliydi.

Dünya başkentlerinin çoğunda bizi tenkit ettiler ve suçladılar. Bu nasıl oluyor? Bu da ne demek? Ben Lübnanlılara bu ne demek biliyor musunuz diyorum. Bu, Lübnan'da birisinin itiraz etmesi, hakkını kullanması ve sesini yükseltmesi, birisinin reform, değişim ya da düzeltme çalışmasına yönelmesi kabul edilemez demektir. Herkesten yapması istenen şey pes etmesidir. Ağzını açarsan Amerika, Batı, İsrail ve Arap dünyası olarak sana mezhep fitnesi imasında bulunuruz. Bu çok ayıp bir durum. Bu, bu bakış açısına göre ve bu çizgi üzerinde yürüyen diğer tarafın nerede olduğunu gösteriyor. O nerededir? Hangi konumdadır? Hangi projededir? Hangi görüştedir? Hangi menfaat için uğraşmaktadır?

Beşinci olarak: Son anda aldığım bilgiye göre –kimi aday göstereceğimizle ilgili olarak- muhalefet Başkan Hariri'nin yeni hükümette görev almamasını netleştirmiştir. Aslında biz geçen sefer de bunu reddetmiştik. Ama ulusal birlik hükümetine ortak olmayı kabul ettik. Bu deneyimden sonra, değerlendirmelerden, çaba ve özellikle son dönemde meydana gelen olaylara bakışımızdan ötürü artık bu konuda netiz. Biz bu görevlendirmeyi yapmayacağız. Yönümüzü başka bir tarafa çeviriyoruz. Ben bu gece muhalafetin adayının kim olacağını da açıklayacak değilim. Yarın istişare toplantılarında muhalif bloklar bunu ifade edecekler. Bu konuda sormak istediğim şey neden bütün dünyanın müdahale ettiğidir? Hillary Clinton orada burada görüşmeler yaptı. Lübnanlılar yarın parlamento görüşmeleri olduğunu ve bazı parlamenter blokların zor koşullar içinde olduğunu bilsinler. Bu anlaşılıyor ama istişare savaşına ulusal araçlarla giren Lübnan ulusal muhalefetiyle bu savaşa ulusal ve bölgesel destekle giren başka bir grup bulunuyor. Bugün hükümetler, dışişleri bakanlıkları ve başkanlar müdahale ediyorlar. Bunların hepsi de Hariri'nin gelmesi ve hükümet başkanlığını yeniden üstlenmesi gerektiği yönünde müdahale ediyor. Hür, egemen ve bağımsız devlet böyle mi olur?

Bırakın insanları kendi hallerine, parlamenter çoğunluk istediğini görevlendirsin, oyların çoğunu alan bu işi yapsın. Demokratik ve anayasal çizgi budur. Ama menfaatinin nerede ve nasıl olduğuna karar verebilen ya da ne muhalefetten ne de başka bir gruptan aday göstermeyen fakat devletlerin baskılarına ve menfaatinin tehdit edilmesine maruz kalan makamlar olursa mı demokratik, kanuni ve gerçek anayasal çizgide ilerlemiş oluruz? Böyle bir ilerleme içinde olan hükümet başkanlığı anayasal ve temiz bir hükümet midir?

Geçen parlamento seçimlerini bütün söylentilere rağmen ülkede sorun çıkarmadan boykot ettik. Lübnan büyüklüğünde bir ülkede karşı tarafın 1 milyar 200 milyon dolar harcadığı parlamento seçimleri oluyorsa, bazı dairelerde oy hakkı sabah bin dolar öğlen 2 bin dolar, akşam 5 bin dolar oluyorsa bu seçimler ve bu parlamento halkın iradesini temsil edebilir mi? Biz bunu boykot ettik.

Şu soruyu sormak istiyorum: Başı olup sonu olmayan baskılar, bölgesel ve uluslar arası müdahalenin gölgesinde gerçekleşen parlamento görüşmeleri vekillerin gerçek iradesini, ulusal çıkarı ve dolayısıyla halk iradesini temsil ettiklerini gösterir mi? Peki, bu müdahale neden oluyor? Düşünün bir kere ABD büyükelçisi vekil Nicola Fattoush ile görüşmek için bugün Zahle'ye gidiyor. Neden? Zahle'nin kalkınma, ekonomi ve iş imkânı bakımından neye ihtiyacı var diye mi gidiyor yoksa milletvekilleri üzerinde tek tek çalışıldığı için mi onun yanına gidiyor?

Bundan daha kötüsü, uluslararası, bölgesel müdahalelerden, Hariri'nin hükümet başkanı olması için yapılan baskılar ve görüşmelerden daha kötüsü –bu kadar endişe etmelerine gerek olmadığı da biliniyor- hesaba göre hiç kimse muhalefetin adayının ya da onların adaylarının kazanacağını söylemiyor. İlk anda kendi hesaplarının muhalefetin hesaplarından daha iyi olduğunu kabul edebilirler. Buna rağmen müdahale edildiğini görüyoruz. Ya bir de yarın ya da öbür gün yapılacak olan parlamento istişarelerinde başka bir sünni şahsın başarılı olacağı kesin olsaydı ne olurdu? Sünni grup içerisinde büyük şahsiyetler, yetenekli, bu sorumluluğu taşımaya müsait ve geçmişi olan liderler var. Peki, dünya ve karar başkentleri muhalefetin adayının kazanacağından emin olsaydı ne olurdu? Karşılacağımız müdahalenin boyutu ne olurdu?

Bundan daha kötüsü Sayın Bellemare'ın rezilliğidir. Ben onu tanıyorum. Arap girişimi Amerika'da sona erdirildiğinde iddianame erteleneceği ya da zamanı uzatılacağı yerde Bellemare'dan iddianameyi çabuk çıkarması istendi. Bu savaşın bir parçasıdır. Ama asıl rezalet Bellemare'ın dün, iddianameyi Francine'e salı günü teslim edeceğini söylemesiydi. Bu nasıl bir zamanlama? İddianame ve Uluslararası Mahkeme, Lübnan'da girilen ve bizi, bu grubu, direnişi ve ülkeyi hedef alan siyasi savaşın bir parçasıdır. Çarşamba gününe kadar bekleyemez miydi? Parlamento istişareleri bitinceye ve yeni hükümet başkanı seçilinceye kadar bekleyemez miydi? Perşembe gününe kadar bekleyemez miydi? Ben iddianame çıkacak demiyorum ama bu durumun Lübnan devletine resmi olarak tebliğ edildiğini kesinlikle biliyorum. Bu medyada da yayınlandı. Özel bilgilerden bahsetmiyorum. Çarşamba, perşembe, cuma ya da cumartesiye ertelenemez miydi? İddianamenin çıkmasını 1,5 ya da 2 ay ertelemedin mi? 2, 3 gün daha bunu erteleyebilirdin (Bellemare). Ama hayır olmaz, yapılmak istenen şey, bunun belirli bir adayın lehine siyasi istihdamın bir parçası olarak parlemento istişarelerinin yapıldığı günde ilan edilmesidir.

Durumun özü budur. Ben çok net ve açık olmak istiyorum. Bugün, yarın, öbür gün ve birkaç gün sonra aynı anda ilerleyecek iki hat olacak: Birincisi yeni hükümet başkanının görevlendirilmesiyle sonuçlanacak parlamento istişareleri ve iddianameyi Francine'e teslim edeceğini söyleyen Bellemae'ın hattı ve bunun ilan edilmesidir.

İlk önce birinci hattan sonra da ikinci hattan bahsedeceğim. Tabi bizce bu zamanlama parlamento istişarelerinin lehine kullanıldı ama biz bu hattı yani görevlendirmeyi parçalayıcı şekilde davranacağız. Bize göre iki hat var: Biri bağımsız parlamento isitşareleri diğeri Bellemare'ın ilerleyişi ve iddianame.

Birinci hattı biz demokratik, anayasal, kanuni ve doğal kabul ediyoruz. Aslında bunu isteyen de bizdik. İstifa ettiğimizde hükümette kalabilir hükümet içinde mücadele edebilirdik. Hükümet aciz idare ederiz, iddianame idare ederiz diyebilirdik. Ama hayır, biz istifa ettik ve bu hükümetin geçici olmasını sonrasında da istişarelerin zamanının belirlenmesini istedik. Doğal süreç budur ve sonuç verecektir. Sonuçtan bağmsız olarak biz bu hatta dâhiliz ve cumhuriyet sarayına çıkıp her temsilci blok gibi görüşümüzü sunacağız. Tabiki bu hat içerisinde siyasi liderlikler, liderler, milletvekilleri olan partiler, milletvekilleri, parlamento blokları var. Yarın öbürgün büyük sorumluluk altına girecekler, büyük tarihi sorumlulukları olacak. Taassuptan ve önyargıdan uzak olmalılar. Bırakın bakalım ülkeyi nereye götürmek istediklerini ve hükümetin ne olduğunu söylesinler. Çünkü hükümet başkanının şahsıyla yeni hükümetin şahsiyetinin ne olacağını anlayabiliriz. Lübnan halkına sunmak istedikleri yeni hükümet nedir?

Lübnan halkı önünde sergiledikleri performans nedir? İç durum ve kritik aşamada bir bölgesel durum sözkonusu, onları kendi vicdanları, sorumlulukları, hisleri ve değerlendirmeleriyle başbaşa bırakalım. Nihayetinde onlar oy verecek ve bu konudaki görüşlerini sunacaklar. O vakit istişareler yapılacak ve oylamanın sonucuna göre hükümet başkanı görevlendirilecek ve buna göre nasıl davranacaklarına karar verecekler.

Bu hükümeti ve bundan önceki hükümeti tecrübe ettik. Bize göre -burada özellikle Hizbullah'tan bahsediyorum- bu tecrübe yeniydi, uzun seneler hükümete ortak olmamıştık. Şimdi bu ortaklığa dair bir değerlendirme yapabiliriz. Bu değerlendirmeden bağımsız olarak ben yeni kurulacak hükümetin sorumluluk sahibi olmasını istiyorum. Biz -muhalefetteki diğer grupların da bu kadar net ve açık olduğunu zannediyorum- şimdiden sonra yalancı şahitleri koruyan bir hükümete karşı sessiz kalamayız. Öylece bırakılmış yalancı şahitler dosyası adında bir dosya var. Bu dosyayı adalet konseyine taşımaya ya da reddetmeye karar verecek olan yeni hükümet olacaktır. Nasıl davranacak? Bu bir sonraki mahkemenin işi olacak. Yalancı şahitleri özellikle de yalancı şahitleri var edenleri koruyan bir hükümete karşı sessiz kalmayacağız. Mali yolsuzluğa ortam sağlayan hatta mali yolsuzluğu idare eden hükümete sessiz kalmayacağız. Ne dışardan ne içerden hiç kimse bizi tehdit edemez, hiç kimse bize pankart açamaz. Ciddi ve resmi bir şekilde sorumluluğunu üstlenmeyen, her alanda en kötü yaşam şartlarında yaşayan insanların sorunlarını çözmeyen bir hükümete sessiz kalmamız mümkün değil.

Yine -bu konuda nezaket göstermiyorum- hükümetten direnişi korumasını istemiyoruz. Ben sürekli bu konuyu dile getiriyordum. Temmuz savaşında hiç kimseden direnişi korumasını istemedik. Onu koruyan herkes şerefli insanlardı ve vicdan sahibi olduklarını, sorumluluklarını, onurlarını, insanlıklarını, vatanperverliklerini ve milliyetçiliklerini ifade ettiler. Biz hükümetten her zaman direniş aleyhine komplo kurmamasını, direnişe karşı kimseyi kışkırtmamasını, o ya da bu başkente gidip hükümet ve devletleri Lübnan'daki direnişe karşı kışkırtmamasını istedik. Direnişe karşı komplo kuran hiçbir hükümete -bundan sonra net olacağım- sessiz kalmayacağız çünkü bizim görevimiz Lübnan'ın güç unsurlarını İsrail'in tehditleri, arzuları ve hâlihazırdaki yakın tehlikelerine karşı korumaktır. Hepimiz bölgede kimsenin kimseyi korumadığını biliyoruz. Lübnan'ı halkı, ordusu ve direnişi koruyor. Biz dünya üzerindeki hiçbir yerden Lübnan'ı korumak için gelecek filolar beklemiyoruz. Hükümet ya da başka bir düzeyde Lübnan'daki mevcut güç unsurları üzerine komplo kuracak bir kişiye sessiz kalamayız.

Lübnanlıların güçlü, etkin, ulusal, öncelikleri gerçekten insanların öncelikleri ve onların menfaatini gerçekleştirmek olan bir hükümet kuracaklarını umut ediyoruz. Bugünlerde Tunus'ta meydana gelenlerin ibret olması gerektiğini söylemek istiyorum. Tabi bu münasebetle Tunus halkının devrimini, intifadasını ve tarihi kıyamını kutluyorum. İbret nerde? İbret sadece "Halk bir gün yaşam isterse" de değil ibret bu rejimin başkanı ve ömrü boyunca Fransa, ABD ve Batı'yla birlikte olan grubundadır. Bu rejimin bölgenin temel konularına karşı tavrı neydi? Senelerce hizmet ettiği kişiler onu kabul etmediler, vize vermediler, uçağının havaalanlarına inmesine izin vermediler hatta bütün akrabalarına sizi burada hoş karşılayamayacağız. Geldiğiniz gibi tasınızı tarağınızı toplayıp gidin dediler. S-S girişiminin çıkmaz sokağa girdiğini söylediklerinde Lübnanlı siyasi liderler çıktı ve -bu konu bakanlar istifalarını ilan ettiklerinde ortaya atıldı- biz Lübnan-Lübnan çözümü arıyoruz dediler. Fakat biz Lübnanlılar bir çözüm bulamıyorsak sorunumuz var demektir.

Şimdi ABD ve Batı, Lübnan konusuna müdahale ederse bu durum, Lübnan'daki krizi beynelmilel hale getirecek, sorunu daha da içinden çıkılmaz kılacak ve Lübnan'daki büyük ve tehlikeli çıkarların çatışmasına sebep olacak. Aynı zamanda sorunumuzun büyüklüğü de biliniyor ve biz Lübnanlılar oturup bu sorunu çözebilecek güçteyiz. Ama karşı taraf bizim çözüm istemediğimiz konusunda ısrar ediyor. Hatta Suud-Suriye girişimi başlayıp çözüme ulaşma imkânı doğduğunda Lübnan'ın da katılımıyla bu çözüm düşürüldü.

Biz asla kapıları kapatmıyoruz, biz Lübnan'ın geleceğinin diyalogla, birleşme, yardımlaşma ve olumlu tavırlarla gerçekleşeceğini söylüyoruz. Ama birisi ABD, Batı ve dünyadaki Lübnan halkınıın bir kısmından güç almak istiyorsa yanılıyor. Bu kişinin bölgede olan olaylardan ders çıkartması gerekmektedir.

İddianameyi ve delillerini bekleyin diyenler olacak. Ama biz onun delillerini Der Spiegel'de, Le Monde'da, Kuveyt'te yayınlanan Siyasiyye'de okuduk, Kanada televizyonunda dinledik. Bu deliller bütün dünyada mevcut ve iddianamenin neye dayandığı ve bu konunun baştan sona nasıl uydurulduğu biliniyor. Ne soruşturmanın ne belgelerin ne de başka şeylerin gizliliği var. Bütün bunlar bütün dünya tarafından biliniyor. Bu nedenle biz çıkıp bu kararı reddettik ve bu mahkemenin gerçekleri şunlardır bu soruşturmanın gerçekleri şunlardır dedik. Kimse çıkıp bir şey demedi. Biz gerçekler, vakıa ve veriler bunlardır dedik ve mahkemeyi bütün bunlara binaen Amerikan mahkemesi olarak tanımladık.

Bu hat mahkeme hattından bağımsızdır. Tabi biz yarın ve öbürgün iddianame konusu ile ilgili ne olacağını göreceğiz ve buna göre davranacak, onurumuzu, şerefimizi ve varlığımızı savunacağız. Bunun Hizbullah liderliği, istişare ve müttefiklerimizle kurulacak bağlantıyla ilişkisi olacak. Biz bu konuyla ilgilenmek zorundayız. Tekrar söylüyorum biz iki hattın arasını ayırıyoruz. Şüphesiz biz onuruna, şerefine halel getirmeyecek ve aleyhimizde komplo kuramayacak ya da dünyadaki hiç kimse Hariri'nin kanını zan ya da suçlamayla da olsa haksız yere bize giydiremeyecek. Bize "Sabredin biraz, mahkemeden sonra aklanırsınız ya da aklanmazsınız" diyen insanlar var. İddianameyi çıkaran mahkemenin kararına da etki edecek. Bu mahkeme ABD ve İsrail'le beraberdir ve onunla birlikte giden herkes bilse de bilmese de bu projeye hizmet etmiş olur.

Bu nedenle bu şıkkı yarından sonraya bırakıyorum. Çıkacak olanı görecek ve okuyacağız ve inşallah nasıl davranacağımızı söyleyeceğiz. Zamanlama, içerik ve gerçeğin bizim menfaat tanımlamamızla ilgisi vardır.

Bu ülke onun aleyhinde duyulan arzular sonucu seneler önce bu sıkıntıya ve bu fitneye düştü. Tabi yaptığım okuma ve daha önceki bir basın toplantısında sunduğum deliller Hariri'yi İsrailllilerin öldürdüğünü, Lübnan'da suikast suçlarını onların işlediğini gösteriyordu. Onlar Lübnan'da durumun artık değiştiğini bilsinler. Geçtiğimiz senelerde, geçen sene ve ondan önceki sene İsrailliler falanca grubun Lübnan'ı kontrol altına alması yönündeki projelerinin başarısız olduğunu açıkladılar. Ne yazık ki bu proje başarılı olamadı. Ama ümitsizliğe kapılmadılar, hedef almaya devam ettiler, tecrit etme ve ambargoya devam ettiler, Lübnan'a hâkim olma, onu başka bir konuma, farklı bir iç yapıya, farklı bir bölgesel konuma dönüştürmeye çalıştılar. Ama onlara geçtiğimiz seneler boyunca en kötü şartlarda, en sıkıntılı anlarda, Bush Washington'da otururken, Amerikan orduları Arap ve İslam başkentlerindeyken, yeni Ortadoğu'dan bahsedilirken biz buradaydık ve burada duracağız dedik.

Geçtiğimiz senelerde karşılazmadığımız bir şey kalmadı. Siyasi savaş, basın savaşı, yalanlar, saptırmalar, karalamalar, güvenlik savaşları, suikastlar, 2006 savaşı" Bugün bizi nerede görüyorsunuz? Tekrar söylüyorum bu projeye tabi olanların hesapları yanlıştır. Daha önceki konuşmamda hata yaptıkları şeyleri söylemiştim. Şimdi de burada hata yapıyorsunuz. İstişareler Hariri'yi geri getirebilir. Vekillerin ne yöne meyledeceğini bilmiyoruz. Ama bu yeni bir aşamanınn başlangıcıdır sonu değil ve siz yanlış yapıyorsunuz. Direnişi hedef almak için iddianameye itimat edebileceğinizi zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz. Bundan daha fazla açıklama yapma ihtiyacı duymuyorum. Çünkü Sayın Bellemare'ın bu iki gün içinde yapacakları için başka sözlerim olacak.

Allah'tan Lübnan halkına yardım etmesini, Lübnan liderlerinin hepsine hikmet, sorumluluk, kararlılık ve bu sıkıntıları aşmak için güç vermesini diliyorum. Hayatın kuralı budur.

Lübnan İslami Direnişi Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'ın 16.01.2011 tarihinde yaptığı konuşması, Gülşen Topçu tarafından israhaber için tercüme edildi.
 
TEVHİDHABER